2019 Yılı8. Hukuk DairesiTebligat

Dava konusu haczin gerçekleştirildiği ve davacının işyeri adresi olarak kullandığına dair vergi levhası sunduğu adres başka bir adres olmasına karşın,Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre işlem yapılarak davacı üçüncü kişinin mernis adresine takibin devamıbna ilişkin kararın tebliğ edildiğinin görüldüğü, ayrıca, tebliğ olunacak evrakı tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnamenin binanın kapısına yapıştırılmadığının da görüldüğü, buna göre, davacının bilinen adresine, daha önceden çıkarılmış ve tebliğ edilemeden iade edilmiş bir tebligat olmadığından, söz konusu adres mernis adresi de olsa doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre işlem yapılamayacağından tebligatın usulsüz olduğu-

Dava konusu haczin gerçekleştirildiği ve davacının işyeri adresi olarak kullandığına dair vergi levhası sunduğu adres başka bir adres olmasına karşın,Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre işlem yapılarak davacı üçüncü kişinin mernis adresine takibin devamıbna ilişkin kararın tebliğ edildiğinin görüldüğü, ayrıca, tebliğ olunacak evrakı tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnamenin binanın kapısına yapıştırılmadığının da görüldüğü, buna göre, davacının bilinen adresine, daha önceden çıkarılmış ve tebliğ edilemeden iade edilmiş bir tebligat olmadığından, söz konusu adres mernis adresi de olsa doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre işlem yapılamayacağından tebligatın usulsüz olduğu- Bu durumda, davanın süresinde açıldığı kabul edilerek davanın kaldığı yerden devamı ile tarafların iddia ve savunmaya ilişkin delilleri toplanarak sonucuna göre davanın esasına ilişkin hüküm kurulması gerekeceği-

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın süre yönünden reddine karar verilmiş olup hükmün davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Davacı üçüncü kişi vekili, müvekkilinin kiracısı olduğu “Yeni Sanayi Sitesi 1252 Sokak No:6/A” adresinde mobilya imalatı alanında faaliyet gösterdiğini,hacze konu menkullerin müvekkiline ait olduğunu, malın üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olması, fatura ve dekontların ibraz edilmiş olması nedeniyle ispat yükünün alacaklıya yüklenmesi gerektiğini, bu nedenlerle istihkak davalarının kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı alacaklı vekili, davanın süresi içinde açılmadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, takibin devamı kararının davacıya 12/05/2014 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği, davacının iş bu davayı 10/06/2014 tarihinde açtığı görülmekle davanın süre yönünden reddine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK’ nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

Dosya kapsamına göre; takibin devamına ilişkin A.ağa İcra Hukuk Mahkemesinin 17.4.2014 tarihli ve 2014/44 Esas, 2014/47 Karar sayılı kararı, davacı üçüncü kişinin mernis adresine; “Adres dağıtım saatlerinde kapalı gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adres olup, tebliğ imkansızlığı nedeniyle Teb. K. m. 21/2 gereğince Mahallesi Muhtarına tebliğ edilmiştir.” şerhi ile 12.5.2014 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. 6099 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile eklenen aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır.

Aynı Kanun’un tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddesine, 6099 sayılı Yasa’nın 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında; “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır” hükmü yer almaktadır.

Söz konusu 7201 sayılı Yasa’nın 10. maddesi ile ilgili değişikliğe ilişkin kanun gerekçesinde; kişilere getirilen adres kayıt sistemi zorunluluğu ile birlikte işleyişin kolaylaştığı dile getirilmiş, ancak yapılan yeni düzenlemeyle, öncelikle yine bilinen en son adrese tebligat yapılacağı, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması halinde, muhatabın 5490 sayılı Kanun’a göre adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği ve tebligatın buraya yapılacağı açıklanmış, değişiklik ile birlikte adres kayıt sistemi dışında başkaca adres araştırması yapılmasının gerekmeyeceği vurgulanmıştır.

Somut olayda, dava konusu haczin gerçekleştirildiği ve davacının işyeri adresi olarak kullandığına dair vergi levhası sunduğu adresi “Yeni Sanayi Sitesi 1252 Sokak No:6/A” olmasına karşın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 2l/2. maddesine göre işlem yapılarak davacı üçüncü kişinin mernis adresine anılan kararın tebliğ edildiği görülmektedir. Ayrıca, tebliğ olunacak evrakı tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnamenin gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırılması gerekirken ihbarnamenin kapıya yapıştırılmadığı da görülmüştür. Buna göre, davacının bilinen adresine, daha önceden çıkarılmış ve tebliğ edilemeden iade edilmiş bir tebligat olmadığından, söz konusu adres mernis adresi de olsa doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre işlem yapılamayacağından tebligat usulsüzdür. Bu durumda, davanın süresinde açıldığı kabul edilerek davanın kaldığı yerden devamı ile tarafların iddia ve savunmaya ilişkin delilleri toplanarak sonucuna göre davanın esasına ilişkin hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın süreden reddine karar verilmesi doğru olmadığından bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK’nin 366. ve HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, İİK’nin 366/3.maddelsii gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 20.03.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

8. HD. 20.03.2019 T. E: 2016/9962, K: 2961

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu