Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında bir hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiş olup, hüküm davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiş , temyiz dilekçesi Mahkemece ek kararla ret edilmiş, bu ek kararda davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı üçüncü kişi vekili, borçlu aleyhine başlatılan takip dosyası üzerinden müvekkiline haciz müzekkeresi gönderildiğini, haciz müzekkeresine yasal süresinde cevap verilerek; borçluya ait hesapta bulunan para üzerinde müvekkili Bankaya olan borcu nedeniyle takas, mahsup ve rehin hakları bulunduğunu, hesapta bulunan tutara rehin hakkından sonra gelmek üzere haciz şerhi işlendiğinin bildirildiğini belirterek, istihkak davasının kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı alacaklı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, Bankanın bloke tarihi ile çek karnelerinin verildiği tarih arasındaki sürenin uzunluğu, basiretli bir tacir olarak addedilen davacının, oldukça hacimli bir mevduat ilişkisine başlarken ve sürdürürken kendisini uzun bir süre güvencesiz bırakmasının, riski zayıflatan hatta ortadan kaldıran önemli bir parametre olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 28.03.2018 tarihli ve 2015/17751 Esas, 2018/10108 Karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiş olup, onama kararına karşı davacı üçüncü kişi vekili, tarafından karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Dairemizin 26.06.2019 tarihli ve 2019/3181 Esas, 2019/6514 Karar sayılı kararı ile alacaklı vekilinin 22.3.2017 tarihinde İcra Müdürlüğüne vermiş olduğu dilekçeyle takipten feragat ettiğini belirterek feragat harcını yatırdığı, dosyanın işlemden kaldırıldığı anlaşıldığından borçlu hakkındaki takibin ve haczin geçerliliği ortadan kalktığı için istihkak davasının konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ile vekalet ücreti yönünden de 6100 sayılı HMK’nin 331. maddesinin 1. fıkrası uyarınca davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre karar verilmesi için onama kararının kaldırılarak kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak istihkak davasının konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davalı alacaklı lehine vekalet ücretine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, 03.05.2021 tarihli ek karar ile; davacı üçüncü kişi vekilinin yüzüne karşı karar verildiği, üçüncü kişi vekilinin süre tutum dilekçesi vermeksizin 10.09.2020 tarihinde temyiz başvuru dilekçesini ibraz ettiği gerekçesi ile başvuru süresinde olmadığında temyiz talebinin reddine karar verilmiş, ek karara karşı davacı üçüncü kişi vekili süresinde temyiz yoluna başvurmuştur.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Öncelikle, HMK’nin 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; Mahkeme, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hüküm de taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bir diğer deyişle, HMK’nin 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.01.2015 tarihli ve 2014/9-1438 Esas- 2015/580 Karar sayılı kararı).
09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanunla değişmeden önceki 363. maddesine göre İcra Mahkemesinin nihai kararları tefhim veya tebliğinden itibaren 10 gün içinde temyiz edilebilir. Maddedeki “tefhim” kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır.
Temyize konu olayda, 13.02.2020 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte olmadığı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren süresi içinde temyiz dilekçesi sunulduğu anlaşıldığından ek karar kaldırılarak temyiz incelemesine geçildi.
Yargıtay ilamında belirtilen bozma sebepleri çerçevesinde işlem yapılarak karar verilmiş, bozma ile kesinleşen hususların yeniden temyiz sebebi yapılmasına usul hükümleri elvermemiş bulunmasına ve temyiz edilen kararda yazılı gerekçelere göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle bozma gereğine ve usule uygun Mahkeme kararının İİK’nin 366. ve HUMK’un 428. maddeleri uyarınca ONANMASINA, taraflarca İİK’nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 59,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubuna, 22.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
8. HD. 22.06.2021 T. E: 2479, K: 5346