1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin oğlu olan dava dışı O. B.’ın, davalı lehine 200.000TL bedelli bono tanzim ederek verdiğini, müvekkili adına vekâleten düzenlenen bonodan müvekkilinin haberi olmadığını, müvekkilinin O. B.’a vekâleten bono düzenleme yetkisi vermediğini, bu nedenle müvekkilinin davalıya borcunun olmadığını; ayrıca müvekkilinin 18.03.2013 tarihli azilname ile O. B.’ı vekillikten azlettiğini, davalının bu senede istinaden takip yapmasının haksız olduğunu, öte yandan bonodaki ifadelerin de sıkıntılı olduğunu; ödeme tarihinin 2014 olarak yazıldığını, ancak aslında 2011 yazdığını, düzenleme tarihinin ise 2012 olduğunu bu durumun dahi bononun düzmece olarak düzenlendiğini ortaya koyduğunu, senedin bazı kısımlarının ise başka kalem ile doldurulmuş olduğunu, her iki yazının da müvekkiline ait olmadığını, senedin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek müvekkili aleyhine Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2015/2454 E. sayılı dosyasında yapılan icra takibinin durdurulmasına, takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasında ticarî ilişki bulunduğunu, dava dışı O. B.’ın da davacının verdiği vekâletnamedeki yetkiye istinaden senet tanzim ettiğini, yetkili olduğu dönemde vekil tarafından tanzim edilen senedin davacıyı bağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.05.2016 tarihli ve 2015/1295 E., 2016/340 K. sayılı kararı ile; öncelikle vekâletnamede verilen yetkilerin tamamı incelendiğinde iş yerinin idaresi hususunda tüm yetkileri içerdiği, vekilin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 547. maddesi gereğince ticarî temsilci kabul edilmesi gerektiğinden vekâletname açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisi içermese dahi temsilcinin kambiyo senedi düzenleme yetkisi olduğunun kabulü gerekeceği, vekilin ticarî vekil yahut genel vekil olduğu kabulünde dahi vekâletnamesinde kambiyo senedi düzenleme yetkisi bulunması karşısında bono düzenleme yetkisi olduğunun da kabulü gerektiği, davaya konu senedin dava dışı O. B.’ın vekil veya ticarî temsilci olduğu dönemde düzenlemiş olmasına göre senedin vekil edeni bağlayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 29.03.2018 tarihli ve 2016/16612 E., 2018/1642 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı tarafından dava dışı O. B.’a vermiş olduğu vekaletname örneğinin incelenmesinde dava dışı 3. kişinin davacı adına bono düzenlemeye dair açık yetkisi bulunmadığı ve 3. kişiye verilen vekaletnamede yetki alanlarının açıkça belirtildiği, vekilin yetkisinin sınırlı olduğu anlaşıldığından davanın kabulü gerekirken reddi uygun görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2018 tarihli ve 2018/451 E., 2018/578 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından dava dışı oğlu O. B.’a verilen vekâletnameye göre “kambiyo senetlerini düzenlemeye, kambiyo taahhüdünde bulunmaya” açık yetkisinin bulunduğu eldeki davada, bu yetkiyle vekilin bir kambiyo senedi olan bono keşide edip edemeyeceği, ayrıca dava dışı O. B.’ın ticarî temsilci olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre dava konusu bonodan dolayı vekâlet veren davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. Dava konusu vekâletname ve senedin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 453. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ticarî vekil;
“Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.
Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.” ifadeleri ile açıklanmıştır.
14. Aynı husus 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 551. maddesinde ise;
“Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.
Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez” şeklinde düzenlenmiştir.
15. Ticarî mümessil ise mülga 818 sayılı BK’nın 449. maddesinin birinci fıkrasında;
“Ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir” şeklinde tanımlanmıştır.
16. Türk Borçlar Kanunu’nun 547. maddesinin birinci fıkrasında ise ticarî temsilci adı altında düzenlenmiş ve;
“Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir” şeklinde tanımlanmıştır.
17. Ticarî mümessillik; bir sözleşme olmayıp, tek taraflı bir hukukî işlemle verilen temsil yetkisini içerir. Buna bağlı olarak, ticarî mümessillik işletme sahibinin iradesine dayanır. Dolayısıyla burada söz konusu olan temsil yetkisi kanuni değil, iradi temsil yetkisidir.
18. Ticarî mümessilin temsil yetkisinin kapsamı Kanun’da tam olarak belirlenmiştir. Bu hâliyle ticarî mümessillik, sınırı kanunla çizilmiş iradî bir temsil yetkisidir. Ticarî mümessil, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili olup açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz (BK m. 450; TBK m. 548).
19. Ticarî mümessillik ticaret siciline tescil olunur. Ancak işletme sahibi tescilden önce de temsilcinin yaptığı işlemden sorumludur (BK. m. 449/2; TBK. m. 542/2).
20. Geniş bir faaliyet alanı ve iş hacmine sahip ticarî işletmelerde, bu işletmeyi kendi adına işleten kişinin (tacir), bütün işleri tek başına yürütmesine imkân yoktur. Bu nedenle tacir, ticarî işletmesiyle ilgili faaliyetleri yürütürken, başka kişilerin (tacir yardımcıları) emek ve mesailerinden de yararlanır. Tacir yardımcılarının bir kısmı, tacire bağımlı olarak çalışır; bunlar, tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösterirler. Tacire yardımcı olan kişilerin diğer bir bölümü ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardan oluşur (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2015, s.169).
21. Borçlar Kanunu’nda tanımı yapılan bağımlı tacir yardımcılarından olan ticarî vekil ve ticarî mümessil arasında ana hatları itibari ile bazı farklılıklar bulunmaktadır.
22. Ticarî mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (BK’nın 451. maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticarî vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticarî vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticarî mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu hâlde, ticarî vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticarî vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur; 6762 sayılı TTK hükümlerine göre ticarî temsilcinin tersine ticarî vekil, ticaret siciline tescil edilemez.
23. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2. maddesindeki açık hükme göre de, ticarî vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa ticarî mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Tacir yardımcıları, ticari mümessil ve ticari vekil kavramları hakkında, bu kararın yazımında da yararlanılan ayrıntılı açıklamalar için, bkz: Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İstanbul 1978, s. 407 ve devamı; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2001, s. 167 ve devamı; Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Ankara 1996, s. 33 ve devamı).
24. Önemle vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi öncelikle bir kişinin ticarî vekil mi, yoksa ticarî mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hâllerde, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.
25. Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticarî mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticarî vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
26. Bu aşamada şu husus da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.04.2006 tarihli ve 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 tarihli ve 2006/12-758 E., 2006/754 K.; 05.11.2008 tarihli ve 2008/15-651 E., 2008/654 K. ve 16.05.2018 tarihli ve 2017/19-836 E., 2018/1097 K. sayılı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
27. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ticarî temsilci ile ticarî vekil arasında; atanması, temsil yetkisinin kapsamı, mahiyeti, niteliği vs. açılarından farklılıklar vardır. Ticarî temsilcinin temsil yetkisi, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı sınır ve kapsam bakımından emredici hükümlerle tanzim edilmişken; ticarî vekillerde, vekilin temsil yetkisini düzenleyen hükümler daha ziyade tamamlayıcı mahiyettedir. Ticarî vekilin temsil yetkisinin sınır verilen hizmetin niteliğinden doğar; temsil yetkisinin sınırı ve kapsamı da dış ilişkideki görünüşe göre belirlenir. Ticarî vekil, ticarî işletmenin olağan işlerini görmek amacıyla tayin edildiğinden, temsil yetkisi de bu çerçevede olacaktır (Ayhan, Rıza/Özdamar, Mehmet/Çağlar, Hayrettin: Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2014, s.355 vd.).
28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkin olup, mahkemece öncelikle vekâletnamede verilen yetkilerin tamamı incelendiğinde işyerinin idaresi hususunda tüm yetkileri içerdiği, vekilin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 547. maddesi gereğince ticarî temsilci kabul edilmesi gerektiğinden vekâletnamesinde açıkça kambiyo düzenleme yetkisi içermese dahi temsilcinin kambiyo düzenleme yetkisinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
29. Söz konusu 23.05.2012 tarihli vekâletnameye göre davacı dava dışı O. B.’ı; davacının resmî makam ve mercilerde tam yetkili olarak temsile; ticarî defter ve belgeleri sunmaya; her türlü vergi ve cezalardan dolayı işlem yapmaya; fiş, fatura, gider pusulası gibi belge tasdik veya basım izinlerini almaya; ilgili SSK veya vergi dairesine müracaatta bulunmaya; e-bildirge ve e-beyanname sözleşmelerini imzalamaya; kullanıcı kodu ve kullanıcı kodu zarfını ilgili Kurumdan imza karşılığında teslim almaya; bu konularla ilgili yapılması gereken her türlü yasal işlemleri resmî makam ve merciler önünde yapmaya ve imzalamaya; dava ve takiplerde temsile; ahz-u kabza; sahip olduğu ve sahip olacağı motorlu araçlarla ilgili her türlü işlemi yapmaya; banka hesaplarından para çekmeye, bankadan kredi kullanmaya yetkili kılmıştır.
30. Borçlar Kanunu’nun 449. maddesi gereğince dava dışı O. B.’ın yukarıda belirtilen vekâletname uyarınca tanınan yetkiler kapsamında davacının ticarî mümessili olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, BK’nın 450. maddesinde belirtildiği üzere ticarî mümessil, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili olduğundan, davacı ticarî mümessil olan dava dışı O. B. tarafından düzenlenen bonodan dolayı borçlu olmadığını ileri süremez. Zira, ticarî mümessil iyi niyetli üçüncü kişilere karşı işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisine sahiptir.
31. Hâl böyle olunca, mahkemenin az yukarıda belirtilen maddi ve hukukî olguları gözeterek karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesine uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
HGK. 15.02.2022 T. E: 2019/(19)11-258, K: 138