2022 YılıHGKKesinleşmeden İcraya Konulamayacak İlamlar

Dava konusu eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve men’ine karar verilerek, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine” ilişkin ilam tarafların şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukukî durumlarında, ticaret sicili kayıtlarında değil, malvarlığında değişiklik oluşturacak nitelikte olduğundan ilâmın takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmediği

“Dava konusu eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve men’ine karar verilerek, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine” ilişkin ilam tarafların şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukukî durumlarında, ticaret sicili kayıtlarında değil, malvarlığında değişiklik oluşturacak nitelikte olduğundan ilâmın takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmediği-

1. Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; alacaklı vekili tarafından müvekkili aleyhine ilamlı icra takibi başlatıldığını, takip talebinde ve icra emrinde vergi dairesi ve vergi numarasının yazılması kanuni bir yükümlülük olup, alacaklının vergi numarasının yazılmadığını, takibe dayanak ilamın kesinleşmeden icra takibine konulamayacağını, ilamın temyiz edildiğini, takip talebinin ve icra emrinin ilama aykırı düzenlendiğini, faiz hesabının ilama aykırı yapıldığını, faizin nasıl hesaplandığının, hangi faiz oranlarının hangi tarihlerde hesaplamaya alındığının belirtilmediğini, işlemiş faize ve faiz oranlarına itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin ve icra emrinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; vergi kimlik numarasının her zaman tamamlanabileceğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 367. maddesine göre temyizin ilamın icrasını durdurmayacağını, faize yönelik şikâyetin yerinde olmadığını belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 25.12.2013 tarihli ve 2013/1108 E., 2013/1257 K. sayılı kararı ile; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, takip talebi ve icra emrinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 58/1. maddesi uyarınca, alacaklının vergi kimlik numarası ile ödemenin yapılacağı banka adı ve hesap bilgilerinin yazılı olmadığı, banka hesap numarası yönünden icra emrinin takip talebine uygun da düzenlenmediği, yine icra emrinde faizin başlangıç ve bitiş tarihlerinin yazılı olmadığı, bu hususun İİK’nın 58/3. maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile şikâyetin kabulü ile şikâyetçi yönünden icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 14.04.2015 tarihli ve 2014/9719 E., 2015/8360 K. sayılı kararı ile;

“…Borçlu vekili İcra Mahkemesi’ne başvurusunda, vekil edeni hakkında İstanbul 23. İcra Müdürlüğü’nün 2013/25035 Esas sayılı dosyasından takip yapıldığını, takip talebi ve ödeme emrinde vergi kimlik numarasının yazılmadığını, takibe konu mahkeme kararının kesinleşmeden takibe konulamayacağını, faiz hesabının ilama aykırı yapıldığını ileri sürerek icra takibinin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, takip talebi ve icra emrinde İİK’nun 58/1 maddesi uyarınca, alacaklının vergi kimlik numarası ile ödemenin yapılacağı banka adı ve hesap bilgilerinin yazılı olmadığı, bu anlamda kısmen banka hesap numarası yönünden icra emrinin takip talebine uygun da düzenlenmediği, yine icra emrinde faizin başlangıç ve bitiş tarihlerinin yazılı olmadığı, bunun İİK’nun 58/3 maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile şikayetin kabulüne, icra emrinin iptaline karar verilmiştir. Hüküm alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İİK’nun 58/1.maddesine göre takip talebinde alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı, vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yerinin yazılı olması ve aynı kanunun 60/1.maddesine göre de alacaklı ile ilgili bu bilgilerin takip talepnamesine uygun olarak ödeme emrinde de gösterilmesi gerektiği belirtilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, alacaklı takibini bir vekil vasıtası ile yapmakta ise takip talebinde ve ödeme emrinde ayrıca vekilin adı, soyadı ve adresinin gösterilmesi takip talebine vekaletnamenin aslı ve onanmış bir örneğinin eklenmesi gerekir.

Somut olayda, Mahkemece her ne kadar alacaklının vergi kimlik numarası, ödemenin yapılacağı banka hesap bilgileri ile faizin başlangıç ve bitiş tarihlerinin yazılı olmadığı gerekçesi ile şikayetçi yönünden icra emrinin iptaline karar verilmiş ise de, takip talebi ile icra emrinde faiz başlangıç tarihleri belirtilmiş olup, Yasa’da faizin bitiş tarihlerinin belirtilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Vergi kimlik numarası ile ödemenin yapılacağı banka hesap bilgilerinin ise her zaman tamamlanması mümkün olup, ödeme emrinin iptali nedeni olarak kabul edilemez. (HGK.nun 23.06.2004 tarih ve 2004/12-356 – 379 sayılı kararı)

O halde, Mahkemece, borçlunun sair itirazları incelenerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile sonuca gidilmesi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 29.12.2015 tarihli ve 2015/841 E., 2015/1032 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 16.06.2008 tarihli ve 2008/9378 E., 2008/12614 K. sayılı kararında belirtildiği ve Yargıtayın yerleşik içtihatları ile sabit olduğu gibi, haksız rekabetin önlenmesine ilişkin ilamların fer`i nitelikteki bölümleri de dahil olmak üzere şahsın hukukuna ait olması nedeniyle 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 443/4. maddesi gereğince bu nitelikteki kararların kesinleşmeden icra olunamayacağı, somut olayda icrası için kesinleşmesi zorunlu olan haksız rekabetin önlenmesine ilişkin dayanak ilamın kesinleşmeden icraya konulduğu gerekçesi ile şikâyetin kabulü ile icra takibinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 27.11.2018 tarihli ve 2018/5953 E., 2018/12256 K. sayılı kararı ile;

“…Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan ilamlı takipte, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; sair iddialarının yanında takibe dayanak ilamın kesinleşmeden takibe konulamayacağı ve faiz hesabının ilama aykırı olduğu iddiası ile takibin iptaline karar verilmesini talep ettiği, mahkemece takibe konu ilamın şahsın hukuku ile ilgili olduğu, bu nedenle kesinleşmeden takibe konulamayacağı gerekçesi ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

Takip konusu ilam Türk Ticaret Kanunu’nun 54 ve devamı maddelerine dayanılarak açılan haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasına ilişkindir.

Bu hali ile takip dayanağı ilam, şahsın hukuku ile ilgili olmakla birlikte tarafların şahsı ile ilgili hukuki durumlarında değişiklik yaratan bir sonuç doğurmayıp, sadece mal varlığını etkileyeceği ve edaya ilişkin bir ilam olduğundan takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmez. İlamın fer-ileri olan yargılama gideri ile vekalet ücreti de asla bağlı olduğundan bu alacakların takibe konulması için kesinleşmeleri gerekmez.

O halde mahkemece, faiz hesabına ilişkin ilama aykırılık iddiası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.11.2020 tarihli ve 2019/98 E., 2020/524 K. sayılı kararı ile; HMK’nın 367/2.maddesinde; “Aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümlerin kesinleşmedikçe takibe konulamayacağı”nın düzenlendiği, somut olayda takibe dayanak ilamın 1. bendinde “… haksız rekabet olduğunun tespiti ve menine” karar verildiği, o hâlde HUMK’nın 443/4. maddesi kapsamında şahsın hukukuna ilişkin hakka tecavüz niteliğinde olduğundan, bu nitelikteki ilamlar kesinleşmeden infaz edilemeyeceği gibi, eklentisi olan maddi ve manevi tazminat ile yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin de kesinleşmeden takibe konulamayacağı, Özel Dairenin 07.06.2010 tarihli ve 2010/2565 E., 2010/14104 K. sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda ilamlı icra takibine dayanak ilamın kesinleşmeden icra takibine konu edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Alacaklının ilâmlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilâmı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir. HMK’nın 294. maddesinin 1. fıkrası “Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür” şeklinde, aynı Kanun’un 301. maddesi ise “Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır. Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre kısaca ilâm; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri olarak tanımlanabilir. Ayrıca, İİK’nın 38. maddesinde gerçekte ilâm olmadıkları hâlde yasa gereği “ilâm mahiyetini haiz belgeler” sayılmış; bazı özel kanunlarda da ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilâm niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

16. İlâmların icrası İİK’nın ikinci babında 24 ilâ 41. maddeler arasında düzenlenmiştir. Borçluya gönderilen icra emri, kanuna ve özellikle ilâma veya takip talebine aykırı ise borçlu icra emrinin veya ilâmlı icra takibinin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilir (İİK’nın 16 ve 41. maddeleri).

17. Kural olarak ilâmlı icraya başvurabilmek için hükmün kesinleşmiş olması şart değildir. HMK’nın Geçici 3. maddesinin atfıyla uygulanmakta olan HUMK’nın 443. maddesi gereğince kural olarak temyiz edilmiş olması da ilâmın icrasını durdurmaz. Ancak bazı istisnai durumlarda ilâm kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu istisnaların bir kısmı HUMK’nın 443. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği gibi bir kısmı da özel yasalarda düzenlenmiştir.

18. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesinin 4. fıkrası “…Gayrimenkule ve buna mütaallik aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz…” hükmünü içermektedir.

19. Kanun koyucunun, HUMK’nın 443. maddesinin 4. fıkrasında böyle bir düzenleme öngörmesinin nedeni, bu maddede sözü edilen ilâmların temyiz incelemesi sonucunda bozulması durumunda, eski hâlin iadesinin sağlanmasının son derece güç olacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır (Tanrıver, Süha: İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 153).

20. Gayrimenkullerle, aile ve şahsın hukuku alanında hükümlerin kesinleşmeden icra edilmesi, telafisi zor bir takım sakıncaların doğmasına sebep olabilir. Gerek gayrimenkullere, gerek şahıs ve aile hukukuna ilişkin hükümlerin icrası tapu sicilleriyle ahvali şahsıye sicillerindeki kayıtların değiştirilmesini gerektirir. Kanun yolu yargılaması sonunda hükmün bozulması ve aksi istikamette yeni bir hükmün çıkması hâlinde ise bu sicillerde tekrar değişiklik yapmak zorunluluğu ile karşılaşılır. Bu arada hüsnüniyet sahibi kimselerin o kayıtlara dayanarak yaptıkları işlemlerin akıbetinin ne olacağı sorunu ortaya çıkabilir. İşte bu gibi sakıncaları önlemek için karar düzeltme yoluna başvurma süresi geçmeksizin veya bu yola başvurulup da, istem reddolunmaksızın gayrimenkullere, aile ve şahsın hukukuna ilişkin hükümlerin icra olunamayacağını kabul zorunluluğu vardır (Bilge, Necip: Medeni Yargılama Hukukunda Karar Düzeltme, Ankara 1973, s. 171- 172).

21. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443/4. maddesi gereğince aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medenî Kanun’un Kişiler Hukuku ve Aile Hukuku kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukukî durumunda değişiklik yaratan ilâmlar ile bu ilâmların fer’i (eki) niteliğindeki hükümlerdir. Örneğin ad, soyad, yaş tashihi, velâyetin nez’i, babalık davası, nesep tashihi, boşanma ve bunun fer’î niteliğindeki hükümler gibi (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 923- 924).

22. Kesinleşmeden icraya konulamayacak bir ilâm, kesinleşmeden icraya konulursa, borçlu buna karşı icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilir. Bu şikâyet üzerine, icra mahkemesi, ilâmlı takibin iptaline karar verir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, C. 3, s. 2222).

23. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.02.2001 tarihli ve 2001/12-206 E., 2001/217 K. sayılı kararında boşanma kararının kesinleşmesinden sonra hüküm altına alınan manevi tazminata ilişkin ilâmın icraya konulabilmesi için kesinleşmesinin gerekmediği benimsenmiştir. Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2020 tarihli ve 2017/8-2833 E., 2020/855 K. ile 10.11.2020 tarihli ve 2017/8-1928 E, 2020/854 K. sayılı kararlarında da ilamlı icra takibe dayanak ilâmdaki tazminatın, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Kişiler hukuku” başlıklı Birinci Kitabı’nın “Kişiliğin korunması” başlığı altında yer alan 24 ve 25. maddelerinden kaynaklanmakta ise de davacılar tarafından açılan manevi tazminat davasının mali hakka yönelik olduğu, mahkemece manevi zarara karşılık bir miktar paranın ödenmesine karar verildiği, ilâm tarafların şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukukî durumlarında, kayıt ve sicilinde değil, malvarlığında değişiklik yaratacak nitelikte olduğundan ilâmın takibe konulabilmesi için kesinleşmesinin gerekmediği kabul edilmiştir.

24. Bu noktada belirtmek gerekir ki haksız rekabet konusu hem 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) hem de 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenmiştir. BK’nın 48. maddesine göre yanlış ilanlar veya iyi niyet kurallarına aykırı diğer davranışlar sonucunda müşterileri azalan ya da bunları kaybetmek korkusuna maruz olan kimse, bu davranışlara son verilmesi için fail aleyhine dava açılabilir ve failin kusurunun varlığı hâlinde uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Kişinin ekonomik alandaki faaliyet özgürlüğünü güvence altına almak düşüncesine dayanan bu hüküm ile ekonomik kişiliğin korunması amaçlanmıştır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2008, s. 302, 305).

25. Borçlar Kanunu’nun 48. maddesinin 2. fıkrasında ise ticarî işlere ait olan haksız rekabet hakkında Ticaret Kanunu hükümleri saklı tutulmuştur. Böylece ticarî işlerde ortaya çıkan haksız rekabet hâlleri TTK hükümlerine, adi işlerdeki haksız rekabet ise BK’nın 48. maddesine tabi bulunmaktadır. TTK’nın 56. maddesine göre haksız rekabet, aldatıcı hareket veya iyiniyet kurallarına aykırı sair suretlerle ekonomik rekabetin her türlü kötüye kullanımıdır. TTK’nın 58. maddesinde haksız rekabet nedeniyle açılabilecek hukuk davaları tespit, men, haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılması ve tazminat davası olarak sayılmıştır. Tespit davasıyla davalının davranışının haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı karara bağlanır. Men davası ile devam eden veya tekrarlanma tehlikesi bulunan haksız rekabet hâlinin durdurulması istenir. Tazminat davası ile kusur var ise zarar ve ziyanın tazmini istenebilir. Ayrıca BK’nın 49. maddesinde gösterilen şartlar var ise manevi tazminat da istenebilir.

26. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; alacaklı vekili tarafından 30.09.2013 tarihinde başlatılan ilâmlı icra takibine dayanak İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.07.2013 tarihli ve 2012/27 E., 2013/202 K. sayılı kararı ile;

“1-Davacının davasının haksız rekabet yönünden kabulü ile davalıların dava konusu eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve men’ine

Kararın kesinleşmiş hüküm özetinin masrafı davalılardan alınıp trajı yüksek ulusal gazetede ilanına,

2-Davacının maddi tazminat talebine ilişkin davasının kısmen kabulü ile 20.780,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine
Fazla talebin reddine

3-Davacının manevi tazminata yönelik davasının kısmen kabulü ile (olayın özelliği ve tarafların durumları gözetilerek takdiren) 20.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine

Fazla talebin reddine…” karar verilmiş ve yargılama giderlerine hükmedilmiştir.

27. Şikâyet konusu icra takibinde, alacaklı vekili tarafından takip talebinde 20.780TL asıl alacak, 20.000TL manevi tazminat ile yargılama gideri, harç, vekâlet ücreti ve işlemiş faiz olmak üzere toplam 155.379,36TL’nin tahsili talep edilmiştir.

28. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkelere göre, takibe dayanak ilâmda davacının davasının haksız rekabet yönünden kabulü ile davalıların dava konusu eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve men’ine karar verilerek, maddi tazminat ile haksız rekabet yoluyla kişilik haklarının tecavüze uğraması nedeniyle manevi tazminata hükmedilmiş ise de, ilam tarafların şahsı ya da ailevî yapısı ile ilgili hukukî durumlarında, ticaret sicili kayıtlarında değil, malvarlığında değişiklik oluşturacak nitelikte olduğundan ilâmın takibe konulabilmesi için kesinleşmesi gerekmez.

29. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

HGK 28.12.2022 T.. E: 2021/12-281, K: 1937

Related Articles

Back to top button