2023 YılıHGKİtirazın İptali

Alacağın faturalara dayalı, hesaplanabilir nitelikte ve likid olduğu, davalı tarafından borç tutarının bilindiği ve takibe itiraz dilekçesinde açıkça tutarı belli olan borcun bir kısmına itiraz edildiği itirazın iptali davasında, bilirkişiden rapor alınmasının alacağın likid olma vasfını değiştirmeyeceği ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği

Alacağın faturalara dayalı, hesaplanabilir nitelikte ve likid olduğu, davalı tarafından borç tutarının bilindiği ve takibe itiraz dilekçesinde açıkça tutarı belli olan borcun bir kısmına itiraz edildiği itirazın iptali davasında, bilirkişiden rapor alınmasının alacağın likid olma vasfını değiştirmeyeceği ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği- “İcra takibi faturalara dayalı olarak yapılmış olsa da; alacağın cari hesaptan kaynaklandığı ve taraflar arasında hesap mutabakatının bulunmadığı, alacağın varlığının yargılama aşamasında bilirkişiden alınan rapora göre belirlendiği, muayyen ve likid bir alacaktan söz edilemeyeceği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.05.2014 tarihinde davalı ile imzaladığı sözleşme gereğince orman işletme müdürlüklerinin ihtiyaç duyduğu promosyon malzemeleri, logo, tabela ve yönlendirme levhaları ürettiğini ve davalıdan gelen siparişleri imâl edip davalıya satarak fatura düzenlediğini, ancak davalının sözleşmenin 4 üncü maddesine aykırı şekilde faturaların kendisine ulaşmasını müteakip yirmi gün içinde ödemesi gereken borç bakiyesini bütün ihtarlara rağmen ödemediğini, bunun üzerine müvekkilinin davalı aleyhine Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2016/4884 Esas sayılı dosyasında 366.942,99 TL üzerinden ilamsız icra takibi başlattığını, davalının takipteki borcun 163.482,96 TL’lik kısmını kabul ederek ödediğini, kalan kısma itiraz ettiğini ve itiraz ettiği kısım için icra takibinin durduğunu, ancak her ne kadar 366.942,99 TL üzerinden icra takibi başlatılmış ise de bu rakamın sehven yazıldığını, zira borçlunun takipten önce kısmî ödemede bulunduğunu ve kabul ettiği kısım düşüldükten sonra kalan borç bakiyesinin 151.011,50 TL olduğunu, ancak davalının bakiye 151.011,50 TL’lik borcunu haksız ve kötüniyetle ödemediğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin, davacı ile imzaladığı 01.05.2014 tarihli sözleşme kapsamında tedarik edilen ürünler arasında eksik ve ayıplı ürünler bulunduğunu, davacı ile hesap mutabakatının sağlanmadığını, icra dosyasında ödenmeyen bedelin 203.460,03 TL olmasına karşılık davacının sehven bedeli yüksek gösterdiğini, takip öncesi ödeme yapıldığına dair gerçek dışı beyanlarla 151.011,50 TL tutarındaki bedel için itirazın iptali davası açtığını, müvekkili ile bağlı olduğu vakfın kamu vakfı olduğunu ve davacı ile müvekkili arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığından, müvekkilinin haklı olarak borca ve takibe kısmen itiraz ettiğini belirterek davanın reddini ve davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.12.2017 tarihli ve 2016/323 Esas, 2017/957 Karar sayılı kararıyla; davacı firmanın 01.05.2014 tarihinde davalı işletme ile imzaladığı sözleşme gereğince orman işletme müdürlüklerinin ihtiyaç duyduğu promosyon malzemeleri, logo, tabela ve yönlendirme levhaları ürettiği, yaptığı iş karşılığı düzenlediği faturalarının borç bakiyesinin ödenmemesi üzerine davalı aleyhine başlattığı icra takibine davalının haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamını talep ettiği, davalı tarafından dosyaya sunulan mahsup işlemine ilişkin protokollerin bağımız her şirket için ayrı ayrı verildiği, davacı ve ihbar olunan firmaların bireysel olarak karşılıklı ticari ilişkileri için davalıya verilmiş bir protokol olduğu, davacı ve ihbar olunan R… T…. .. Tic. Ltd. Şti.nin farklı tüzel kişilikler olması nedeniyle mahsup yapılmasının ihbar edilen şirketin onayı olmadan mümkün olmayacağı, bu kapsamda taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı alacağının 2016 yılı sonu itibariyle 2.849,70 TL ve 148.000,00 TL’nin toplamı olan 150.849,70 TL olduğu, itirazın iptali istenen tutarın 151.011,50 TL olduğu, dolayısıyla davalı itirazının 150.849,70 TL yönünden haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının icra dosyasına vaki itirazının 150.849,70 TL üzerinden iptali ile takibin bu tutar üzerinden devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin 30.12.2020 tarihli ve 2020/1185 Esas, 2020/1372 Karar sayılı kararıyla; mahkemece yapılan yargılama aşamasında icra takip dosyasının getirildiği, tarafların gösterdikleri kanıtların toplanarak bilirkişi heyetinden rapor alındığı, alacak-borç durumunun yargılama sonucu alınan bilirkişi raporuna göre belirlendiği, davanın konusu itibariyle yargılamayı gerektirir özellikte olduğu, takip konusu alacağın likid olmayıp alacağın varlığının bilirkişi incelemesi sonucu saptandığı, yasal koşulları oluşmadığından icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, mahkemenin vakıa ve hukuki nitelendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, davalının icra dosyasına itirazının 150.849,70 TL’lik miktar bakımından iptali ile takibin bu tutar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 09.12.2021 tarihli ve 2021/2614 Esas, 2021/2145 Karar sayılı kararı ile;

“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacının temyiz itirazlarına gelince;

YHGK’nın 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK’nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, A., Y., Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740).

Somut olayda; davacı tarafça icra inkar tazminatı talep edilmiş, ilk derece mahkemesince bu talep kabul edilmiş, bölge adliye mahkemesince bu talebin reddine karar verilmiştir. Dava, itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin olup alacağın, davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu ticari kayıt ve belgeler esas alınarak bilirkişi tarafından belirlenmesinin alacağın likit (belirlenebilir) bir alacak olduğu olgusunu değiştirmeyeceği gözetilerek, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle bu istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle alacağın bilirkişi raporu ile belirlendiği ve likid olmadığı, icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, alacak miktarının davalı tarafından tam olarak bilindiğini, zira söz konusu alacağın fatura karşılığı mal satışından kaynaklanan bir alacak olup her iki tarafın ticari defterlerine kayıtlı karşılıklı cari hesaplara dayandığını ve likid olduğunu, icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, davaya konu asıl alacak miktarının likid nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 67/2 nci maddesi uyarınca icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu

İtirazın hükümden düşürülmesi

a) İtirazın iptali

Madde 67 – (Değişik: 18/2/1965-538/37 md.)

(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

(Değişik: 9/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik 2/7/2012-6352/11 md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkûm edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötüniyetin sübutuna bağlıdır.

(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)

Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.

(Ek fıkra: 2/7/2012-6352/11 md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkâr tazminatı, kötüniyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle icra inkâr tazminatına ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

2. İcra ve İflas Kanunu’nun 67 nci maddesi uyarınca itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (B. Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).

3. Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirse de; itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden, bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibari ile belirlenmesi gerekir.

4. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2 nci maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının ödeme emrine itirazın tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.

5. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

6. Başka bir anlatımla, icra inkâr tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekecektir.

7. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 08.02.2022 tarihli ve 2018/18-1119 Esas, 2022/92 Karar; 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-2332 Esas, 2021/665 Karar; 23.09.2020 tarihli ve 2017/4-1444 Esas, 2020/666 Karar; 14.07.2010 tarihli ve 2010/19-376 Esas, 2010/397 Karar; 26.02.2020 tarihli ve 2017/13-558 Esas, 2020/234 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

8. Likid alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likid olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi hâlinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likid olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likid sayılmaması doğru olmayacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararı).

9. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada alacağın faturalara dayalı, hesaplanabilir nitelikte ve likid olduğu, davalı tarafından borç tutarının bilindiği ve takibe itiraz dilekçesinde açıkça tutarı belli olan borcun bir kısmına itiraz edildiği, yargılamayı gerektirmeyen gerçek miktarı belli ve sabit olan alacağın ticari kayıt ve belgeler esas alınarak hesaplanması amacıyla bilirkişi incelemesi yapıldığı, bilirkişiden rapor alınmasının alacağın likid olma vasfını değiştirmeyeceği, icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının gerçekleştiği anlaşıldığından, davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekmektedir.

10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında alacağın niteliğinin ve miktarının tartışmalı olması nedeniyle likid olmadığı, icra takibi faturalara dayalı olarak yapılmış olsa da; alacağın cari hesaptan kaynaklandığı ve taraflar arasında hesap mutabakatının bulunmadığı, alacağın varlığının yargılama aşamasında bilirkişiden alınan rapora göre belirlendiği, muayyen ve likid bir alacaktan söz edilemeyeceği belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

11. Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

29.03.2023 tarihinde ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I O Y “

1. Dava, bakiye fatura alacağının tahsili için davalı aleyhine başlatılan icra takibine itirazın iptali ve takibin devamı ile icra inkâr tazminatına karar verilmesi istemine ilişkindir.

