2022 YılıHacizHGK

Bankaya, “sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisi” veren sözleşme hükümlerinin İİK 83/a gereğince geçerli olmadığı

Bankaya, “sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisi” veren sözleşme hükümlerinin İİK 83/a gereğince geçerli olmadığı- Banka tarafından davacının maaş hesaplarına bloke konulmasının hukukî dayanağı bulunmadığı gibi geçersiz sözleşme hükümlerine dayalı ve İİK’nın 83. maddesine aykırı bir şekilde tahsil edilen meblağın davacıya iadesi gerektiği- “Taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin esas alınması gerektiği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

1.Taraflar arasındaki “blokenin kaldırılması ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2.Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3.Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4.Davacı vekili; müvekkilinin davalı nezdinde maaş hesabının bulunduğunu, davalı bankanın müvekkilinin borçlarına istinaden 2013 yılı Haziran ayından itibaren kesinti yaptığını, davalı bankanın alacakları için icra takibi yaparak müvekkilinin maaşına haciz koydurması gerektiğini, icra takibi haricinde maaştan kesinti yapılmasının ve maaş hesabına bloke konulmasının yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek blokenin kaldırılmasına ve yapılan kesintilerin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.Davalı banka vekili; davacı ile yapılan sözleşmelerde dava konusu işlemlere cevaz verildiğini, davacının sözleşmelere aykırı olarak borcunu ödememesi nedeniyle ihtarname gönderilip icra takibi başlatıldığını, aradaki sözleşmeler uyarınca müvekkilinin borcunu ödemeyen davacının maaş hesabındaki para üzerinde rehin, hapis, takas ve mahsup hakkının bulunduğunu, bu hususta davacının bilgilendirildiğini, yapılan kesintilerin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6.Samsun 1. Tüketici Mahkemesinin 02.06.2016 tarihli ve …. E., …. K. sayılı kararı ile; davacının davalı banka nezdinde iki ayrı maaş hesabının bulunduğu ve davalı banka tarafından işbu maaş hesaplarından birinden kredili mevduat kredisi nedeniyle mevcut olan borcuna mahsuben ve diğer maaş hesabından ise kredi kartı borcuna mahsuben kesintiler yapılarak bloke konulduğu, taraflar arasında imzalanan Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin ortak hükümler başlıklı 14/1. maddesi, Bankacılık Hizmetleri Sözleşme Öncesi B.lendirme Formunun 3. maddesi, Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin hapis, takas ve rehin başlıklı 15. maddesindeki düzenlemelere göre davalı bankanın işbu sözleşmelerden veya herhangi bir sebepten dolayı doğmuş ya da doğacak alacaklar için işbu hesaplar üzerinde rehin ve hapis haklarına sahip olduğu, banka üzerinde rehin hakkı bulanan her türlü alacak ve değerlerin bir bölümünü veya tamamını bloke hesaba alıp almamakta serbest olduğu, davacının davalı ile yapmış olduğu sözleşmeler uyarınca borcun ödenmemesi hâlinde borcun banka nezdinde bulunan ve maaşının yatmakta olduğu hesabından tahsil edilmesine muvafakat ettiği, bankanın yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğunun kabul edilemeyeceği, davacının kredi kartı ve kredili mevduat hesabından kaynaklanan borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.06.2018 tarihli ve 2016/15030 E., 2018/4558 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davacının maaş hesabı üzerine konulan blokenin kaldırılması ve bu yolla tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir. İİK’nın 83. maddesi uyarınca maaşların kısmen haczi mümkün olup haczedilecek kısım maaşın ¼’ünden aşağı olamaz. Öte yandan, anılan maddede sayılan mal ve hakların haciz olunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar da geçerli değildir. O halde, açıklanan hükümler gözetildiğinde davacının maaşının yalnız ¼’ü oranında kesinti yapılabileceği halde, davalının davacıya ait maaş hesabının tamamını bloke etmesi hukuki dayanaktan yoksundur. Mahkemece, taraflar arasındaki bankacılık hizmet sözleşmesi uyarınca davacı tarafça hesaba bloke konulmasına ve doğmuş olan borçlar için hesaptan kesinti yapılmasına muvafakat verildiği ve davalının yaptığı kesintinin kredi kartı alacağının tahsiline yönelik olması gerekçesiyle istirdat istemi reddedilmiştir. Yapılan bu değerlendirme de yerinde değildir. Zira, davalı tarafın davacının maaşının tamamını bloke etmesinin yasal dayanağı olmadığına göre davalının haksız biçimde tahsil ettiği parayı iade etmesi gerekmektedir. Bu itibarla, mahkemece, yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9.Samsun 1.Tüketici Mahkemesinin 15.11.2018 tarihli ve …. E., …. K. sayılı kararı ile önceki gerekçenin yanında; 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içeren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 93. maddesi uyarınca borçlunun haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak verdiği muvafakat ile bu haktan vazgeçilebileceğinin düzenlendiği, anılan Kanun’un tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla maaşına bloke konulmasına ve borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkân sağladığı, taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinde, bankaya mevduat ve hesapları üzerinde bloke, virman, hapis, mahsup ve takas etme yetkisi verilmesinin haksız şart olarak değerlendirilemeyeceği, zira serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığının söylenemeyeceği, bu sebeple borcun ödenmemesi üzerine davalı bankanın, davacının maaşına bloke konulacağına dair hükmüne dayanarak kesinti ve tahsilât yapmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, davalı bankanın davacı hakkında yapmış olduğu icra takiplerinin kesinleştiği, davacının maaşına ve bankadaki alacaklarına banka tarafından bloke konulmasına muvafakat ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10.Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II.UYUŞMAZLIK

11.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerin imzalanması sırasında davacı tarafından davalı bankaya, anılan sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak davalı banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren sözleşme hükümlerinin geçerli ve tarafları bağlayıcı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III.GEREKÇE

12.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13.Cebri icraya ilişkin gerek İİK gerekse diğer kanunlardaki hükümlerin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda (Anayasa) öngörülen temel hak ve ilkelere ilişkin düzenlemelere aykırı olmaması gerekir. Bu anlamda özellikle, hukuk devleti, hak arama özgürlüğü, sosyal devlet, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkı, eşitlik ilkesi, ölçülülük ilkesi, insan onuru, yaşam hakkının ve kişiliğin korunması, ailenin ve çocukların korunması ve mülkiyet hakkı gibi temel hak ve ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekir. Zira Anayasa’nın 2. maddesinde Anayasal hükümlerin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu ve kanunların anayasaya aykırı olamayacağı; 5. maddede de devletin amaç ve görevleri arasında kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.

14.Alacaklının, borçlunun mal varlığından tatmin edilmesi ilkesi takip hukukunda asıldır ve bu ilkenin sınırları da kanunla çizilmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu gerek İİK gerekse bazı özel kanunlarda haczedilemeyecek veya yalnızca bir bölümünün haczi mümkün birtakım mal ve haklar öngörmüştür. Amaç, borçlu ve ailesinin mutlak yoksulluğa düşürülerek ekonomik varlığını kaybedip, Devlet yardımına muhtaç hâle getirilmesine engel olmaktır (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2016, s. 186).

15.Takip hukukunda sorumluluk kural olarak şahsi emeğe değil mala yöneliktir. Öte yandan şahsi emeklerinin ürünü olarak belirli dönemlerde belirli miktar gelir elde eden hak sahipleri, girmiş oldukları hukukî ilişkiler sonucunda borçlu niteliği kazanabilmektedirler. Dolayısıyla emeği karşılığı gelir elde eden borçlunun, iktisadi ve sosyal açıdan varlığını sürdürebilmek için şahsi emeğini ortaya koyarak elde ettiği geliri üzerine borcun tamamı kadar haciz koymak Anayasa’nın 17. maddesindeki “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” düzenlemesine aykırılık teşkil edecektir.

16.Bu hususla alakalı olarak İİK, kısmen veya tamamen haczedilemezliğe ilişkin bir ayrıma gitmiş ve kısmen haczedilemeyen mal ve hakları 83. maddede; “Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir.
Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez” şeklinde düzenlemiştir. Buna göre maaş veya ücretten borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için zorunlu olan miktar icra müdürü tarafından takdir ve tespit edilerek dörtte birinden daha az olmamak kaydıyla kalanı haczedilebilir. Geçim için zorunlu ücret miktarı borçlunun ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumları gibi hâller gözetilerek belirlenmelidir.

17.Borcun ifa edilerek alacaklının tatmini asıl olduğundan borçlu, malvarlığında ücret olarak yer alan meblağın kanun koyucunun yukarıdaki madde hükmüyle öngördüğünden daha fazlasını kullanarak da borcunu ödemeyi tercih edebilir. Ancak bu hâlde haczedilemezlikten feragate ilişkin önceden yapılan sözleşmelerin geçersiz olduğuna ilişkin İİK’nın 83/a maddesi gözden kaçırılmamalıdır. Bu doğrultuda İİK’nın 83/a maddesi hükmüne göre ise “82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.” Bu hükme göre borçlu ile alacaklının hacizden önceki dönemde haczedilmemesi gereken mal veya hakkın haczedilebileceğine dair yapmış oldukları sözleşmeler geçerli değildir.

18.Anılan düzenleme, icra takibi yapılmadığı durumlarda sözleşmelere borçlunun haczi mümkün olmayan mal veya haklarına bloke konulması ve kesinti yapılması sonucunu doğuran muvafakatlerin geçersiz olacağına ilişkin emredici bir hüküm niteliğindedir. Buradaki önceden feragatin geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden önceki bir dönemde böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hacze gelindiğinde kendisine yükleyeceği yükün ağırlığını tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu hâlde borçlu bizzat kendisine karşı korunmaktadır (Kılıçoğlu, E.: İcra Sözleşmeleri, İstanbul 2005, s. 130).

19.İcra ve İflâs Kanunu’nun 82. maddesinde ise tamamı haczedilemeyen mal ve haklar düzenlenmiş olup bu hükümdeki mal ve haklar borçlu ve ailesinin yoksul kılınıp sonuçta devletin sosyal yardımına muhtaç bırakılmaması ve borçlunun ekonomik varlığını devam ettirebilmesi düşüncelerine dayanılarak haczedilemez olarak kabul edilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre “mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar” haczedilemez. Bu çerçevede icra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir (İİK, m. 82/son)

20.İcra ve İflâs Kanunu’nun 82/1. maddesinde belirtilen özel kanunlarında haczedilemeyeceğinin kararlaştırıldığı hak ve alacaklardan biri de 5510 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Buna göre sigortalılara ve hak sahiplerine bağlanan gelir, aylık ve ödenekler Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 88. maddeye göre tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez (5510 sayılı Kanun m. 93/1). Anılan maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun’un 32. maddesiyle; “Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.” ibaresi eklenmiştir. Bu hüküm ile icra takibinin kesinleşmesi sonrasında takip alacaklısının borçlunun emekli maaşı üzerine haciz konulması talebinin kabul edilebilmesi, borçlunun muvafakati şartına bağlanmıştır. Borçlu hacze muvafakat etmez ise haciz talebi reddedilecektir. Söz konusu hüküm icra takibinin kesinleşmesinden sonraki aşamayla ilgili olup kıyas yoluyla takip ve haciz öncesi dönemdeki sözleşmelerle borçlunun emekli maaşına kredilerin ödenmesi amacıyla bloke konulmasına veya kesinti yapılmasına yönelik verdiği muvafakatlere uygulanamaz.

21.Ancak gelinen aşamada önemle belirtilmelidir ki; 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi, borçlunun emekli maaşı hakkında gerçekleştirilecek olan haciz işlemleriyle alakalı uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulan bir hükümdür. Başka bir anlatımla eldeki dava konusu vakıadaki gibi çalışanların ücretlerinin haczine dair uyuşmazlıklarda 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.

22.Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi ile Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin akdedildiği, anılan sözleşmelere istinaden davacıya iki adet kredi kartı verilerek ayrıca kredili mevduat hesabı açıldığı, bunun yanında davacının davalı banka nezdinde iki ayrı maaş hesabının bulunduğu, davacının yukarıda anılan sözleşmelerden kaynaklanan borçlarını ödememesi nedeniyle davalı banka tarafından gönderilen ihtarnameden davacının maaş hesaplarından blokeler ile kesintilerin yapılarak davacının borçlarına mahsup edildiği anlaşılmaktadır.

23.Uyuşmazlığın çözümü için davacı tarafından imzalanan ve davacının maaş hesapları da dâhil banka nezdindeki mevcut ve müstakbel her türlü alacakları ve mevduatları üzerinde, anılan sözleşmelerden kaynaklanan banka alacaklarına ilişkin olarak davalı bankanın bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin 14.1. maddesi, Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin “Hapis, Takas ve Rehin Hakkı” başlıklı 15. maddesi ve Bankacılık Hizmetleri Sözleşme Öncesi B.lendirme Formunun 3. maddesi hükümlerinin İİK’nın 83/a maddesi anlamında geçerliliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda anılan düzenlemeler, temerrüde düşen davacının davalı banka nezdindeki maaş hesapları yönünden, henüz hakkında herhangi bir icra takibi yapılıp kesinleşmeksizin verdiği haczedilemezlikten feragat anlamını taşımakla, İİK’nın 83/a maddesinin açık hükmü gereği geçerli kabul edilemez.

24.Her ne kadar mahkemece, İİK’nın 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içeren 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi uyarınca borçlunun haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak verdiği muvafakat ile bu haktan vazgeçilebileceğinin düzenlendiğinden bahisle davalı bankanın, davacının maaş hesabına rehin/bloke konulmasında ve buradaki meblağın davacının borcundan takas ve mahsup ederek tahsil etmesinde sözleşmeye ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığı belirtilmiş ise de; 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin borçlunun emekli maaşı hakkında gerçekleştirilecek olan haciz işlemleriyle ilgili uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulan bir hüküm olup davacı gibi çalışanların ücretlerinin haczine dair uyuşmazlıklarda uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Kaldı ki; 5510 sayılı Kanun’un 93. madde hükmü, icra takibinin kesinleşmesinden sonraki aşamayla ilgili olup kıyas yoluyla takip ve haciz öncesi dönemdeki sözleşmelerle borçlunun emekli maaşına dahi kredilerin ödenmesi amacıyla bloke konulmasına veya kesinti yapılmasına yönelik verdiği muvafakatlere de uygulanamaz.

25.Neticeten yukarıda anılan sözleşmelerin imzalanması sırasında davalı bankaya, anılan sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak davacının banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren sözleşme hükümleri, İİK’nın 83/a maddesi gereğince geçerli değildir. Bu sebeple mahkemece, davalı banka tarafından davacının maaş hesaplarına bloke konulmasının hukukî dayanağı bulunmadığı gibi geçersiz sözleşme hükümlerine dayalı ve İİK’nın 83. maddesine aykırı bir şekilde tahsil edilen meblağın davacıya iadesi gerektiği nazara alınarak yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

26.Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğu, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin esas alınması gerektiği, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27.Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

IV.SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun

Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

HGK. 10.02.2022 T. E:2019/11-565 , K:108

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu