(ALINTIDIR)
İCRA MÜDÜRÜ HANGİ HALLERDE USULSÜZ TEBLİGATI İNCELEYEBİLİR?
İCRA MÜDÜRÜ HANGİ HALLERDE USULSÜZ TEBLİGATI İNCELEYEBİLİR?
İcra İflas Uygulayıcılarının uygulamada karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi tebligat sorunsalıdır.İcra İflas Hukukunda ve cebri icra işlemlerinde tebligatı ilgilendiren en önemli maddelere bakıldığı vakit ;İcra İflas kanunu’nun 21-57.maddelerinde konuya ilişkin bilgilerin bulunduğu gözlemlenmektedir.Tebligat cebri icra hukuku işlemlerinin kalbi olup/hayat kaynağıdır.Tebligatın asıl amacı öncelikle belgelendirme-bilgilendirme işlemi yapmaktıdır.Yasada tebligat ;çıkarmaya yetkili makam ve mercilerinin aldığı kararları veya ilgilerinin ileride haklarını etkileyecek olan veya ileride oluşabilecek haklarını etkileyecek hukuksal durumdan haberdar edilmesidir.
Ülkemizde tebligat hukukunun kaynakları açısında kısaca bilgilendirme yapacak olursak:
7201 sayılı tebligat Kanunu,Tebligat yönetmeliğinin uygulanması hakkında yönetmelik,Elektronik tebligat yönetmeliği bu konuda temel olarak inceleyeceğimiz kurallarının ana şemasını ve hatlarının kaynaklarını göstermektedir.
İncelememize başlamadan önce kaleme alacağımız konu hakkında bir bilgilendirme yapmakta da fayda vardır.
1)İcra Müdürü veya Yardımcısı tarafından yeni açılan bir takipte borçlunun herhangi bir itirazı olmadan tebligatı icra müdürü re’sen usulsüz sayabilir mi?
2)İcra Müdür ve yardımcısı borçlu hakkında takip kesinleştikten sonra tebligatın usulsüz sayılmasına ilişkin bir karar alabilir mi?
3)Yargıtay 4.HD.si usulsüz tebligat yapılması halinde icra müdür ve yardımcılarını tazminata mahkum etmesi hali ile Yargıtay 12.HD.nin usulsüz tebligatı icra müdürünün gözetme yetkisi olmadığını kararlarında belirtmesi halinde icra müdürleri hangi daireye göre karar verecekler.
4)Kamu görevlilerine karşı açılan tazminat davalarında Yargıtay 4.HD. Neden yetkili hale getirildi,akabinde icra müdürlerine karşı İ.İ.K 5.Madde kapsamında ve BK.41 Kapsamında açılacak davalarda neden tazminata hükmediliyor.
5)PTT görevlisi tarafından yapılan tebligatı ,icra müdürü usulsüz sayabilme yetkisine sahip midir?
6)Tüm koşullar ışığında icra müdürü takip kesinleştikten sonra tebligatı usulsüz sayabilme yetkisine haiz midir ?Ya da kendinden önceki bir icra müdür ve yardımcısının verdiği karardan dönebilme yetkisine haiz midir?
Tüm bu açıklamalar ışığında öncelikle tebligat sürecine dahil olan ve etki eden kurumlar şunlardır;
Bakanlıklar düzeyinde
x)Ulaştırma x)Adalet x)İçişleri x)Maliye x)Dışişleri x)Milli Savunma Bakanlıkları vb. Gibi
Bunların yanı sıra tebligat yapmaya muktedir olan veya aracılık eden kurumları ise kısaca şöyle sıralayabiliriz.
PTT-Mahkeme-Yurt dışı temsiclikler(Konsolosluklar),Bizzat,(memur eliyle),muhtar-zabıta-polis-jandarma(kolluk kuvvetleri aracılıyla) ,icra müdürleri yapılmaktadır.
Tebligatın usulsüz olarak yapılmasına ortam hazırlayan veya usulsüz tebligat yapılmasını tetikleyen faktörler nelerdir?
1)PTT Memurlarına verilen eğitimin yetersiz olması veya tebligat kültürünün oluşturulamaması,
2)Tebligatın önemi ve anlamı hususunda bilinç ve farkındalık eksikliği ;
3)İlkögretim dahil üniversiteye kadar ki eğitim sürecinde Hukuk Fakülteleri ve Adalet Yüksekokulları dışında eğitim sistemi konuLARI ve müfredatında yer almaması,
4)Tebligatı sevmeyen bir toplum olmamız,korku ve endişe ile tebligata bu bakış açısıyla bakılması,
5)Sistematik eksikliği;okur yazar oranın ülkemizde yeterli seviye de olmaması,tüzük,yönetmelik ,kanun bağlamında oluşan sorunlar.
