1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa .. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın sıfat (aktif husumet) yokluğundan reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin alacaklı sıfatıyla dava dışı borçlu A. Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine başlattığı icra takibi sonucunda isim benzerliği nedeniyle, dava dışı borçlu ile hiçbir organik bağı bulunmamasına rağmen müvekkilinin işyerine hacze gidildiği sırada, Ü. 3. İcra Müdürlüğünün 2012/1340 Tal. sayılı dosyasına, davalı alacaklı tarafın haciz tehdidi altında 39.199,45TL ödemek zorunda kaldığını, davalının haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre icra dosyasındaki paranın davalı alacaklıya ödenmeden avans faizi ile müvekkiline geri verilmesine, davalı tarafın kötü niyetli olması nedeniyle %40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 12. maddesi gereğince takibe konu olan para alacağına mahsuben borçlu veya üçüncü şahıs tarafından yapılan ödemenin kabulünün zorunlu olduğunu, bununla borçlunun ödenen miktar kadar borcundan kurtulduğunu, anılan madde nedeni ile husumetin zenginleşen icra dosyası borçlusu A. Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti.’ye yöneltilmesi gerektiğini, müvekkilinin bu davada taraf sıfatının bulunmadığını, açılmış davanın pasif husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, keza İİK’nın 72. maddesine göre açılacak bir istirdat davasının davacısının ancak borçlu olabileceğini ileri sürerek davacının aktif husumet ehliyetinin yokluğu nedeniyle, aksi hâlde borçlu şirket ile davacı arasında organik bağ bulunduğundan davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. (Kapatılan) Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.05.2012 tarihli ve 2012/.. E., 2012/.. K. sayılı kararı ile; uyuşmazlığın çözümünde davalının ikametgahı mahkemelerinin veya takibin yapıldığı yer mahkemelerinin yetkili olacağı, yetki itirazının süresinde yapıldığı gerekçesiyle Mahkemenin yetkisizliğine, Bursa Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğuna karar verilmiş; karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş; davacı vekilinin talebi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiştir.
7. Bursa .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.04.2013 tarihli ve 2012/554 E., 2013/110 K. sayılı kararı ile; İİK’nın 12. maddesi uyarınca icra dairesinin borçlu veya üçüncü kişi tarafından ödenen parayı kabule mecbur olduğu, borçlunun ödenen bu para nispetinde borcundan kurtularak bu miktar kadar sebepsiz zenginleşeceği, bu nedenle davanın da borçluya karşı açılması gerektiği, davacının davasını sebepsiz zenginleşen borçluya karşı açacağı yerde alacaklıya karşı açmasından dolayı “pasif husumet yokluğu” nedeniyle davanın reddine karar verildiği, kısa kararda sehven “aktif husumet yokluğu” yazılmasından dolayı hükmün de o şekilde kurulduğu gerekçesiyle davanın sıfat (aktif husumet) yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.12.2013 tarihli ve 2013/14303 E., 2013/18067 K. sayılı kararı ile;
“…Dava konusu uyuşmazlık, davacının borçlu olmadığı bedeli, haciz tehdidi altında davalı alacaklıya ödediği iddiasına dayalı sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir.
818 sayılı BK.’nun 61-66.maddelerine (6098 sayılı TBK.’nun 77-82.maddelerinde) sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Somut olayda, davacının işyerinde yapılan hacize dayanak teşkil eden icra takibinin kambiyo senedine dayalı olduğu, haciz için gelinen davacının işyeri adresi ile, dava dışı asıl borçlunun adresinin farklı olduğu, icra takibinin dava dışı borçlu aleyhine yapıldığı, davacı ile dava dışı borçlunun aynı şirket olduğunun ya da, aralarındaki bağın ispat edilemediği, bu nedenle de, davacının borcu ödemesi nedeni ile sebepsiz zenginleşenin davalı alacaklı olduğu, çünkü; davacının ödediği bedelin, davalının malvarlığına dahil olduğu anlaşılmıştır.
Öyle ise mahkemece, bu ilke ve esaslar gözetilerek, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşenin davalı olduğu kabul edilip, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bursa .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.07.2014 tarihli ve 2014/178 E., 2014/222 K. sayılı kararı ile, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Mahkemenin direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/3-1514 E., 2020/730 K. sayılı kararı ile; mevzuata uygun kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmadığı gerekçesiyle hükmün usulden bozulmasına karar verilmiştir.
11. Bursa .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.05.2021 tarihli ve 2021/199 E., 2021/398 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun usul bozması doğrultusunda önceki gerekçeyle sıfat (pasif husumet) yokluğundan davanın reddi yönünde direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalının, dava dışı üçüncü kişiden olan alacağı için davacıya yönelttiği haciz tehdidi altında, davacının dosya borcunu yatırması nedeniyle zenginleşenin alacaklı olan davalı mı yoksa dava dışı borçlu mu olduğu, buradan varılacak sonuca göre sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayanılarak açılan davanın davalıya mı yoksa davanın İİK’nın 72. maddesinden kaynaklanan istirdat davası olduğu değerlendirilerek dava dışı borçluya karşı mı açılması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
15. Türk Hukuk Lûgatında istirdat (geri alma) davası şu şekilde tanımlanmaktadır: “1-Haklı bir neden olmaksızın mal ediniminden doğan ve bu yolla edinilen malın geri alınmasını içeren dava (TBK m. 77-82, TMK m. 122), 2- Hakkında yapılan ilamsız icra takibine süresinde itiraz etmediği ya da itirazın kaldırılması nedeniyle gerçekte borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalan borçlunun ödediğini geri almak amacıyla açtığı dava. (İİK m.72)” (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 414).
16. Lûgatta istirdat davası başlığı altında yapılan ilk tanım borçlar hukukunda yerini bulan sebepsiz zenginleşme davasına karşılık gelmekte olup bu davanın ikinci tanımda açıklanan ve icra iflas hukukuna özgü bir eda davası olan istirdat davası ile benzer yönleri bulunmaktadır.
17. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 7. fıkrasında ise “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir” düzenlemesi mevcuttur.
18. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibine rağmen, borçlu olmadığı kanısında bulunabilir. Böyle bir borçlu, borçlu olmadığını tespit ettirmek için menfi tespit davası açabilir ve bu davada hiç değilse icra dairesinin banka hesabına yatan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı alarak (İİK m. 72/III/2.c.) aleyhine yapılmakta olan icra takibinin durdurulmasını ve davayı kazanınca da takibin iptalini sağlayabilir.
19. Borçlu, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için istirdat davası açabilir (İİK m. 72/VII). Borçlunun menfi tespit davası açmış olması hâlinde, menfi tespit davası sonuçlanmadan önce borcun ödenmesi üzerine de menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilmelidir (İİK m. 72/VI).
20. İstirdat davası, esasen sebepsiz zenginleşme iddiasına dayanan bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen bir paranın geri verilmesi istenir. Yalnız, davanın şartı icra hukukuna dayanmaktadır: Borçlunun, borcu bulunmadığı bir parayı icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması (A., R./Y., Ejder/Taşpınar Ayvaz, S./ Hanağası, E.: İcra İflas Hukuku, Ankara 2018, 4. Baskı, s. 228).
21. İcra ve İflas Kanunu’nda yerini bulan istirdat davasından sonra sebepsiz zenginleşme kavramına ilişkin açıklama yapmak yerinde olacaktır.
22. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır” hükmünü haizdir.
23. Haklı bir neden olmaksızın başkasının mal varlığından ya da emeğinden zenginleşen kimse bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür (TBK 77). Bu yükümlülük özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan ya da gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir nedene dayanması durumunda doğmuş olur. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlakî bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Hukuka ya da ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez (Türk Hukuk Lûgatı, s. 962).
24. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli haklı bir sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.
25. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Nitekim BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Bu durumda kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.
26. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu mal varlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir. Sebepsiz zenginleşmede sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.
27. Görüldüğü gibi, sebepsiz zenginleşme, ikincil (talî) niteliktedir ve mal varlığındaki azalmanın başka aslî nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Başka bir anlatımla aynı olayda, aynî haktan (istihkak davası), zilyetlikten, sözleşmeden, sözleşme benzeri hukukî ilişkiden veya haksız fiilden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır.
28. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2021 tarihli ve 2017/(23)6-868 E., 2021/1646 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirketin alacaklı sıfatıyla dava dışı borçlu A. Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlattığı, anılan borçlu şirketin adresine ödeme emrinin tebliğ olduğu ancak alınan ihtiyatî haciz kararı üzerine haciz işlemi için borçluya ait olduğu iddiasıyla davacı şirketin adresine gelindiği, haciz tutanağında “mahalde borçlu firmaya ait emareye rastlanmadığı” kaydının yazıldığı, davacı vekilinin borçlu firma ile organik bağlarının bulunmadığını beyan etmesine rağmen alacaklı davalı vekilinin tüm cezai ve hukukî tazmin sorumluluğunun kendisine ait olmak üzere haciz işleminin yapılmasını talep etmesi üzerine davacı şirket vekilinin borç miktarını haciz tehdidi altında ve ihtirazî kayıtla yatırması üzerine alacaklı davalının hacizden vazgeçtiği anlaşılmaktadır.
30. Davacı şirket A. … Parçaları San. ve Tic. Ltd. Şti. ile icra dosyasında borçlu şirket olan A. Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. arasında organik bağ bulunmadığına ilişkin kesinleşen İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/863 E, 2015/128 K. sayılı kararı bulunmaktadır ve bu karar kuvvetli delil mahiyetindedir. Bu durumun aksi ispat olunmadığından davacı şirketin icra dosyasına, kendisiyle ilgisi bulunmayan asıl borçlu şirketin borcunu ödemiş olduğu açıktır.
31. Gelinen noktada, icra takibinin davacı şirket adına yapılmamış olması, başka bir deyişle davacının icra dosyasının borçlusu konumunda bulunmaması davanın istirdat davası olmaması yönünden ayırıcıdır. Çünkü yukarıda da izah edildiği üzere, istirdat davalarında icra takibinin borçlusu, borçlu olmadığını düşündüğü bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmaktadır. Kaldı ki, dosya kapsamı itibariyle, hacze gelinen adresin dahi asıl borçlu şirkete ait olmadığı, davacı şirkete ait olduğu, ödeme emri tebligatının dahi bu adrese yapılmadığı görülmektedir. Tüm bunlara rağmen, asıl borçluyla ilgisi bulunmayan davacının adresine gelinerek malları haczedilmeye çalışılmış, bunun üzerine davacı vekili haczi engellemek adına dosya borcunu ihtirazî kayıtla ödemek durumunda kalmıştır.
32. O hâlde, eldeki davanın sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olduğu kabul edilmelidir.
33. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü açısından sebepsiz zenginleşenin kim olduğunun tespiti önem kazanmaktadır.
34. Davacının icra dosyasına haciz tehdidi altında yatırmış olduğu parayla kim menfaat temin ediyorsa onun sebepsiz zenginleşme davasının muhatabı olacağı hususunda kuşku bulunmamaktadır. İİK’nın 12. maddesine göre icra dairesi takip edilen para alacağına mahsuben üçüncü şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bununla borçlu bu miktar kadar borcundan kurtulur. Somut olayda da, yapılan ödemeyle ilk bakışta icra dosyasının borçlusunun borcunun söndüğü, bu nedenle menfaat temin edenin dava dışı asıl borçlu şirket olduğu, sebepsiz zenginleşme davasının muhatabının da anılan şirket olması gerektiği düşünülebilirse de, davacı ihtirazî kayıtla yatırdığı parayı asıl borçlunun borcundan kurtulması amacıyla kendiliğinden değil, haciz tehdidinden korunmak amacıyla ve bu hususu da haciz tutanağında açıkça belirterek yatırmıştır. Yatırılan para davalı alacaklının mal varlığına dâhil olmuştur. Davacının istemi, kendisinden haksız şekilde tahsil edilerek davalının mal varlığına giren paranın iadesi olduğuna göre muhatap da davalı olmalıdır. Aksinin kabulü, davacıyı muhatabı olmayan, borcu ödeme kabiliyetinin olup olmadığı belirsiz dava dışı borçluya yönelmeye zorlayacaktır ki, bu tür bir riskin davacıya yüklenmesi adil olmaz. Öyle ise, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşenin davalı olduğunun kabulü gerekir.
35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının icra dosyasına parayı yatırmasıyla zenginleşenin dava dışı asıl borçlu olduğu, davalı alacaklının zaten varolan alacağını aldığı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme davasının davalısı olamayacağı, direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
36. Diğer taraftan, dava tarihi 04.04.2012 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 13.11.2012 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
37. Hâl böyle olunca, Mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.02.2022 tarihinde, oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1-Somut olayda, davalı alacaklı dava dışı, borçlu A. Yapı Market Ltd. Şti. hakkında başlattığı talepte, borçlu şirket adresinde haciz için Ü. 3. İcra Müdürlüğüne talimat yazıldığı, 02.04.2012 tarihli haciz tutanağında davacı üçüncü kişi şirket vekilinin adresinin borçlu şirketle ilgisinin bulunmadığı, haczedilecek menkullerin kendilerine ait olduğundan hacze muvafakat etmediklerini beyan ettiği ancak alacaklı vekilinin tüm cezai ve tazmini sorumluluğu üzerine alarak haciz ve muhafaza talep ettiği görülmektedir. Bunun üzerine üçüncü kişi şirket vekilinin borçlu şirketin borcunu kabul etmediğini ancak haciz ve muhafaza tehdidi altında kaldıklarından dolayı alacaklı şirkete ve vekiline ödenmemek üzere ihtirazi kayıtla toplam 39.199TL’nin icra dosyasına yatırdığı, paranın icra müdürlüğünce alındığı, talimatta yazılı alacak miktarı dosyaya alındığı için haczin yapılmadığı, alacaklı vekilinin ihtirazi kayıt şerhini kabul etmediği, icra dosyasına alınan 39.199TL’nin kesintiler sonrası 35,475TL’sinin 17.04.2012 tarihli reddiyat makbuzu ile alacaklıya ödendiği görülmektedir.
2-Uyuşmazlık, davalının üçüncü kişiden olan alacağı için, davacı üçüncü kişinin dosya borcunu icraya yatırması nedeniyle sebepsiz zenginleşenin borçlu mu yoksa alacaklı mı olduğunun tespit edilmesi, buradan çıkacak sonuca göre sebepsiz zenginleşmeye dayalı davanın alacaklıya mı yoksa borçluya karşı mı açılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
3-818 sayılı BK’nın 61-66 maddelerinde (6098 TBK’nın 77-82 maddelerinde), düzenlenen sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Somut olayda sebepsiz zenginleşenin kim olduğunu açıklığa kavuşturmak için İcra ve İflas Kanununun konu ile ilgili maddelerini incelemekte fayda bulunmaktadır.
4-6352 sayılı Kanunun 106. maddesi ile 05.01.2013 tarihinde yürürlükten kalkan İİK’nın 12. maddesi dosya borcunun üçüncü kişi tarafından icraya ödendiği tarihte yürürlükte bulunmaktadır. İİK’nın 12. maddesine göre icra dairesi icra (veya iflas) takibine konu yapılmış (yani takibedilmekte) olan bir para alacağına mahsuben (yani o para alacağı için) ödenen paraları kabul etmeye mecburdur. İcra dairesine ödeme kural olarak icra dairesi binasında yapılır. İcra dairesi dışında haciz sırasında haczi yapan memura yapılan ödemeler de İİK m.12 göre icra dairesine yapılan ödeme hükmündedir. İcra dairesine ödeme, borçlu tarafından yapılabileceği gibi bir üçüncü kişi tarafından da yapılabilir.
5-İcra dairesinin üçüncü kişinin borçlunun borcunu ödemesinin hangi sebebe dayandığını sormak ve araştırmak zorunluluğu ve yetkisi yoktur. Üçüncü kişi borçlunun bilgisi dışında ve hatta onun iradesi hilafına borçlunun borcunu ödeyebilir. Borç icra dairesine ödenir ödenmez, alacaklının parayı icra dairesinden istemek hakkı doğar ve bu nedenle paranın icra dairesine ödenmesi ile borç son bulur. Boçlunun ödenen miktar kadar borcundan kurtulmuş sayılabilmesi için ödemenin icra dairesine kayıtsız şartsız yapılması gerekir. Üçüncü kişinin, dosya borcunu, alacaklıya ödenmeme kaydı ile icra dosyasına yatırmış olması, bu kayıtla yatan paranın icra müdürü tarafından alacaklıya ödenmesine engel değildir. Borçlu alacaklıya ödenen bedel kadar borcundan kurtulur. Para borcu BK 73. maddesine göre alacaklının verme zamanındaki yerleşim yerinde ödenir. Ancak İİK 12. maddesi bu ilkeye bir istisna getirmektedir. İcra dairesi ödemeyi yapan borçlu veya üçüncü kişinin tek taraflı talebi ile parayı o kişiye (borçluya veya üçüncü kişiye) geri vermez. İcra dairesi, para hangi icra takibi için yatırılmış ise parayı o takibin alacaklısına ödemek zorundadır, ödemez ise alacaklı icra mahkemesine şikayette bulunabilir (Kuru B.; İcra ve İflas Hukuku C.1, İstanbul 1983, s.72-77).
6- İİK’nın 361. maddesi sadece borçludan fazla para tahsil alınarak alacaklıya verildiği yahut genellikle bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılır ise verilen paranın ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kişiden geri alınacağını düzenlemektedir. Ancak takip borçlusu olmayan üçüncü kişi bu maddeye dayalı iade talebinde bulunamaz. Üçüncü kişinin yanlışlıkla ödediğini iddia ettiği paranın iadesi yargılamaya gerektirdiği için bu iddiasını sebepsiz zenginleşme davasında ileri sürebilir.
7- Borcunu ödemeyen borçluya karşı cebri icra organları borçluya ait malları haczedip, parayı çevirerek alacağın tahsili yoluna gider. Bir mal aslında üçüncü kişiye ait olduğu hâlde borçlunun malı imiş gibi haczedilebilir. Böyle bir durumda üçüncü kişinin mal varlığına yönelik cebri müdahaleyi bertaraf etmek için İİK’nın 96. ve 99. maddeleri arasında istihkak davası düzenlenmiştir. Üçüncü kişilerin takip alacağını ödeme sorumluluğu yoktur. Üçüncü kişiler istihkak davasını açarak mal ve haklarını icranın kapsamı dışına çıkarabileceklerdir. Malın borçlu elinde haczedilebilmesi hâlinde İİK 96. ve 97. maddelerinde yazılı usul, malın üçüncü kişi elinde haczedilmesi hâlinde İİK 99. maddesinde yazılı usul ve uygulanacaktır. Malın borçlunun mu, üçüncü kişinin mi elinde haczedildiğine asıl takibi yapan icra dairesi karar verecektir. İcra dairesinin haczin İİK 96 ve 97 maddelerine göre borçlu elinde mi yoksa İİK 99 maddesine göre üçüncü kişi elinde mi haczedildiği konusundaki kararı icra mahkemesinde şikayet konusu yapılabilir.
Hacizli mal paraya çevrilip bedeli alacaklıya verilmediği sürece istihkak davası açma hakkı vardır. Hacizli mal satılıp, satış bedeli alacaklıya verilmiş ise üçüncü kişinin istihkak davası açma imkânı kalmadığından borçlu aleyhine ancak sebepsiz zenginleşme davası açabilir (13 HD. 9.12.1980,6022/6667: Uyar Talih, İcra Hukukunda İstihkak Davaları, 3 B. İzmir 1994 s. 263). Çünkü üçüncü kişinin malının satılarak bedelinden alacaklının alacağının ödenmesi ile borçlu sebepsiz olarak zenginleşmiştir, yani borçlunun borcu üçüncü kişinin mal varlığından ödenmiştir (Kuru, İcra ve İflas Hukuku C.2 s.1010; A., Kudret Hacizde İstihkak Davası, Ankara, 2005 s.354).
8-Ödeme emri kesinleşip alacaklıya haciz isteme yetkisi geldikten sonra o takip bakımından alacak mevcuttur ve borçlu ancak bu borcu ödemek suretiyle kendisine karşı olan takipten kurtulabilir. Borçlunun maddi hukuk bakımından gerçekte borçlu olup olmadığı sorunu, borçlu ile alacaklı arasında bir husustur. Borçlu üçüncü kişinin açtığı sebepsiz zenginleşme davasını kaybederek üçüncü kişinin malının bedelini üçüncü kişiye ödemek zorunda kalır ise borçlu İİK m. 72 maddesine göre alacaklının karşı istirdat davası açabilir. Sebepsiz iktisap davasının borçluya karşı açılması üçüncü kişi lehinedir. Çünkü bu hâlde üçüncü kişi sadece satılan malın borçlunun borcu için cebri icraya konu edemeyeceğini ispat edecektir.
Oysa üçüncü kişinin alacaklıya karşı sebepsiz iktisap (zenginleşme) davası açması hâlinde, üçüncü kişinin aynı zamanda alacaklının alacağının maddi hukuk bakımından mevcut olmadığını da ispat etmesi gerekir ki, bunun ispatı alacak borç ilişkisine tamamen yabancı olan üçüncü kişi için çok zor hatta imkânsızdır (Kuru; İcra ve İflas Hukuk C.2. s.1011; A., s.357).
9-Üçüncü kişiye ait malın haciz edilip satılması ve alacaklıya satış bedelinin ödenmesi ile borçlunun borcu sona erdiği için sebepsiz zenginleşmektedir. Aynı şekilde üçüncü kişinin kendi rızası ile borçlunun borcunu icra dairesine ödemesi ile de borçlunun borcu sona erdiğinden borçlu sebepsiz zenginleşmektedir. Bu bakımdan üçüncü kişinin dosya borcunu ödemesi ile, üçüncü kişinin malının satılıp paraya çevrilmesi yolu ile borcu ödemesi arasında fark bulunmamaktadır. Her iki durumda da borçlu zenginleşmektedir. Bu hâl için de yukarda belirtilen açıklamalar geçerli olup, üçüncü kişi alacaklıya değil borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir. Çünkü üçüncü kişi takip borcunu ödememiş olsa idi borçlunun malları haciz edilip satılmak suretiyle takip borcu ödeneceği için borçlunun malvarlığında eksilme olacaktır.
Alacaklı kendisine yapılan ödeme nedeniyle borçlunun mallarına haciz konulmayacağı için borçlunun mal varlığı eksilmediği ölçüde zenginleşmiş sayılır.
Somut olayda da üçüncü kişi takip borcunu borçlu adına ödeyerek borcu sona erdirdiği için alacaklı borçlunun mallarının haczinden vazgeçmiştir. Haciz yerinde bulunan malların kendisine ait olduğunu iddia eden üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunmak yerine, takip borcunu ödemeyi ve haczin yapılmasına engel olmayı tercih etmesi nedeni ile ancak borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.
10-Davacı üçüncü kişi haciz adresinin kendilerine ait olduğu hâlde borçlunun adresi olarak gösterilerek haciz tehdidi nedeniyle ihtirazı kayıtla dosya borcunu ödediğini iddia etmektedir. Davacı yaptığı ödemenin sebepsiz olduğunu anlatmak için ancak istihkak davasında ileri sürebilecek borçlu ile arasında organik bağ olmadığı haczin kendine ait adreste yapıldığı gibi hususları öne çıkarmaktadır. Şayet üçüncü kişi davacı haczin üçüncü kişi nezdinde yapıldığı görüşünde ise icra müdürü işlemini icra mahkemesinde şikayete konu yapabilir. Öte yandan İİK’nın 79 ve 85 maddeleri uyarınca alacaklı vekilinin göstereceği adreslerde haciz yapmak zorundadır. Üçüncü kişinin haksız ve kötü niyetli haciz nedeniyle uğradığı zararları tazmin için tazminat davası açma hakkı vardır. İcra İflas Hukukunda üçüncü kişinin haczi engellemek için dosya borcunu ödeme zorunluluğu yoktur. Haczolunan malın kendisine ait olduğu iddiasında olan üçüncü kişi istihkak davası açarak haczin kaldırılmasını sağlayabilir.
11-Üçüncü kişinin haciz tehdidi altında borcu ödedim savunması da hukuka uygun değildir. Haciz tehdidi İİK’nın 72. maddesinin 7. fıkrasına göre takip borçlusu yönünden geçerli olup anılan fıkra hükmüne göre “takibe itiraz etmemiş veya itirazın kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren 1 sene içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.”
12-İcra takibinde, alacaklının talebi üzerine borçlunun mallarına haciz konur. İcra müdürünün haciz koyduğu malın borçluya ait olmadığı ancak alacaklı veya üçüncü kişi tarafından açılacak istihkak davası üzerine verilecek kararla ispatlanabilir. İcra müdürünün yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğu istihkak davasında verilen karara kadar geçerlidir.
Bu nedenle üçüncü kişinin istihkak davası açma yerine, haciz tehdidi ile ihtirazi kayıtla borçlunun borcunu ödeyerek haczi engellemesi, istihkak davasının açılması kabiliyetini kaldırması sonrasında alacaklı aleyhinde sebepsiz zenginleşme davası açarak ödediği parayı geri alması mevcut hukuk kurulları karşısında hukuka uygun bir yol değildir.
13- Aksinin kabulü hâlinde alacaklı, üçüncü kişinin daireye borcunu ödemesi ile takip son bulduğu için o takipte borçlunun mallarına haciz koydurup paraya çevirmek sureti ile alacağın tahsili imkânından mahrum kalacak, sebepsiz zenginleşme davası sonucunda üçüncü kişinin parayı geri alması hâlinde alacağını tahsil edemeyecek, böylece icra takibi sürüncemede kalacaktır. Somut olayda üçüncü kişinin dosya borcunu ödemesi ve icra müdürlüğünce de alacaklıya ödeme ile icra dosyası infaz edilmiştir. Alacaklı alacağını aldığı için sebepsiz zenginleştiğinden bahsedilemez. Dosya borcunu üçüncü kişi ödemese idi borçlunun mallarının haczi ve satışı sureti ile alacağına kavuşacaktır.
14- Öte yandan somut olayda ihtiyati haciz aşamasında üçüncü kişinin borcu ödediği için borçlunun takibi icra mahkemesinde iptal ettirme hakkı da ortadan kalkmaktadır. Üçüncü kişinin borçluya karşı açacağı sebepsiz zenginleşme davasını kazanması hâlinde, borçlu alacaklıya karşı istirdat davası açmak durumunda kalacaktır.
15- Bu nedenlerle üçüncü kişinin icra dosyasına yaptığı ödemenin İİK’nın 12. maddesine göre borçlu adına ve borca mahsuben kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır. Ödenen miktar kadar borçlu borcundan kurtulacağı için ödeme miktarınca borçlu zenginleşmektedir. Bu nedenle sebepsiz zenginleşme davasının borçluya karşı açılması gerekir.
Ancak istihkak davasında tartışma konusu yapılabilecek olan borçlu ile üçüncü kişi arasında organik bağın bulunmadığı, haciz adresinin üçüncü kişinin adresi ve haczedilecek malların üçüncü kişiye ait olduğu ileri sürülerek sebepsiz zenginleşmenin alacaklı olduğu sonucuna varılamaz. Sonuç olarak direnme kararının onanması görüşünde olduğumdan kurul çoğunluğunun bozma yönündeki görüşüne katılamıyorum.