2. Davacı vekili; müvekkilinin 01.05.2014 tarihinde davalı ile imzaladığı sözleşme gereğince orman işletme müdürlüklerinin ihtiyaç duyduğu promosyon malzemeleri, logo, tabela ve yönlendirme levhaları ürettiğini ve davalıdan gelen siparişleri imal edip davalıya satarak fatura düzenlediğini, ancak davalının sözleşmenin 4 üncü maddesine aykırı şekilde faturaların kendisine ulaşmasını müteakip yirmi gün içinde ödemesi gereken borç bakiyesini bütün ihtarlara rağmen ödemediğini, bunun üzerine müvekkilinin davalı aleyhine Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2016/4884 Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığını, davalının takipten önce ödediği tutarın ve ödeme emrine itiraz dilekçesinde kabul ederek ödediği kısmın mahsubundan sonra kalan borç bakiyesinin 151.011,50 TL olduğunu, ancak davalının bakiye 151.011,50 TL’lik borcunu haksız ve kötüniyetle ödemediğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; davalı vekili, müvekkilinin, davacı ile imzaladığı 01.05.2014 tarihli sözleşme kapsamında tedarik edilen ürünler arasında eksik ve ayıplı ürünler bulunduğunu, davacı ile müvekkili arasında hesap mutabakatı sağlanmadığından müvekkilinin haklı olarak borca ve takibe kısmen itiraz ettiğini belirterek davanın reddini ve davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini savunmuştur.

3. İlk Derece Mahkemesince; davalı tarafından dosyaya sunulan mahsup işlemine ilişkin protokollerin bağımız her şirket için ayrı ayrı verildiği, davacı ve ihbar olunan firmaların bireysel olarak karşılıklı ticari ilişkileri için davalıya verilmiş bir protokol olduğu, davacı ve ihbar olunan R… T…. Medya Turz. Reklam Org. Tic. Ltd. Şti.nin farklı tüzel kişilikler olması nedeniyle mahsup yapılmasının ihbar edilen şirketin onayı olmadan mümkün olmayacağı, bu kapsamda taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı alacağının 2016 yılı sonu itibariyle 150.849,70 TL olduğu, itirazın iptali istenen tutarın 151.011,50 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının icra dosyasına vaki itirazının 150.849,70 TL üzerinden iptali ile takibin bu tutar üzerinden devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesince mahkemece yapılan yargılama aşamasında icra takip dosyasının getirildiği, tarafların gösterdikleri kanıtların toplanarak bilirkişi heyetinden rapor alındığı, alacak-borç durumunun yargılama sonucu alınan bilirkişi raporuna göre belirlendiği, davanın konusu itibariyle yargılamayı gerektirir özellikte olduğu, takip konusu alacağın likid olmayıp alacağın varlığının bilirkişi incelemesi sonucu saptandığı, yasal koşulları oluşmadığından icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, mahkemenin vakıa ve hukuki nitelendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, davalının icra dosyasına itirazının 150.849,70 TL’lik miktar bakımından iptali ile takibin bu tutar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir

4. Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece birinci bendinde, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile, ikinci bendinde davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde somut olayda alacağın davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likid alacak niteliğinde olduğu, ticari kayıt ve belgeler esas alınarak bilirkişi tarafından belirlenmesinin alacağın likid bir alacak olduğu olgusunu değiştirmeyeceği, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle karar davacı lehine bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle alacağın bilirkişi raporu ile belirlendiği ve likid olmadığı, icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

5. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, davaya konu asıl alacak miktarının likid nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 67/2 nci maddesi uyarınca icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

6. Sayın çoğunluk; alacağın faturalara dayalı, hesaplanabilir nitelikte ve likid olduğu, davalı tarafından borç tutarının bilindiği ve takibe itiraz dilekçesinde açıkça tutarı belli olan borcun bir kısmına itiraz edildiği, yargılamayı gerektirmeyen gerçek miktarı belli ve sabit olan alacağın ticari kayıt ve belgeler esas alınarak hesaplanması amacıyla bilirkişi incelemesi yapıldığı, bilirkişiden rapor alınmasının alacağın likid olma vasfını değiştirmeyeceği, icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluştuğu gerekçesiyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar vermiştir.

7. Bilindiği üzere Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2 nci maddesi gereğince takip alacaklısı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, takip borçlusunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, takip alacaklısının itirazın kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir.

8. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; bu suretle borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir anlatımla borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

9. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada alacağın cari hesaptan kaynaklandığı ve taraflar arasında hesap mutabakatının bulunmadığı, alacak-borç durumunun yapılan yargılama sonucu alınan bilirkişi raporuna göre belirlendiği ve likid olmadığı, alacak miktarı tartışmalı olduğu gibi davanın da konusu itibariyle yargılamayı gerektirir özellikte olduğu, takibin faturalara dayalı olmasının alacağı likid hâle getirmeyeceği sabit olduğundan, Bölge Adliye Mahkemesince yasal koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi doğru olmuştur.

10. Netice itibariyle; dava konusu alacağın bilirkişi incelemesiyle ve alınan raporla belirlendiği, hesaplanabilir ve likid nitelikte olmadığı gerekçesiyle icra inkâr tazminatı talebinin reddine dair verilen direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın çoğunluğun bozma yönündeki düşüncesine ve kararına katılamıyorum.

HGK. 29.03.2023 T. E: 2022/6-1019, K: 267

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu