Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gölcük 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.05.2010 gün ve E:2009/243, K:2010/260 sayılı kararın incelenmesi davalı Belediye vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 28.04.2011 gün ve 2010/14349 – 2011/6859 sayılı ilamı ile;
(…Davacı, davalı ile yapılan sözleşme ile genel temizlik işini yükümlendiklerini, 2002 yılı nisan, mayıs, haziran ayları hak edişleri toplamı 210.000 TL.nin ödenmediğinden tahsili için icra takibi yaptığını, davalının icra takibine 152.000 TL.dışındaki alacağa itiraz ettiğini, bu nedenle kesinleşen 152.000 TL: üzerinden hakedilen vekalet ücretinin ödenmediğin ileri sürerek, 12.520 TL. Vekalet ücreti tutarının tahsili için yapılan takibe haksız itirazın iptali ile % 40 inkar tazminatın ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 5.740 TL. üzerinden itirazın iptali ile % 40 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının davalı aleyhine ödenmeyen hakediş bedelleri toplamı 210.000 TL. üzerinden icra takibi yaptığı, davalı belediyenin takibe itirazı ile şirketin alacağının 152.000 TL. olup, takibin 58.000 TL:na itiraz ettiklerini bildirdiği ve icra dosyasının 31.12.2007 tarihinde takipsizlik nedeni ile işlemden kaldırıldığı, davalı belediye tarafından davacı şirket aleyhine açılan menfi tesbit davasının da kabul edilerek temyiz edilmeden kesinleştiği, dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Davacı eldeki dava ile, icra dosyası ile talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen ve haricen tahsil edilen 152.000 TL. üzerinden vekalet ücretinin ödetilmesini istemiştir. Mahkemece, icra dosyasında davalı borçlu tarafından kabul edilen 152.000 TL. üzerinden takibin kesinleştiği ve davacı vekilinin icra dosyasında yaptığı hukuki yardımın karşılığı olan vekalet ücretinin ödenmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı şirket davalı belediye aleyhine yaptığı icra takibini takipsiz bırakmış ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacı icra takibine devam etmeyerek takipsiz bıraktığına göre, avukatının hukuki hizmeti için karşı taraftan bir vekalet ücreti talebinde bulunamaz. Açıklanan nedenle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; icra vekalet ücretinin tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda başlıkta yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize, davalı vekili getirmiştir.
Öncelikle hukuk yargılamasının amacı ve davada menfaat (hukuki yarar) kavramları hakkında açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.
Maddi anlamda yargılama faaliyeti genel olarak, objektif (pozitif) hukuk kurallarının bağımsız mahkemelerce, somut olaya uygulanarak bir karar verilmesi şeklinde tanımlanmaktadır(Kuru, B./A., R./Y., Ejder:Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.52).
Günümüzde, hukuk yargılamasının amacının, doğru, adaletli karar vermek olduğu kabul edilmektedir. Kararın adaletli olması ise, kararın, davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırılmasının yanında ve ondan çok daha önemli olarak, toplum barışını sağlamaya yönelik olması demek olduğu; bunun için de, kararın maddi gerçeği yansıtması ve yapılan yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması gerekir (Y., Ejder:Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.6-7).
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (A., R.: aktaran Hanağası, E.; Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
Öte yandan, bu yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, E.: age., Ankara 2009, s.135).
Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, “davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı” da denilmektedir(Hanağası, E.:age., s.19, 20, 21, dipnot 73, 85, 86 ve 87’de belirtilen yazarlar).
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 5.2.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.;17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K.; 31.03.2010 gün ve E:2010/11-143, K:2010/196 sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Ö.lüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6. maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü”nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanmaktadır. Dolayısıyla haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence olduğu da, söylenebilir.
Bilindiği üzere, davacı ya da davacıların dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır (HGK’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E.-394 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K. sayılı ilamları).
Davacı, mahkemeye başvurup bir ilam almadan başka bir yol ile de, hakkına aynı güvenle kavuşabilmekte ise, artık dava açmakta hukuki yararı yoktur.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 31.03.2010 gün ve E:2010/11-143, K:2010/196 sayılı ilamında, bir para alacağı için ilamsız icra takibi yapmış (İİK. m.58 vd.) ve borçlunun itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış (İİK. m.68-69) olması nedeniyle icra takibi kesinleşmiş olan alacaklının, artık aynı alacak için eda davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı sonucuna varılarak, aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Yine bu ilkeye paralel olarak; Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.2007 gün ve E:2007/13-848, K:2007/840 sayılı ilamında da, davacının fazladan tahsil edildiğini bildirdiği miktarlar yönünden İcra ve İflas Kanunu’nun 361. maddesi çerçevesinde talepte bulunması gerektiği halde, eldeki istirdat davasını açmakta hukuki yararı bulunmadığı, davanın bu nedenle reddi gerektiği belirtilmiştir.
Nihayet, alacaklının haciz isteme hakkı, bir yıllık süreye tabidir. Haciz isteme hakkı, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren bir yıl geçmekle düşer (İİK. m.78/II.C.1). Alacaklı, bir yıllık süre (İİK. m.78/II) içinde haciz talebinde bulunmaz veya bir yıl içinde yaptığı haciz talebini geri alıp da (aynı) bir yıllık süre içinde yeniden haciz talebinde bulunmaz ise, takip dosyası işlemden kaldırılır (İİK. m.78/IV). Bu halde, takip dosyası yalnız işlemden kaldırılır; yoksa icra takibi düşmez (son bulmaz). Yani icra takibi derdest kalmakta devam eder. Bu halde alacaklı yenileme talebinde bulunmak suretiyle aynı takip dosyasında haciz isteyebilir (İİK. m. 78/V). Takip ilama dayalı değil ise, yeniden başvurma harcı ve peşin harç alınır ve bu harçlar borçluya yükletilemez. Hemen belirtelim ki, bu durumda borçluya yenileme tebliğ edilir. Yeniden ödeme emri tebliğ edilmez. Yenileme emri tebliği borçluya itiraz hakkı vermez. Kesinleşen takibe devam edilir.
Öte yandan, vekil vasıtasiyle yapılan takiplerde vekalet ücretinin miktarı, alacaklı ile borçlu arasında yapılmış sözleşmeye bakılmaksızın, icra memuru tarafından avukatlık ücret tarifesine göre hesaplanır. Bu şekilde tayin olunan vekalet ücreti de takip masraflarına dahildir (İİK. m.138/III).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Gölcük İcra Müdürlüğü’nün 2002/1431 esas sayılı takip dosyası ile; alacaklı ASTAKOZ Motel Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilince 03.07.2002 tarihli takip talepnamesiyle borçlu Gölcük Belediye Başkanlığı hakkında başlatılan genel haciz yoluyla (ilamsız) icra takibinde; 70.000 TL (Nisan 2002), 70.000 TL (Mayıs 2002), 70.000 TL (Haziran 2002) olmak üzere toplam 210.000 TL hak ediş alacağının işleyecek yıllık %60 yasal faizi, icra harç ve masrafları ve avukatlık ücreti ile birlikte tahsili istenildiği; borcun sebebinin “2002 yılı temizlik ihalesi kati sözleşmesi” olarak açıklandığı; ödeme emrine süresi içerisinde takip borçlusu belediye başkan yardımcısının 04.07.2002 havale tarihli dilekçesiyle, alacaklı şirketin alacağının 152.000 TL olduğunu belirterek, borcun 58.000 TL miktarına kısmen itiraz ettiği; son işlem tarihinden itibaren bir yıllık süre geçtiği için dosyanın takipsizlik nedeniyle 31.12.2007 tarihinde İİK.’nun 78. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
A.an takipte alacaklı ASTAKOZ Motel Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin sosyal güvenlik kurumuna olan prim borcu dolayısıyla borçlu belediyeden olan hakedişine haciz konulması dolayısıyla haricen 152.000 TL’nın tahsil edildiği çekişmesizdir.
Yukarıda belirtilen icra dosyası ile talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen ve haricen tahsil edilen 152.000 TL üzerinden vekalet ücretinin ödetilmesi istemiyle Gölcük İcra Müdürlüğü’nün 2009/162 esas sayılı dosyası üzerinden alacaklı ASTAKOZ Motel Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilince 15.01.2009 tarihli takip talepnamesiyle borçlu Gölcük Belediye Başkanlığı hakkında başlatılan genel haciz yoluyla (ilamsız) icra takibinde; 12.520, 00 TL Diğer, 21.086,09 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 33.606,09 TL alacağın yasal faizi, icra harç ve masrafları ve avukatlık ücreti ile birlikte tahsili istenilmiştir. Borcun sebebi “03.07.2002 faiz başlangıç tarihli 12.520,00 TL tutarındaki nolu belge-(03.07.2002 tarihi itibariyle kesinleşmiş ve haricen tahsil edilmiş Gölcük İcra Müdürlüğü’nün 2002/1431 E. sayılı dosyasından doğan Vek. Ücr.)” olarak açıklanmış; ödeme emrine süresi içerisinde takip borçlusu belediye vekili tarafından itiraz edilerek, takibin durdurulması üzerine, yasal süresi içerisinde eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi, alacaklının borçlu aleyhine giriştiği icra takibinde, bir yıllık süre (İİK. m.78/II) içinde haciz talebinde bulunmaz veya bir yıl içinde yaptığı haciz talebini geri alıp da (aynı) bir yıllık süre içinde yeniden haciz talebinde bulunmaz ise, takip dosyası yalnız işlemden kaldırılır; yoksa icra takibi düşmez (son bulmaz). Yani icra takibi derdest kalmakta devam edeceğine göre, davacı-alacaklı şirket vekilinin Gölcük İcra Müdürlüğü’nün 2002/1431 esas sayılı takip dosyasında takip masraflarından sayılan icra vekalet ücretinin tahsili için icra dairesinden yapılan harici tahsilatları da dikkate almak suretiyle dosyadaki alacak miktarının çıkartılarak, bakiye takip alacağı için takibe devam edilmesini istemesi gerekirken, davalı-borçlu belediye hakkında ayrı bir icra takibi yaparak, eldeki davanın açılmasında, hukuki yararı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.
SONUÇ: Davalı belediye vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı HUMK’nun 440/III-(1). maddesi uyarınca miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
HGK. 15.05.2013 T. E:2012/13-1395, K:703