6)PTT’nin daha fazla kazanç elde etme hırsı;
7)Şehirlere ait (şehirbilgi sistemi )havuzunun oluşturulamaması ve kurumlar arası iletişim ve koordinasyon eksikliği;
8)İcra Müdürünün tebligatta yetkisiz bırakılması;
9)Mahkemelerin tebligat konusunda özensiz davranması ve gerekli önemi henüz vermemesi;
10)Tebligatın bildirim amacının öneminin henüz anlaşılamaması gibi sayabilir ve bunları çoğaltabiliriz.Örneğin avukatlarının yetkisiz oluşuda ayrı bir sorun halinde kümülatif olarak ortadadır.Tebligat bir devletin iskelet, yargının ise omurga sistemidir.
2709 Sayılı 1982 Anayasası’nın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36 ncı maddesinde ”Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmayla adil yargılanma HAKKINA SAHİPTİR.” denilmiştir.
Tebligatın ANLAMI BİLDİRİMDİR. Tebligatın yazılı bildirim ve belgelendirme olmak üzere iki ana UNSURU VARDIR. Tebligat savunma hakkıyla sıkı SIKIYA BAĞLIDIR. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.2009 tarihli 2009/12-563 E.-2009/600 K. sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere icra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak, tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesiyle MÜMKÜNDÜR. Zira, takip borçlusunun hangi icra dairesinde aleyhine takip bulunduğunu, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciiye yöneltebilmesi usulüne uygun olarak yapılacak tebligatla sağlanabilir.
Örneğin
Tebligat Kanunu’nun 21/2 nci maddesi aynı zamanda özünde cezalandırmayı da amaçlayan bir DÜZENLEME İÇERDİĞİ MUHAKKAKTIR. Yasa koyucu 5490 Sayılı Kanuna göre doğru adresini zamanında nüfus müdürlüğüne bildirmeyen vatandaşı cezalandırmak AMACINI GÜTTÜĞÜNÜ ANLAMAK ZOR OLMASA GEREKTİR.. Tebligat yasasının dar yorumlanması geçerli bir mazereti nedeniyle yeni adresini zamanında nüfus müdürlüğüne bildiremeyen veya önemli bir mazereti nedeniyle (yatarak hastahanede tedavi gören hasta gibi) bir kaç aylığına adresinden ayrılmak zorunda kalan vatandaşın cezalandırılmasına neden olur. Yasanın yorumunda yardımcı kaynak olan madde gerekçelerini dikkate ALMAKTA FAYDA FAYDA VARDIR.
6099 Sayılı Kanunun genel gerekçesinde ”… Uygulamada yaşanan sorunları önlemek üzere tasarıda yer verilen en önemli değişiklik, 25/04/2006 tarihli ve 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda kabul edilen adres kayıt sisteminin Tebligat Kanunu’na İNTİBAKININ SAĞLANMASIDIR. Hatta bu yolla, bazen on-onbeş tebligatla dahi sonuç elde edilemeyen durumlarda (ilanen tebligatın gerektirdiği istisnai haller hariç), en fazla iki veya üç tebligatla SORUN ÇÖZÜLECEKTİR.” Şeklinde sonuca ulaşmayı hedef seçmiçtir.
Tebligatın usulsüz bir şekilde yapılmaması ve denetlenmemesi şeklindeki düşünce ve davranış Anayasanın 36 ncı maddesine aykırı olur ve muhatabın savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelir. Örneğin Tebligat Kanunu’nun 21/2 nci maddesi aynı zamanda özünde cezalandırmayı da amaçlayan bir DÜZENLEME İÇERMEKTEDİR. Yasa koyucu 5490 Sayılı Kanuna göre doğru adresini zamanında nüfus müdürlüğüne bildirmeyen vatandaşı cezalandırmak AMACINI taşımaktadır. Tebligat yasasının dar yorumlanması geçerli bir mazereti nedeniyle yeni adresini zamanında nüfus müdürlüğüne bildiremeyen veya önemli bir mazereti nedeniyle (yatarak hastahanede tedavi gören hasta gibi) bir kaç aylığına adresinden ayrılmak zorunda kalan vatandaşın cezalandırılmasına neden olur. Yasanın yorumunda yardımcı kaynak olan madde gerekçelerini dikkate almakta fayda vardır. Tebligat Kanunu’nda değişiklik yapılan madde gerekçelerinden açıkça anlaşılacağı üzere iki veya üç tebligatla sorun ÇÖZÜME KAVUŞTURULMAK İSTENMİŞTİR.
