2023 YılıHGKÜçüncü Şahsın Zilyedliği (İİK 99)

Haczin davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, ödeme emrinin borçluya bu adreste tebliğ edilmediği, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı adreste faaliyet göstermediği, üçüncü kişi şirketin borcun doğum tarihinden önce faaliyete geçtiği,

Haczin davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, ödeme emrinin borçluya bu adreste tebliğ edilmediği, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı adreste faaliyet göstermediği, üçüncü kişi şirketin borcun doğum tarihinden önce faaliyete geçtiği, kurucu ortakları arasında yer alan bir kişi, aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarındansa da, borcun doğumundan önce davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrıldığı, üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu, üçüncü kişi tarafından sunulan faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı şirketlerin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğü uyuşmazlıkta, haciz mahallinde borçlu şirkete ait bulunan belgelerin anılan ortağın üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olduğu ve bu nedenle haciz mahallinde belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmadığı ve şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunmasının da tek başına organik bağ için yeterli olmadığı- Mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı ve mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerektiği- Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanlarının, karinenin aksini ispat için yeterli olmadığı- “İspat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak TBK 133/2 gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki istihkak iddiası davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. TALEP

Davacı- üçüncü kişi vekili dava dilekçesinde; davalı alacaklının davalı borçlu M. ……. İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine ihtiyati haciz kararı alarak Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında 28.08.2016 keşide tarihli çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlattığını, müvekkili üçüncü kişi şirketin “K. Mh. K. Cd. No:.. K../Bursa” adresinde davalı borçlu şirketle organik bağı olduğu iddiasıyla (15.09.2015 tarihli haciz işlemiyle) 12 adet jakarlı dokuma tezgahının haczedildiğini, ihtiyati haciz baskısı nedeniyle müvekkili tarafından ihtiyati haciz miktarı olan 150.000,00 TL’nin dosyaya ödenmesine rağmen tekrar ihtiyati haciz miktarı kadar menkul haczi yapılmasının usulsüz olduğunu, müvekkili şirketin borçlu şirketle 2013 yılında yapılan mal satımları dışında bağlantısının bulunmadığını, haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmadığı gibi borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adres de olmadığını, haciz esnasında borçlu şirketin adreste bulunmadığını, haczedilen malların üçüncü kişi şirketin elinde olup mülkiyet karinesinin üçüncü kişi yararına olduğunu, davalı alacaklının işyerinde bulduğu belgelerin borçlu şirket ile müvekkili şirket arasında mal alışverişini gösteren 2013 tarihli sevk fişleri, kumaş çeki listesi ve cari hesap bilgilerine ilişkin olup bu belgelerin mülkiyet karinesini ispata elverişli olmadığını, bu belgelerin borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M. Y.’nun aynı zamanda müvekkili şirketin de ortağı olduğu dönemlere ilişkin olduğunu, borçlu şirketin müvekkili şirkette bir hissesi veya ortaklığının bulunmadığını, müvekkili şirketin Suriye uyruklu İ. K., A. B., A. K. ile Türk uyruklu M. Y. tarafından 21.02.2013 tarihinde eşit hisselerle Bursa’da kurulduğunu, ancak şirketin faaliyete geçmesinden sonra M. Y.’ nin ortağı olduğu diğer şirketler aracılığıyla piyasaya çok miktarda borçlandığı ve alacaklılarını şirkete yönlendirdiği anlaşılınca şirketteki hissesinin diğer üç ortak tarafından satın alınıp düzenlenen hisse devri sözleşmesi ile birlikte 15.12.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilerek şirket ortaklığına ve yetkisine son verildiğini, bu tarihten sonra müvekkil şirketin M. Y. ile hiçbir alışverişinin olmadığını ve bağlantısının da kalmadığını, haciz sırasında bulunan belgeler borcun doğumundan çok önceki tarihlere ilişkin olduğundan organik bağlantı ve muvazaadan da söz edilemeyeceğini, haciz yapılan adrese ilişkin 20.02.2013 tarihli vergi kaydı ve 08.03.2013, 11.03.2013 ile 05.06.2013 tarihli 12 adet dokuma tezgahına ait faturaların haczedilen malların müvekkili şirkete ait olduğunu kanıtladığını ileri sürerek müvekkili şirketin işyeri adresinde haczedilen 12 adet dokuma tezgahının mülkiyetinin müvekkil şirkete ait olduğunun tespiti ve davalı alacaklının haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkil şirkete ait olduğunu bildiği hâlde kötüniyetli olarak haciz talep etmesi nedeniyle haczedilen malların değerinin % 15’i oranında tazminatın davalı alacaklıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı-alacaklı vekili cevap dilekçesinde; haciz mahallinde borçlu şirkete ait kumaş çeki listesi, sevk irasliyesi, sevk fişleri, kumaş çeki listesi, cari hesap ekstresi ve dava dışı takibin diğer borçlusu D.M.A. Makine İplik Tekstil İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş.’ ye ait kartvizit gibi evrak bulunduğunu, ihtiyati haciz miktarı olan 50.000 USD/150.000,00 TL’nin üçüncü kişi şirket tarafından icra dosyasına depo edildiğini, istihkak yargılamasının dosyaya yatırılan bedel üzerinden devam edeceğini, ihtiyati haciz miktarını aşan kısım yönünden ise geçerli bir haciz işleminden söz edilemeyeceğini, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında alacaklılardan mal kaçırma konusunda muvazaa ve işbirliği bulunduğunu, organik bağ mevcut olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin ortağının M. Y. olduğunu, şirket ortaklarının aynı olması ve aynı sektörde faaliyet göstermesi hâlinde şirket ortakları arasında organik bağ bulunduğunun ve bunlar arasındaki işlemlerin alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler olarak kabul edileceğinin Yargıtayın istikrarlı görüşleri ile sabit olduğunu, borçlu şirket yetkilisi M. Y. ile davacı üçüncü şirket yetkilisi olan İ. K.’nin Suriye uyruklu olup aralarında akrabalık bağı olduğunu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı iş kolunda faaliyet gösterdiğini, bir işyerinde birden fazla firmanın faaliyet göstermesinin mümkün olduğunu, Yargıtayın aynı işyerinde birden fazla firmanın faaliyette bulunması hâlinde haciz mahallinde üçüncü kişinin vergi levhası ibraz etmesinin bu işyerinin üçüncü kişiye ait olduğunu kanıtlamayacağı, borçlu şirketin ticaret sicil kaydındaki adresinin haciz uygulanan adres olmasa bile evrak araştırması neticesinde borçluya ait evrak bulunduğundan borçlu şirketin faaliyetlerini haciz uygulanan adreste gerçekleştirdiğinin anlaşıldığını, takip dayanağı çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olduğunu, ticari hayatta çeklerin ileri tarihli düzenlendiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin ve borcun doğum tarihinin tayini açısından çekteki keşide tarihinin değil taraflar arasındaki ticari ilişkinin başlangıç tarihinin esas alınması gerektiğini, borcunun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olduğunun tespiti için borçlu şirketlerin ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

 2. Davalı-borçlu; usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmediği gibi yazılı beyanda da bulunmamıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 30.01.2018 tarihli ve 2015/688 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararı ile; davacı şirketin kurucu ortak ve şirket müdürü görevini yürüten M. Y.’nin ve borçlu şirketin davacı şirketle ilişkisinin 04.12.2014 tarihine kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sona erdiği, dosya kapsamında bu durumun aksini ispat edecek delil bulunmadığı, M. Y.’nin 04.12.2014 tarihinde hisselerini diğer ortaklara devrederek müdürlük görevinden ayrıldığı, buna ilişkin ilanın Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı, bu tarih itibari ile borçlu şirket ile ilişkisinin sona erdiği, haciz yapılan adresin borçlu şirkete ait olmadığı, dosyaya celbedilen ………. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.’ ne ait faturalar incelendiğinde faturalarda yazan seri numaralarının haczedilen makinelerin seri numaraları ile örtüştüğü, menkullere ilişkin faturalara göre menkullerin alımlarının borcun doğumundan önceki bir tarihe rastladığı, hâli hazırda borçlu şirket ortağı ve müdürü olan M.Y.’ nindavacı şirketteki hisselerini devrederek ortaklıktan ve müdürlükten ayrıldığı, bu durum karşısında davacı şirket ile davalı borçlu şirket arasında organik bağ olduğunun yasal delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile haczin kaldırılmasına, şartları bulunmadığından davalı alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2018/1939 Karar sayılı kararı ile; dava konusu haciz işleminin gerçekleştirildiği adresin ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlu şirketin ticari siciline kayıtlı adresi olmayıp, davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olduğu, ancak haciz mahallinde borçlu şirkete ait bir çok evrak tespit edildiği, davalı borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.’ nin 21.02.2013 tarihinde ticari faaliyete başlayan davacı üçüncü kişi şirketin kurucu ortağı olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirketin faaliyet konularının benzer olduğu, davalı borçlu şirket tarafından davacı üçüncü kişi şirkete yüksek miktarda emtia satışı yapılmış olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 280 inci maddesinde düzenlenen yasal karinenin de davalı alacaklı lehine olduğu, İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporlarında dava konusu menkullerin ibraz edilen faturalardaki menkuller ile uyumlu olduğu ve faturaların ticari defterlere işlenerek gerekli tasdik işlemlerinin yapıldığı belirtilmiş ise de, 05.09.2016 tarihli bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu menkullere ilişkin ibraz edilen faturaların bazılarında makinelerin seri numaralarının sonradan elle doldurulduğunun anlaşıldığı, bahsi geçen bu işlemlerin takibe konu çekin keşide tarihinden önce gerçekleştiği görünse de günlük ticari hayatta ileri tarihli çek düzenlenmesinin çok sık rastlanan bir durum olduğu, borçlu şirketin ortağı ve yetkilisi olan M.Y.’ nin bu görevi sırasında davacı üçüncü kişi şirketin de kurucu ortağı olması ve yukarıdaki işlemlerin gerçekleştirilmesinden sonra davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek yalnızca borçlu şirketin ortak ve yetkilisi olmaya devam etmesi, muhafazanın önlenmesi için mahcuz bedellerinin dosyaya ihtirazi kayıtla yatırılmış olması işlemleri birlikte değerlendirildiğinde bahsi geçen işlemlerin perdeleme iradesinin yansıması olarak borçlu şirketin ticari faaliyetlerinin davacı üçüncü kişi şirket üzerinden sürdürülmesi niteliğinde olduğu, bu itibarla haczolunan menkullerin borçlu ile davacı üçüncü kişinin birlikte ellerinde bulundurduklarının kabulü gerektiği, yasal mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısı ile alacaklı yararına olup yasal karinenin aksinin davacı üçüncü kişi tarafından somut ve inandırıcı deliller ile ispat edilmediği, takibin talikine karar verilmiş olması karşısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 97 nci maddesinin on üçüncü fıkrası uyarınca davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi için gerekli yasal şartların oluştuğu gerekçesiyle davalı alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle istihkak davasının reddine, yasal şartları oluştuğundan dava konusu menkullerin değerinin %20’si oranında tazminatın davacıdan alınarak davalı alacaklıya verilmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

 “…Dava, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

Dava konusu haciz, borçlu şirkete ödeme emri tebliğ edilen adreste yapılmadığı gibi borçlu haciz adresinde faaliyet göstermemiş, üçüncü kişinin ticaret sicilde kayıtlı adresinde haciz yapılmıştır. Her ne kadar haciz mahallinde borçlu şirkete ait belgeler bulunmuş ise de, anılan belgeler güncel olmadığı gibi bulunan belgelerin bir kısmı borçlu şirket ortağı olan M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olup defter kayıtları ile de doğrulanan borçlu ile üçüncü kişi şirket arasındaki ticari ilişki nedeni ile de belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğunun kabulü gerekmiştir. Öte yandan, üçüncü kişi şirket borcun doğumundan önceki bir tarihte 21.02.2013 tarihinde faaliyete başladığı gibi borçlu şirket kurucu ortaklarından biri olan M. Y.  04.12.2014 tarihinde borcun doğumundan önce ortaklıktan ayrılmıştır. Borçlu ve üçüncü kişi şirket arasında borcun doğum tarihi itibari ile organik bağ bulunmamakta olup borçlu ile üçüncü kişi şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli görülmemiştir. Buna göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup, davanın İİK’nin mad. 96 gereğince üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defter ve dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ile tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir.

O halde, bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, istinaf başvurusunun esastan reddi yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı üçüncü kişi vekili; haciz yapılan adresin borçlu şirketin adresi olmayıp üçüncü kişi şirketin ticaret sicilindeki kayıtlı adresi olduğunu, haciz esnasında borçlunun mahalde bulunmadığı gibi takip talebinde de bu adrese yer verilmediğini, borçlu şirket ile üçüncü kişi şirketin farklı tüzel kişilikler olduğunu, borçlu şirketin yetkilisi olan M. Y.’nin davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini 24.10.2014 tarihli genel kurul kararıyla devrederek hisse bedellerini aldığını ve üçüncü kişi şirketle bağlantısının kalmadığını, takip konusu çekin keşide tarihinin 28.08.2015 olup borcun doğumundan çok önce olduğunu, hacze dayanak yapılan belgelerin 2013 yılına ait olup borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında mal alışverişini gösteren belgeler olduğunu, borcun doğumundan üç yıl önce iplik ticareti yapan borçlu şirketin, ortağı olduğu seccade imalatı yapan üçüncü kişi şirketle yaptığı iplik alışverişinin hayatın olağan akışına uygun normal bir davranış olarak değerlendirilmesi gerektiğini, haciz mahallinde tespit edilen evrakın üçüncü kişi şirketin borçlu şirket ile mal alışverişini belgelemekte olup, bu tür belgelerin mülkiyet karinesinin aksini ispata elverişli belgeler olarak kabul edilemeyeceğini, haczedilen makinaların üçüncü kişi müvekkiline ait olduğunun dosyada bulunan 05.05.2017 tarihli ve 12.12.2017 tarihli ek bilirkişi raporları ile kesin olarak ispatlandığını, Bölge Adliye Mahkemesince yasal şartlar olmadığı hâlde haczedilen malların değerinin % 20’si oranında tazminata hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mülkiyet karinesinin davacı üçüncü kişi yararına mı yoksa borçlu dolayısı ile alacaklı yararına mı olduğu, ispat yükünün hangi tarafta bulunduğu, buradan varılacak sonuca göre mülkiyet karinesinin aksinin ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

2004 sayılı Kanun’un 96, 97/a ve 99 uncu maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal kavramların irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

2. Haciz cebri icra organı tarafından yapılan devlete ilişkin bir hakimiyet tasarrufu olup, icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için, bu yolda istemde bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara, icra memuru tarafından hukuken el konulmasıdır. Kural olarak haciz işleminin tamamlanması için mala fiilen el konularak malın borçlunun tasarruf sahasına çıkarılması da gerekmemektedir. Borçlu elinde haczedilen bir malda, üçüncü kişi tarafından kendi lehine veya borçlu tarafından üçüncü kişi lehine hak iddia edilmesi üzerine, mahcuz malı hacizden kurtarmak amacıyla üçüncü kişinin alacaklıya karşı açtığı dava “istihkak davası” (2004 sayılı Kanun md. 96, 97/6); elinde haczedilen bir malda hak iddia eden üçüncü kişiye karşı alacaklının, haczin kalkmasını önlemek için açtığı dava ise” istihkak iddiasının reddi davası” (2004 sayılı Kanun md. 99) olarak tanımlanmaktadır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s.543; Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara, 2015, s.3).

3. İstihkak davasının menfaatler dengesine en uygun bir şekilde sonuçlandırılabilmesi, bu davada uygulanacak ispat kurallarına bağlıdır. Alacaklı, istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi ile borçlu arasındaki ilişkilere yabancıdır, alacaklı dış görünüşüne bakarak borçluya kredi açmıştır (borç vermiştir). Bu nedenle, istihkak davasında alacaklı ispat bakımından korunmazsa, alacaklının borçlu ile üçüncü kişi arasındaki hileli anlaşmaları ispat etmesi çok güç olur ve üçüncü kişinin haklı menfaatlerini korumak için kabul edilmiş olan istihkak davası, kötüniyetli borçlular tarafından alacaklılardan mal kaçırmak için bir araç olarak kullanılır (Kuru, s.560).

4. 2004 sayılı Kanun borçlunun gerçek alacaklılarını korumak için istihkak davası hakkında bazı özel ispat hükümleri öngörmüştür. Malın yalnız üçüncü kişinin elinde bulunması, borçlunun elinde bulunması, borçlu ile üçüncü kişinin malı birlikte elinde bulundurmaları farklı hükümlere tâbi tutulmuş, anılan düzenlemeler uyarınca alacaklı ve üçüncü kişiler yararına bazı yasal karineler öngörülmüştür. Bu yasal karinelerin aksini savunan tarafa ispat külfeti yüklenmiştir.

5. 2004 sayılı Kanun’un 97/a maddesinin birinci fıkrasında borçlu dolayısıyla alacaklı yararına öngörülen yasal karineler borçlu ile üçüncü kişilerin anlaşmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırmalarının engellenmesi amaçlanmıştır. Bu maddenin ilk iki cümlesindeki alacaklı yararına öngörülen bu yasal karinenin aksini ispat külfeti üçüncü kişiye aittir. Bu maddeye dayanarak dava açan üçüncü kişi üzerine düşen ispat yükünü yerine getirirken, malı hangi hukuki sebebe dayanarak kazandığını, eğer satın alma nedenine dayanmışsa, satın aldığı tarihte malı satın alabilecek ekonomik güce sahip olduğunu, malın ne sebeple borçlu elinde bulunduğunu ispat etmek zorundadır. Yasal karinenin aksi tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Ancak davacı üçüncü kişinin karinenin aksini ispat için icra mahkemesine sunduğu kanıtlar inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak nitelikte olmalıdır (Ali Güneren, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları, Ankara 2008, s. 653). Davalı alacaklı yararına mülkiyet karinesinden söz edebilmek için haciz uygulanan adresin borçlu ile ilişkisinin kesin bir biçimde saptanması gerekmektedir.

6. Taşınır mal, yalnız üçüncü kişi elinde haczedilmişse, kural olarak dava açma ve dolayısıyla ispat yükü 2004 sayılı Kanun’un 99 uncu maddesi uyarınca alacaklıya düşer. Bu maddenin uygulanabilmesi için malların yalnızca üçüncü kişinin elinde haczedilmiş olması gerekmektedir. Mal borçlunun elinde ya da borçlu ile üçüncü kişinin müştereken elinde bulunduğu hâldeyken haczedilmişse, 2004 sayılı Kanun’un 99 uncu maddesi değil, 96 ve 97 nci maddeleri uygulanır. Hemen belirtmek gerekir ki, istihkak davası 99 uncu madde hükmüne dayalı olarak üçüncü kişi tarafından açılırsa ispat külfeti yer değiştirmez. Bu durumda da davalı alacaklı, malın borçlu elinde haczedildiğini, borçluya ait olduğunu ispatlamalıdır.

7. İstihkak davasında davacı, 2004 sayılı Kanun’un 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin aksini her türlü delille ispatlayabilir. Aynı Kanun’un 97 nci maddesine göre istihkak davasına basit yargılama usulüne göre bakılır ve icra mahkemesi istihkak davası hakkındaki incelemesini mutlaka duruşmalı olarak yapar. Hâkim tarafların gösterecekleri bütün delilleri serbestçe takdir eder.

 8. Bu genel açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde; Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 Esas sayılı dosyasında alacaklı …….Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından 14.09.2015 tarihli ihtiyati haciz kararına ve 28.08.2015 keşide tarihli çeke dayalı olarak borçlular M. F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. ve D.M.A. M. İplik Teks. İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine 15.09.2015 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmıştır.

9. Borçlu M.F. İplik Gıda İth. Teks. Ltd. Şti.nin takip talebi ve ödeme emrinde gösterilen “G… Organize Sanayi Bölgesi ……Cad. No:… D:2 G../Bursa” adresine tebliğe çıkarılmış (bilgi amaçlı PTT sorguya göre) “muhatap adresi değişmiş/yeni adresi bulunamadı” şerhi ile 16.09.2015 tarihinde iade edilmiştir. Ticaret sicil müdürlüğünden bildirilen adresin aynı adres olması sebebiyle bu adrese çıkarılan ödeme emri 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 35 inci maddesine göre 19.09.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Alacaklı vekilinin talebi üzerine M. F. İ. Gıda İth. Teks. Ltd. Şti. aleyhine 15.09.2015 tarihinde “K. Mh. K. yolu Cd. No:…” adresinde haciz işlemi yapılarak dava konusu menkuller haczedilmiştir.

10. Davacı üçüncü kişinin haczedilen menkullerle ilgili istihkak iddiasında bulunması üzerine icra müdürlüğünce 2004 sayılı Kanun’un 97 nci maddesi uyarınca takibin devamı veya taliki konusunda bir karar verilmek üzere dosya icra mahkemesine sunulmuştur. Bursa 6. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/645 Esas, 2015/552 Karar sayılı kararı ile “Bursa 4. İcra Müdürlüğünün 2015/10417 takip sayılı dosyasında talik veya devam ile ilgili talebin yapılan haczin bu talep için teminat olarak kabulü ile takip dosyasında haczedilen menkuller yönünden takibin talikine, iş bu ilamın icra dairesince üçüncü Kişi A…… Tekstil Ltd. Şti.’ye tebliğinden itibaren 7 gün içinde istihkak davası açmakta muhtariyetine,” karar verilmiş, davacı üçüncü kişi vekilince eldeki dava açılmıştır.

11. Dava konusu haciz işlemi davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapılmış olup, borçluya bu adreste ödeme emri tebliğ edilmemiştir. Ticaret sicil kayıtlarına göre davacı üçüncü kişi şirket ile davalı borçlu şirket aynı adreste faaliyet göstermemiştir. Davacı üçüncü kişi şirket borcun doğum tarihinden önce 21.02.2013 tarihinde faaliyete geçmiş olup, kurucu ortakları arasında yer alan M. Y. aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarından biri ise de, M. Y. borcun doğumundan önce 15.12.2014 tarihinde davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrılmıştır. İcra mahkemesince alınan 05.09.2016 tarihli ek bilirkişi raporunda M.Y.’ nindavacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu belirtilmiştir.

12. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporlarının incelenmesinde davacı üçüncü kişi tarafından sunulan T. M. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ ye ait 05.06.2013 tarihli fatura ile I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.’ ye ait 08.03.2013 ve 11.03.2013 tarihli faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı T. M.. San. ve Tic. Ltd. Şti. İle I. Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.nin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğünün belirtildiği görülmektedir.

13. Haciz mahallinde borçlu şirkete ait belge bulunmuş ise de, bu belgelerin bir kısmı M. Y.’nin üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme aittir. Bilirkişi tarafından incelenen usulüne uygun tutulan ticari defterlere göre davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında ticari ilişkinin bulunduğu anlaşılmakta olup haciz mahallinde belge bulunması hayatın olağan akışına uygundur. Dolayısıyla davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmamaktadır. Şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunması da tek başına organik bağ için yeterli değildir.

14. Şu hâle göre, mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılması ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmaz. Mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerekir. Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanları karinenin aksini ispat için yeterli görülmemiştir.

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ispat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak 6098 sayılı Kanun’un 133 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

11.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I O Y”

Dava, üçüncü kişinin açtığı istihkak davasıdır.

Somut olayda, hacizli mal üçüncü kişinin elinde haczedildiğinden, İİK’nın 97 nci md. göre mülkiyet karinesi alacaklı yararına olmayıp, borçlu/üçüncü kişi yararınadır. Bu nedenle ispat külfeti alacaklıdadır. Dairenin bu görüşüne katılmakla birlikte; e BK 114, TBK’nın 133/2 nci maddesi gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının getirdiği delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Dairenin, çekin keşide tarihini, borcun doğum tarihi olarak kabulüne dayalı değerlendirilmelerine katılmıyoruz.

Zira, alacaklı yargılama boyunca verdiği tüm dilekçelerinde takibe konulan çekin borçlu tarafından keşide edilerek dava dışı D.M.A. A.Ş.ne verildiğini, D.M.A. A.Ş.’ nin de ticari ilişki gereği çeki cirolayarak bu davanın alacaklısı Y. Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti.ne verdiğini, borcun doğum tarihinin bu suratle tespiti gerektiğini savunmuştur. Her ne kadar icra mahkemelerinin verdikleri kararlar dar yetkili mahkeme olmaları nedeniyle kesin hüküm oluşturmuyor ise de İİK’nın 97/11.,’inci maddesi gereğince istihkak davaları bundan müstesna olup verilen karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturacağından, değişik bozma yapılarak çekin verilme sebebini oluşturan temel borç ilişkisinin doğum tarihi belirlenerek alacaklı ile borçlu arasında organik bağ bulunup bulunmadığının ve bu konudaki delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiğine yönelik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, Sayın Çoğunluğun Özel Daire bozması yönündeki bozma kararına katılmıyoruz.

HGK. 11.10.2023 T. E: 2022/8-625, K: 914

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu