Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, davalı müflis şirketten 31.897.931,30 TL alacaklarının bulunduğunu, iflas idaresine alacak kayıt talebinde bulunduklarını, alacak taleplerinin 10.936.750,27 TL’ lik kısmının reddedildiğini ileri sürerek, 9.243.008,71 TL’nin kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia ve tüm dosya kapsamına göre, davanın konusunun davacı şirketin müflis şirketten olan alacaklarının iflas masasına kabulüne dolayısıyla bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olduğu, değişik 6102 sayılı yasanın 5/A maddesi uyarınca dava şartı olarak arabuluculuğa tabi olduğu, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasının dava şartı olduğu, dava açılmadan evvel arabulucuya başvurulmadığı gerekçesiyle, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekilinin yaptığı istinaf başvurusunu inceleyen bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince, iş bu davanın hukuki niteliği itibariyle tacirler arasında satımdan kaynaklanan cari hesap alacağının tahsiline yönelik kayıt kabul davası olduğu, davanın niteliğine göre 6225 sayılı Yasa hükümlerine göre dava şartı olan arabuluculuk kapsamında olduğu gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kayıt kabul istemine ilişkindir.
7155 sayılı Yasanın 20’nci maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A-1. maddesi, “Bu Kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmünü içermektedir. Anılan madde zorunlu arabuluculuk dava şartını, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri ile sınırlı tutmuştur. Bilindiği gibi kayıt kabul davası bir para alacağının tahsili amacını gütmeyip bu dava ile o alacağın o iflas tasfiyesinden pay alıp almayacağı hususu belirlenir. Bu nedenle alacak davalarından farklı olarak, alacak tutarı üzerinden nispi harç ve vekalet ücretine değil maktu harç ve vekalet ücretine hükmedileceği ilkesi benimsenmiştir.
Öte yandan, İcra ve İflâs Kanunu’nun 226’ncı maddesine göre iflas idaresi masanın yasal temsilcisidir. Ancak bu temsil yetkisi masanın menfaatlerinin gözetilmesi ve tasfiye ile sınırlıdır. İflas idaresinin iki bin liraya kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, “daha ziyade alacaklardan” alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh olabileceğine ve tahkim yapabileceğine ilişkin düzenleme ise masanın borçlu olduğu halleri değil, aksine masanın alacaklı olduğu halleri ifade etmek üzere yasaya konulmuştur (İİK m.226/II). Bu nedenle masanın borçlu olduğu hallerde iflas idaresinin bir sulh ve tahkim yetkisi olduğu düşünülemez. Bu yetkiyi haiz olmayan iflas idaresinin arabuluculukta masayı temsil etmesi ve uzlaşma suretiyle belirlenecek tutarı masaya kaydetmesi mümkün değildir.
Bu durumda yukarıda açıklanan nedenlerle, kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmasının bir dava şartı olmadığı göz önünde bulundurularak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 19.12.2019 tarih ve 2019/2058 Esas, 2019/2343 Karar sayılı kararın kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, HMK 373/1 maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 23.03.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.
11. HD. 23.02.2022 T. E: 2021/2263 K: 1617