Hem yasa metninde, hem yasanın uygulanmasını gösteren yönetmelikte ve hem de madde gerekçesinde muhatabın sadece adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bilinen adres olarak bildirilmesi halinde doğrudan doğruya T.K 21/2’ye göre tebligat yapılacağı açıklamasına yer verilmemiş, bilakis bildirilen adrese tebligat yapılamaması halinde 21/2’ye göre tebligat yapılacağı ÖNEMLE DİKTE EDİLMİŞTİR. Tebligat Kanunu’nun 21/1 inci maddesinde ve Tebligat Yönetmeliği’nin 30. maddesinde muhatap lehine olan araştırmaların yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işleminin yerine GETİRİLMESİ SAİKİYLE HAREKET EDİLMİŞ OLDUĞU SONUCU VARSAYIMA DAYANMIŞTIR.
Usule aykırı tebliğin hükmü ise 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 32 nci maddesinde ve Tebligat Yönetmeliği’nin 53 üncü maddesinde düzenlenmiş; tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul EDİLECEĞİ AÇIKLANMIŞTIR.
6099 Sayılı Yasanın genel gerekçesinde, değişikliklerle, özellikle adil yargılamadaki makul süre unsurunun gerçekleşmesine önemli katkı sağlanacağı ve tebligatın güvenli bir adrese yapılmasının AMAÇLANDIĞI GÖZLENMİŞTİR.
6099 Sayılı Yasanın genel gerekçesi ve madde gerekçeleriyle 7201 Sayılı Yasanın 10., 21. ve 35 inci maddelerinde yapılan değişiklikler birlikte değerlendirildiğinde, düzenlemenin amacının 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunuyla oluşturulan adrese dayalı kayıt sisteminden yararlanarak, tebligatların daha sağlıklı bir şekilde ve daha kısa bir sürede yapılması ve bunun sonucu olarak da yargılamaların gereksiz sürüncemede kalmasının önlenmesi OLDUĞU TARTIŞMASIZDIR.
Bilindiği üzere Anayasa’da kuvvetler ayrılığı sistemi kabul edilmiş olup, 7 nci maddede yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait OLDUĞU AÇIKLANMIŞTIR. Yargı organları ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce yapılan yasal düzenlemelere uygun davranmak ve yasa hükümlerini aynen UYGULAMAKLA MÜKELLEFTİR.
. Bir diğer deyişle 7201 sayılı Yasanın 10. ve 21/2 nci maddelerinin yasa koyucunun iradesi doğrultusunda uygulanması halinde hak kayıplarının olabileceği endişesiyle yasa hükümleri göz ardı edilmesi düşünülemez.
a)İcra Müdür ve Yardımcıları Tebligatı resen inceleyebilir mi?
İcra dairelerinde görev yapan icra müdür ve yardımcıları takip dosyasındaki tebligatın yoklukla geçersiz olduğunu görürse veya yapılan tebligat işlemini, yokluğa yakın bir şekilde (eksiklik,hata)-sakatlık vb.bir sebeble 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki usullere ağır aykırılık içerdiğini anladığı an tebligatı resen incelemek zorunda olduğu kanaatindeyiz.
b) Yargıtay 12. HD.’nin süregelen içtihatları dikkatle incelendiğinde öteden beri tebligatın usulsüzlüğünün icra müdür veya yardımcısı tarafından inceleyemeyeği hususunda defaten içtihatlar vermiştir.Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin tebligat ile ilgili oluşturduğu bu görüşü ;İcra İflas Kanunu sistematiğine ve 7201 sayılı Tebligat Kanunun genel hükümlerine aykırılık oluşturduğu kanaatindeyiz.
Kanunlarının emredici hükümlerini uygulayan icra müdür ve yardımcılarını da elinin kolunun bağlı olduğu, bunun gerekliliği olarak tebligatı ÇIKARAN MERCİ Olan icra dairesinin usulsüz tebligatı resen incelemesi gerektiği kuralına usul ve sistematik açıdan ters ve aykırıdır.
c)Yargıtay 4. Hukuk Dairesi icra müdür ve yardımcılarının usulsüz tebligata rağmen ,müteakip işlemleri yapan icra memurlarının usulsüz tebligat incelemesi yapmadığı gerekçesiyle süreklilik arz eden kararlarında icra müdür ve yardımcıları hakkında tazminata hükmetmiştir.Çoğu kararı da onamıştır.
Adalet bakanlığı aleyhine tazminata hükmedip,İİK.5.Madde kapsamında icra müdürünü kusurlu bulan kararlara imza atmıştır.
Adalet Bakanlığı ise rücû yoluna giderek sorumlu icra müdür ve yardımcılarından tahsili yoluna gitmektedir.
İcra iflas hukuku bakımından, icra dairesinin görevi hakkı hak sahibine bir an önce teslim etmek ise , tebligat usulsüzlüğünün ancak taraflarca ileri sürülebileceği iddiası de ,Tebligat Kanunun bağlayıcılığının gerekliliği olan resen gözetmeye her ne kadar Yargıtay 12.HD.İcra Müdür ve yardımcısı resen inceleyemez dese de bu görüşün hem kanuni dayanağı,hem de tebligat hukuku açısından kabül edilemez bir görüş olduğu düşünülebilir.Ayrıca icra müdür ve yardımcılarını sürekli mahkum etme ve cezalandırma amacı güden resen gözetme ilkesinin bir an önce icra iflas kanuna eklenmesi kanaatindeyiz.
Usulsüz tebligat işleminde sorumlu tutulacak görevli, asli görevi olarak tebligat yasasını uygulayan PTT de görevli memurlar mı,yoksa icra müdür ve yardımcıları mıdır.Posta memurunun yaptığı usulsüz tebligatı icra memurları denetleyemecekse neden Yargıtay 4.H.D icra memurlarına sürekli tazminata mahkum etmektedir.
Posta memurunu denetleyecek idare amirlerinin neden sorumluluğu yoluna gidilmemektedir.İcra memuru usulsüz yapılan tebligatı iptal edemiyorsa bu yetkisi yoksa(Yargıtay 12.HD.) göre neden Yargıtay 4.Hukuk Dairesi kusur ve zarar-illiyet bağı ilişkisi kurarak cezalandırma yoluna gitmektedir.İcra Müdürlüğünce, dava ya da takibin muhataplarına yapılan tebligatların doğru ve güvenli bir şekilde adrese teslimi ve bu kapsamdaki işlerin denetlenmesi PTT Genel Müdürlüğü’nün kamu hizmeti kapsamındaki görevleri arasındadır. Özellikle adli makamlarca yapılan tebligatlarla ilgili 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 1. ve geçici 1. maddeleri ile 5584 Sayılı Posta Kanunu’nun (1- 2. )maddeleri dikkate alındığında; burada ptt idaresinin hizmet kusuru da olduğu ortadadır.Burada görevi hiç yapmayarak veye görevinin gereğini yerine getirmeyerek sorumlu hale geldiği de ortadadır.Çünkü PTT NİN YAPTIĞI FAALİYETTE KAMUSAL FAALİYET OLUP,PTT İDARESİ DE HUKUK DÜZENİ İÇİNDE KAMUSAL FALLİYET YÜRÜTTÜĞÜ ; TEBLİGAT FAALİYETİNİ YAPAN TEK YETKİLİ KURULUŞ OLMASI NEDENİYLE KAMUSAL FAALİYETTE KUSURDA İSE PTT İDARESİNE KARŞI YAPTIRIM UYGULANMALIDIR.
Usulsüz yapılan tebligat nedeniyle ,Yargıtay 4.HD E: 2002/8860, K: 2003/344 sayı ve 6.01.2003 tarihli kararı) İle kısaca İcra Müdürü tebligatın Tebligat Yasası hükümlerine uygun olarak tebliğ edilip edilmediğini denetlemekle yükümlüdür”.diyerek icra memuruna neden tazminata mahkum etmektedir.
İİK’nun 16. maddesinde usulsüz tebligata karşı 7gün içerisinde şikayet yoluna gidilmesi taraflarca ileri sürülür ise de usulsüz tebligatı icra müdürünün resen inceleyemez şeklindeki istisnasına , dayanak olamaz. Tebligatı yapan kişi posta memuru olup tebligatı bizzat yapma işlemi icra memuru işlemi olarak adledilemez.
Posta memuru tarafından yapılan bir Tebligatı geçerli saymak veya saymamak icra memuru işlemi olabilir ki işte o zaman usulsüz tebligatın düzeltilebilmesi ancak İİK 16. Madde gereğince şikayet yolu ile istenebilir hale gelsin….
Usulsüz tebligat takip dosyası içine girdikten sonra icra müdür ve yardımcıları, kesinleşme sonrası yapılabilecek işlemleri yapmaya başladığında bu işlemler aynı zamanda, tebligatın usulüne uygun olduğu yönünde icra dairesinin zımni kabül işlem tesisi niteliğine bürünür. İcra müdürlüğü bu şekilde tebligatı zımnen geçerli sayması veya usulsüzlük başvurusu üzerine açıkça verdiği “tebligat usulüne uygundur şeklindeki kararından sonra artık takip kesinleşmiş olur ve haciz ,muhafaza,satış,kıymet takdiri ve takibin kesinleşmesinden sonraki safhalara geçilir.
İcra müdür ve yardımcılarının verdikleri kararlardan sonra ” icra müdürlüklerinin verdikleri kararlardan kendiliklerinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmaması” doktrinsel ve norm haline dönüşen temel kuralı karşımıza çıkarır . Bu durumda artık icra müdürlüğünün tebligata yönelik bir işlemi-kararı bulunmakla birlikte bu aşamadan sonra ancak şikayet yoluyla tebligatın usulsüzlüğü giderilebilir hale gelmektedir.
Hukuk literatürünün değişmez kuralı herkes yaptığı iş, eylem, verdiği karardan bizzat kendisinin sorumlu tutulmasıdır. Ceza hukukunun da temelinde suçu işleyen faiilin cezalandırmak amaçtır,yoksa suçu işlemeyeni cezalandırmak diye bir müeessesi yoktur.
Usulsüz tebligatın resen dikkate alınması görüşünün dayanak noktası gerek Tebligat Kanunun bağlayıcılığı, gerekse tebligatı bizzat yapma işlemi icra müdür ve yardımcısı işlemi olmayıp posta memurunun işlemi olmasından kaynaklandığı gibi, bu hususta bir başka dayanak AYM’nin son yıllarda verdiği emsal niteliğindeki kararlarıdır.
Anayasa Mahkemesinin 2013/5949 esas sayılı bireysel başvuru üzerine verdiiği kararında usulsüz tebligatın, mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetine aykırılık teşkil edeceğini vurgulanmıştır. Gerek bu ilkeler gerek tebligat kanununun bağlayıcılığı, gerekse aksi yöndeki düşüncenin kanuni dayanağının bulunmaması nedeniyle yorumla usulsüz tebligatı dikkate alma yasağı getirilmesi, anayasal hakların ihlali sonucunu doğuracak; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararlarında olduğu gibi devletin ve icra müdürünün yasal sorumluluğunu doğuracaktır.
Tebligatın, mahkemeye erişim hakkıyla sıkı sıkıya bağlı olması cihetiyle AİHM kararlarına bakıldığında da , AİHM’in, mahkemeye etkili erişim hakkını, “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul edildiği görücektir. Bunun yanısıra mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
Mahkemeye erişim hakkı, sınırlandırılabilen bir hak ise de, getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22). Usulsüz tebligatın icra memurunca dikkate alınamaması şeklindeki yorumla getirilen sınırlama yasada açıkça düzenlenmediği gibi ölçülü de olmadığı, borçlunun menkul-gayrimenkullerini satıldığını yıllar sonra öğrenmesine neden olabilecek şekilde tamamen usulsüz tebligatların işlem görmesine katlanma şeklinde borçluya ağır bir külfet yüklediği görülecektir.
Usulsüz tebligatın icra müdür ve yardımcıları tarafından re’sen dikkate alınamaması, borçlunun mahkemeye uluşmaması, süresinde adil yargılanamamasını ve hak arama hürriyetini süresinde, etkin kullanamamasını doğuracaktır.
Usulsüz tebligatın icra memurunca re’sen dikkate alınamaması, devlete olan güveni de vatandaş gözünde bitirmektedir.
(E.2013/64, K.2013/142, K.T. 28/11/2013).Usulsüz tebligatın icra memurunca resen dikkate alınamaması, bu hususta 4. Hukuk Dairesi ve 12. Hukuk Dairesi arasında ihtilafın yıllardır devam etmesi yorumla getirilen fiili düzenlemenin açık, net anlaşılır olmadığını gözler önüne sermektedir.
AİHM, Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001 §52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No:7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 §77). Usulsüz tebligatın icra memurunca re’sen dikkate alınamaması, Tebligat Kanuna rağmen hakkında açılan icra takibinden haberdar edilmemesini sonucunu doğurmaktadır.
Kanaatimizce alacaklı ile borçlu arasında menfaat dengesinde tebligatlar açısından denge şu yöntemler izlenerek sağlanmalıdır ;
a)Tebligatın yoklukla geçersiz olduğu hallerde, tebligatta posta memurunun isminin olmaması, imzasının yer almaması ve ptt mührünün olmaması gibi durumların yanında, yapılan tebligat işlemi, yokluğa yakın bir şekilde Tebligat Kanunundaki usule ağır aykırılık içeriyor ve borçlunun tebligatı ögrenmesi şansa,kadere,tesadüfe bırakılıyorsa icra müdür ve yardımcısı tarafından resen dikkate alınabilmelidir.
Yokluk veya ağır usulsüzlük dışındaki tebligatın usule aykırılıklar ise ancak tarafça ileri sürülmesi halinde TK 32. ve İİK 18. Madde gereğince şikayet yoluyla ileri sürülmesi halinde degerlendirlmelidir.
Ağır usulsüzlük halinin, en pratik tanımı ise; yapılan tebligatı muhatabın öğrenebilmesi şansa,tesadüfe kalmış ise, bu durum ağır usulsüzlük hali olarak görülmelidir.
Tüm bu bilgiler ışığında usulsüz tebligatta icra takip dosyasında çıkarılan tebligat ilişkin prosedür şu şekilde hukuka uygun olmaktadır:
1)Yokluk ve Tebligat Kanunundaki usule ağır aykırılık hallerinde usulsüz tebligatı, icra müdürü resen gözetmelidir.İcra Müdürü tebligatın Tebligat Kanunu (Tüzük-nizamnamesi) hükümlerine uygun olarak tebliğ edilip edilmediğini denetlemekle yüküm¬lüdür.
2)Usulsüz tebligata rağmen bir sonraki aşamadaki takip kesinleştikten sonra icra prosedürüne icra müdürlüğüce geçilip işlem yapılmış ise bu işlemle icra müdürlüğü tebligatın geçerli olduğu yönünde zımni işlem yapmış olup ” icra müdürlüklerinin verdikleri kararlardan kendiliklerinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmaması” kuralı devreye girer. İİK’ nun 5. maddesine göre so¬rumluluğun kapsamı belirlenerek hüküm kurulurken Yargıtay 4.Hukuk Dairesininde artık icra memuru üzerine KUSUR İNCELEMESİ YAPTIĞINI BİLMEKTE FAYDA VARDIR.YANİ TAZMİNATA HÜKMEDERKEN SON KARARLARINDA KUSUR-İLLİYET-NEDENSELLİK-ZARAR İLKELERİNİ DE GÖZ ÖNÜNE ALDIĞINI GÖSTERMİŞTİR.
3)TEBLİĞ EDİLMİŞ TEBLİĞ MAZBATASINA DAYANARAK İŞLEM
YAPACAK İCRA MÜDÜR VE YARDIMCILARI ,PTT MEMURU TARAFINDAN YAPILAN USULSÜZ TEBLİGAT AÇISINDAN SORUMLU TUTULMASI HUKUK DIŞIDIR.Kontol edemediğim ve re’sen inceleyemediğim bir tebligattan ,milyon dolarlık satış dosyalarında ihalenin usulsüz tebliğ nedeni ile feshine karar verildiğinde ,usulsüz tebligat nedeniyle icra müdürünün sorumlu tutulması bir nevi akıl tutulmasıdır.
4)– İcra Hukuk Mahkemeleri’nin kararlarını inceleme yetkisine sahip olan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi “İcra Müdürü, Tebligatın Usulsüzlüğüne kendiliğinde karar veremez” şeklindeki kararları sürekli olarak vermektedir.Ama artık bir farkı vardır Yargıtay 4.Hukuk Dairesi son verdiği kararlarda usulsüz tebligatta kusur incelemesi ve kusur dağılımı yapmıştır.Bu ne demektir kusura göre tazminata artık hükmedeceğini belli etmiş ve kararlar vermiştir.2011-2014 yılları arasında icra müdürllüklerinin usulsüz tebligatı resen inceleyip inceleyemeceği muamması yaşanırken icra müdürlerine maddi ve manevi tazminat istemli yaklaşık 34 tane sadece usulsüz tebligatla ilgili dava açıldığı görülecektir.
5)Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin kusur incelemesi yaptığı o kararından kesitlere bakalım:
T. C. Y A R G I T A Y 4. HUKUK DAİRESİ
ESAS : 2013/8842 KARAR : 2014/5067 TARİH : 26.03.2014
Dosya içeriğinden; davalı PTT Genel Müdürlüğü’ne yöneltilen davanın, davacıya icra müdürlüğünce çıkarılan tebligatın, davalı idare çalışanı tarafından tebliği sırasında gerekli özenin gösterilmeyerek usulsüz olarak yapılması sonucu davacının zarara uğraması hukuksal nedenine dayandırdığı görülmektedir. Adli makamlarca, dava ya da takibin muhataplarına yapılan tebligatların doğru ve güvenli bir şekilde adrese teslimi ve bu kapsamdaki işlerin denetlenmesi PTT Genel Müdürlüğü’nün kamu hizmeti kapsamındaki GÖREVLERİ ARASINDA ADLEDİLMEKTEDİR. Özellikle adli makamlarca yapılan tebligatlarla ilgili 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 1. ve geçici 1 inci maddeleriyle 5584 Sayılı Posta Kanunu’nun 1. ve 2 nci maddeleri dikkate alındığında; davalı idarenin adli tebligatlarla ilgili faaliyetleri tekel şeklinde yürütülen kamusal bir faaliyet olduğundan, bu görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hizmet kusuru nitelindedir. İdare’nin işlemi ya da eylemi nedeniyle doğan zararlardan dolayı; İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılmalıdır .
İcra müdürünün muhatap adına tebligat yapılan kişilerin gerçekte var olup olmadıklarını ve kimlik bilgilerini kontrol etme yükümlülüğü bulunmadığından davacı zararından davalı Adalet Bakanlığı’nın sorumlu tutularak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden(kusur incelemesi yaptığı yer kararın tam bu noktasıdır) kararın bu nedenle de bozulması gerekir.Davalı Adalet Bakanlığı aleyhine icra müdürünün usulsüz tebligata rağmen icra takibini kesinleştirdiği, gerekli özeni göstermediği, icra müdürünün de kusurunun bulunduğu gerekçesiyle dava açılmıştır.
6)T. C. Y A R G I T A Y 4. HUKUK DAİRESİ
ESAS : 2001/12498 KARAR : 2002/464 TARİH : 17.01.2002 İlamıda incelendiğinde daha öteden beri kusur incelemesi yapıldığı görmekteyiz.
İcra Müdürlüğünce , dava ya da takibin muhataplarına yapılan tebligatların doğru ve güvenli bir şekilde adrese teslimi ve bu kapsamdaki işlerin denetlenmesi PTT Genel Müdürlüğü’nün kamu hizmeti kapsamındaki görevleri arasında yer aldığı bellidir.Ancak sonuçta kusur incelemesine muhatap olan ise icra müdürleri olmaktadır.
7)Y A R G I T A Y HUKUK GENEL KURULU
ESAS : 2013/6-1654-KARAR : 2015/1106 TARİH : 27.03.2015 Kararı incelendiğinde
…….Davalı/kiracı vekili, icra takibi sonucu gönderilen ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğunu, takipten haberdar olunca icra müdürlüğüne gecikmiş itirazda bulunduklarını, kesinleşmeyen alacaktan dolayı temerrüt oluşmayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
…….durumun dava dilekçesinin tebliğ tarihine göre belirlenen şikayet süresine ilişkin davacının kazanılmış hakkının ihlali sonucunu doğurup doğurmadığı burada çok ama çok önem taşımaktadır.
Mahkkemece her ne kadar ödeme emri usulune uygundur diyorsa da özel daire bozmuştur.Daha sonra mahkemenin karara direnmesi sonrası da sonucu yine değiştirmemiştir.
8)Anayasa Mahkemesi tarafından verilen Erişim Hakkkının Engellenmesi-ERİŞİM HAKKI-SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI-HAK ARAMA HÜRRİYETİ KONULU BİREYSEL BAŞVURU KARARI İSE KONUMUZA KATKI SAĞLAYACAKTIR.
Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı
Başvuru Numarası: 2013/5949
Karar Tarihi: 12/3/2015-R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
1. Başvurucu, ilanen tebliğin yapıldığı tarihte Adana ilinde ikamet ettiğini, nüfus kayıtları sorgulansa idi adresine ulaşılabileceğini, diğer taraftan 1999 yılından beri aynı şirkette çalıştığını, çalıştığı yerden sorgulama yapılsa idi yine adresine ulaşılabileceğini belirterek vergi ziyaı cezalı ihbarnamenin usulüne uygun tebliğ edilmeksizin düzenlenen ödeme emrine konu alacağın kaldırılması istemiyle yürütmeyi durdurma talepli olarak Ankara 2. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.
2)a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlali İddiası
1. Başvurucu, ödeme emrinin iptali istemiyle açtığı davada savunmaya cevap dilekçesinin davalı idareye tebliğ edilmemesi sonucu dava dosyasının tekemmül etmeksizin karar verilmiş olmasından şikâyet etmektedir.
2. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurunun bu kısmının silahların eşitliği çerçevesinde incelenmesi gerektiği, başvurucunun davalı idarenin savunmasına karşı sunduğu savunmaya cevap (2. dilekçe) dilekçesinin davalı idareye tebliğe çıkarılmadığı, 2. dilekçenin davalı idareye tebliğe çıkarılması durumunda idarenin vereceği 2. savunmaya başvurucunun cevap veremeyeceği, ancak davalı idarenin ikinci savunmasında başvurucunun cevaplandırmasını gerektiren hususların davanın görülmesi sırasında anlaşılması halinde davacıya cevap vermesi için derece mahkemesince bir süre verilebileceği hususlarının dikkate sunulması gerektiği ifade edilmiştir.
3)….1. Delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 4) 1. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup, bu usuli güvence gereğince, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (B.No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haes ve Gijsels/Belçika, B. No. 19983/92, 24/02/1997, § 53).
Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 25).
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
Başvurucu, vergi ziyaı cezalı ihbarnamenin yeterli araştırma yapılmadan ilanen tebliğinin yapıldığını ve bu nedenle yapılan ilanen tebligatın usulsüz olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
ilalanen yapılan tebligatın usulsüz olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun son adresinin tespit edilebilmesi maksadıyla adres araştırması yapılması halinde, uyuşmazlık konusu ödeme emri içeriği alacağa ilişkin ihbarnameden haberdar olabileceği ve vergi mahkemelerince ödeme emrine nazaran daha ayrıntılı inceleme yapılan vergi/ceza ihbarnamesini mahkeme önüne taşıyarak yargılama yapılmasını isteyebileceği hususlarının göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmeve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (E.2013/64, K.2013/142, K.T. 28/11/2013).Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.Bunun yanında Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin ‘Adil yargılanma hakkı’ kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
…..
Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (E.2013/64, K.2013/142, K.T. 28/11/2013).
Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte, bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
AİHM, Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001 §52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No:7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 §77).
ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU İHLALİNDE HÜKÜM KISMINDA İSE MAHKEMEYE ERİŞİM HAKKININ İHLALİ OLARAK DEĞERLENDİRME YAPMIŞTIR.
Tüm yukarıdaki bilgiler ışığında gerek 7201 sayılı Tebligat Kanunu ,gerekçe İcra İflas Hukuku Bağlamında icra müdürüne re’sen inceleme yetkisi tanınmalıdır.Bunun yanı sıra yokluk,geçersizlik,agır usulsüzlük,ağır hata,mührün olmaması,memurun imzasının eksik olduğu hallerde ,hatta borçluya yapılması gereken tebligatı dahi alacaklı vekili tebliğ alıyorsa gelinen nokta içler acısıdır.Hem Anayasa Mahkemesinin Erişim Hakkının engelenmesi konulu kararı,Hemde adil yargılanma hakkı,hukuki dinlenilme hakkı,hukuki güvenlik ilkesine uygunluk açısından Yargıtay Kanunu 45/2 maddesi gereğince Yargıtay 4.HD. İLE Yargıtay 12. HD arasındaki görüş aykırılığın giderilmesi acil bir ihtiyaç ve kanayan yaraya bir merhem olacaktır.
Anayasa’nın
a) “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü fıkrası:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
b)Adil Yargılanma Hakkı
c)Anayasa mahkemesinin belirttiği gibi borçlu alacaklı dengesinde silahların eşitliğinin sağlanmanması
d)Hakkın özünü koruma güdüsü,hukuki güvenlik ilkesi gereği
e) AİHM, Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alması kapsamında
f) Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Yukarıdaki belirtildiği üzere Hak arama hürriyetine engel olunmaması adına acil bir çözüm gereklidir. Aksi halde hem adalet bakanlığı hem de icra müdürleri ve nihayetinde borçlu ve alacaklılarda bu durumdan zarar görür.
Sorunun analitik çözümü İcra İflas Kanuna bir hüküm koymak ise eğer icra memuru usulsüz tebligatı re’sen inceler ya da inceleyemez yönünde bir hüküm konulması isabetli olur.Eger bu da yapılamıyorsa Yargıtay Kanunu 45/2 bağlamında Yargıtay 12 HD.ile Yargıtay 4.H.D arasındaki görüş ayrılığının sonlanmasıdır.
Bir kartalın kırık kanadını onaran, onun pençesinden sorumludur.
VİKTOR HUGO
Yazımızda bize yol gösteren ve destek olan ve desteğini esirgemeyen İstanbul İcra Hukuk Mahkemesi Sayın Hakimimiz TANER ERDOĞAN’A TEŞEKKÜRLERİ BİR BORÇ BİLİRİM.
NOT:Bir sonraki yazımızda Hukuk Genel Kurulunun son kararında öngörülen hususları da içeren en fazla 3 tebligatta mernis adresine tebligat yapılması kararının incelemesi olacaktır.18/10/2015