2023 YılıHGKİhalenin FeshiTebligat

İhalenin feshi- Satış ilanının tebliği- Kamu düzeni- İcra mahkemesinde re’sen gözetilecek hususlar-

İhalenin feshini isteyen şikâyetçinin satış ilanı tebligatının usulsüz olduğunu “ayrıca” ve “açıkça” ileri sürmediği sürece, kamu düzeninden olmayan bu hususun re’sen fesih nedeni olarak incelenemeyeceği- Şikâyetçi borçlu vekilinin ihalenin feshi isteminde “satış ilanının müvekkiline usulsüz tebliğ edildiği” ileri sürmesi ve icra mahkemesince “borçluya satış ilanının usulsüz tebliğ edildiği” gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmesinden sonra, kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince “satış ilanı tebliğinin usulüne uygun olduğu” gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulüyle “şikâyetin reddine” karar verilmiş olup bu kez karar borçlu vekilince temyiz edildiğinde, borçlu vekili temyiz dilekçesinde “müvekkiline yapılan satış ilanı tebliğinin usulsüz olduğunu” ayrıca ve açıkça ileri sürülmediğinden, bu hususun Özel Daire tarafından re’sen dikkate alınarak bozma konusu yapılmasının hatalı olduğu-

Taraflar arasındaki ihalenin feshi isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince şikâyetin kabulüne karar verilmiştir.

Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması, 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 366 ncı maddesi hükmü gereğince işin ivediliği ve niteliği nedeniyle uygun bulunmadığından borçlu vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. TALEP

Borçlu vekili; alacaklı banka tarafından müvekkili aleyhine İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2019/1562 Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinde müvekkilinin maliki olduğu taşınmazlara haciz konulduğunu, hacizli taşımazların satışının talep edilmesi üzerine İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2019/357 Talimat sayılı dosyasında İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, … Mahallesi, 146 ada, 33 parselde bulunan 1 bağımsız bölüm numaralı taşınmazın üçüncü kişiye ihale edildiğini, ödeme emri ve kıymet takdir raporunun müvekkili şirkete usulsüz tebliğ edildiğini, taşınmazın üzerinde başka hacizler olmasına rağmen kıymet takdiri raporunun bütün ilgililere tebliğ edilmediğini ve 2004 sayılı Kanun’un 100 üncü maddesi gereğince bilgilerin toplanmadığını, satış ilanının müvekkili şirkete usulsüz tebliğ edildiğini, satış ilanının 2004 sayılı Kanun’un (126/son atfı ile taşınmaz satışlarında da uygulanması gereken) 114 üncü maddesi uyarınca tirajı elli binin üzerindeki yurt genelinde dağıtım yapan bir gazetede yayımlanması gerekirken ilanın hiç yapılmadığını, ihale yeterince duyurulmadığından yeterli katılımın sağlanamadığını, taşınmaza ilişkin önemli hususlarının açık artırma ilanı ve açık artırma şartnamesinde belirtilmediğinden alıcıların satışa katılmalarının önlendiğini ve taşınmazın değerinin çok altında ihale edildiğini, kıymet takdiri yapılırken dahi taşınmazın içine girilmediğinden önemli niteliklerinin tespit edilmediğini, taşınmazın iç özelliklerinin ne kıymet takdirine ilişkin raporda ne de ilanda belirtilmediğini, satış ilanının İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün özel ilan tahtasına asıldığına ilişkin tutanağın usul ve yasaya aykırı olarak tanzim edildiğini, ihaleye konu taşınmaz hakkında vergi dairesine herhangi bir yazı yazılmadığını ileri sürerek taşınmazın ihalesinin feshine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1.Alacaklı vekili; ödeme emrinin, kıymet takdir raporunun ve satış ilanının borçlu şirkete usulüne uygun tebliğ edildiğini, borçlu şirketin diğer iddialarının da yerinde olmadığını belirterek şikâyetin reddi savunmuştur.

2. İhale alıcısı; borçlunun iddialarını kabul etmediğini belirterek şikâyetin reddi savunmuş, daha sonra kendisini vekille temsil ettirmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 25.02.2021 tarihli ve 2020/435 Esas, 2021/138 Karar sayılı kararı ile; borçlu şirkete çıkarılan satış ilanı tebligatının “muhatap adresi kapalı olması sebebiyle en yakın komşu/kapıcı/yönetici Ahmet beyden sorulmuş, muhatabın kapalı gittiği beyan edilmiş, imzadan imtina edilmiştir. Tebligat … Mahalle muhtarı imzasına teslim edilmiş, olup 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmıştır. Ayrıca en yakın komşu/kapıcı/yöneticiye haber verilmiştir.” şerhiyle 24.07.2020 tarihinde 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 21 inci maddesinin birinci fıkrası uygulanarak tebliğ edildiği, ancak haber verilen kişinin niteliği ve kim olduğunun belirlenmediği, böylece haber verilen kişinin ismi usulüne uygun bir şekilde tutanağa geçirilmediğinden 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesine göre usulsüz tebliğ edildiği, borçluya satış ilanının usulünce tebliğ edilmemesinin başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğu gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.07.2021 tarihli ve 2021/1901 Esas, 2021/1930 Karar sayılı kararı ile; satış ilanı tebliği 7201 sayılı Kanun’un 12 ve 13 üncü maddelerine uygun olarak yapılmış olduğundan tebliğ memurunun Tebligat Yönetmeliğinin 30 ve 31 inci maddelerindeki koşulları araştırmasına ve komşuya haber vermesine gerek olmadığı, İlk Derece Mahkemesince satış ilanına ilişkin tebliğ mazbatasında haber verilen komşunun adının yazılı olmadığı gerekçesiyle tebligatın usulsüz olduğu kabul edilerek ihalenin feshine karar verilmiş ise de, tebligatın borçlu şirketin ticaret siciline kayıtlı adresine yapıldığı, adresin kapalı olması nedeniyle (2) nolu ihbarnamenin borçlu şirketin sicil adresinin bulunduğu adresin kapısına yapıştırıldığı, bu durumda tebligattan haberdar olunmadığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığı, tebligatın usulüne uygun olduğu, 390.000,00 TL muhammen bedelli taşınmaz 346.100,00 TL’ye ihale edilmiş olup muhammen bedele yakın bir bedelle ihale edildiği, ihalenin feshini gerektirecek bir neden bulunmadığı gerekçesiyle alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin reddine, ihale bedelinin % 10’u oranında para cezasının davacıdan (borçludan) tahsili ile hazineye gelir kaydına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“…Hükmi şahıslara ne şekilde tebligat yapılacağı 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12 ve 13. maddelerinde belirlenmiştir. Borçlu şirketin tebligat adresinin, ticaret sicilinde kayıtlı adresi olması ve tevziat saatlerinde kapalı bulunması veya tebligatın alınmasından imtina edilmesi halinde, bu adrese 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. ya da 35/4. maddelerine göre tebligatın yapılması gerekir.

Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre tüzel kişiler adına ticaret sicilindeki adreslerine gönderilen tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde tebliğ memurunun, Tebligat Yönetmeliği’nin 30 ve 31. maddelerindeki koşulları araştırmasına gerek yoktur. Zira, muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesi gerçek kişiler yönünden zorunlu olup, hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibari ile böyle bir araştırmanın yapılmamış olması, tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz. Ancak, Kanunun 21/1.maddesine göre tebligat yapılması halinde, tebliğ memuru, tebliğ evrakını tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de, mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.

Somut olayda; borçlu şirkete ödeme emri tebliğinin 7201 sayılı TK’nın 21/1. maddesi gereğince ‘” muhatap adresi kapalı olması sebebiyle en yakın komşu/kapıcı/yönetici Ahmet beyden sorulmuş, muhatabın kapalı gittiği beyan edilmiş, imzadan imtina edilmiştir. Tebligat … Mahalle muhtarı imzasına teslim edilmiş, olup 2 nolu haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmıştır. Ayrıca en yakın komşu/kapıcı/yöneticiye haber verilmiştir.” Şeklinde şerh verilerek 24/07/2020 tarihinde tebliğ edildiği, bu hali ile tebligatın TK’nun 21/1. maddesine aykırı olduğu, her ne kadar şirketin kapalı olması durumunda adreste bulunmama nedeninin araştırılması gerekmemekte ise de, komşuya haber verme yükümlülüğünün devam ettiği, Dairemiz uygulamalarında TK.nun 21/1. maddesinin tüm koşullarının sıkı bir şekilde uygulanmayacağı belirtilmiş olmakla beraber bunun haber verme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı, haber verilen komşunun isminin usulüne uygun bir şekilde tutanağa geçirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Buna göre haber verilen kişinin isminin usulüne uygun bir şekilde tutanağa geçirilmemesi sebebiyle anılan tebligatın 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine açıkça aykırı ve dolayısıyla usulsüz olduğu anlaşılmaktadır.

O halde; İlk Derece Mahkemesi’nin şikayetin kabulüne yönelik kararı yerinde olup, Bölge Adliye Mahkemesi’nce alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile alacaklının istinaf başvurusunun kabulü ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; borçlu vekilinin 11.08.2021 tarihli temyiz dilekçesinde “satış ilanı tebliğinin usulsüzlüğü” nedenine dayanılmadığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 364 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca “temyiz sebepleri ve gerekçesinin” temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği, 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin ise “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” hükmünü içerdiği, satış ilanı tebliği usulsüzlüğünün kanunun açık hükmünde aykırılık sayılan, resen dikkate alınacak ihalenin fesih sebeplerinden olmadığı, diğer taraftan tüzel kişilerin sicile kayıtlı adreslerinin tüzel kişilerin sıfat ve nitelikleri itibari ile herkes tarafından bilinebilen, meçhul olmayan adresleri olduğu, tüzel kişinin bu adresi sicile bildirmekle dış dünyada adres ile arasında bir bağlantı kurduğu ve hukuki, ticari vb işlemde bulunduğu üçüncü kişiler yönünden bu adresi benimsediği ve onlara bir güven verdiği, bu adresin değiştirilmesi hâlinde değişikliğin bildirilmesi yükümlülüğünün tüzel kişiye ait olmasının da bu kuralın bir sonucun olduğu, yine aynı nedenle tüzel kişinin adreste bulunmaması hâlinde Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30 ve 31 inci maddelerinin araştırılmasına gerek olmadığı ve Özel Daire tarafından da bu kuralın hâlen uygulandığı, adreste bulunmama sebebi araştırılmayan tüzel kişilik yönünden gerçek kişiler için madde ile getirilmiş ve “mümkün oldukça” ibaresi ile mümkün olması hâlinde posta görevlisine haber verme yükümlülüğü getiren düzenlemenin istisnasız, katı şekilde uygulanmasının kanunda amaçlanan düzenlemeye aykırı olduğu gibi günümüz sosyal ve ekonomik hayat açısından uygulanmasının da mümkün olmadığı, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre “Komşu: 1- “isim “Konutları yakın olan kimselerin birbirine göre aldıkları ad. 2-” sıfat” Sınır ortaklığı bulunan, mücavir.” anlamlarına gelen ve konutlar esas alınarak gerçek kişiler arasında mevcut olabilecek komşuluk ilişkisinin, tüzel kişilerde mevcut olduğunu söylemenin gerçeklikten uzak bir niteleme olup, uygulama kabiliyetinin bulunmadığı, günümüzde site, rezidans, apartman, iş hanı, fabrika, organize sanayi bölgesi vb. tüm tebligat işlemine konu olabilecek yerler düşünüldüğünde dahi gerçek kişiler için bile artık mümkün olmayan komşuluk kavramının tüzel kişiler için mevcut olduğunun söylenemeyeceğini, tüm bu nedenlerle adreste bulunmama sebebi, sıfatı ve niteliği itibari ile araştırılmayan tüzel kişilere yapılan tebligatı, bir de gerçek kişi komşu bulup haber verme yükümlülüğünün posta görevlisine yorum yolu ile yüklenmesi uygulamada tebligat müessesesini içinden çıkılmaz bir hâle getirecek olup, çoğu zaman olduğu gibi kötüniyetli borçluların korunması haricinde bir fayda sağlamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Borçlu vekili; müvekkiline ödeme emrinin, kıymet takdir raporunun ve satış ilanının usulüne uygun tebliğ edilmediğini, şikâyet dilekçesinde ve temyiz dilekçesinde satış ilanının usulsüz olduğunu açıkça belirtiklerini, 2004 sayılı Kanun’un 100 üncü maddesi gereğince bilgilerin toplanmadığını, kıymet takdir raporunun ve satış ilanının bütün ilgililere tebliğ edilmediğini, satış ilanının tirajı 50.000 üstünde yurt genelinde dağıtım yapan bir gazetede ilan edilmediğini, taşınmaza ilişkin önemli hususlarının açık artırma ilanı ve açık artırma şartnamesinde belirtilmediğinden alıcıların satışa katılmalarının önlendiğini ve taşınmazın değerinin çok altında ihale edildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda taşınmaz açık artırma ilanının borçlu şirkete 7201 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine göre usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1.2004 sayılı Kanun’un 127, 134, 364 ve 366 ncı maddeleri.

2. 6100 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrası.

2. Değerlendirme

1. 2004 sayılı Kanun’un 126 ve devamı maddeleri uyarınca haczedilen veya ipotekli taşınmazlar yalnız açık artırma yolu ile satılır. Satış talebi ile birlikte icra dairesince satışa hazırlık işlemleri yapılır. Satışa hazırlık işlemleri, arttırma şartnamesinin düzenlenmesi, taşınmaz üzerindeki mükellefiyetler listesinin hazırlanması, satış ilanı ve satış ilanının bir suretinin borçlu, alacaklı ve tapu sicilinde kayıtlı bulunan ilgililere tebliğidir.

2. 2004 sayılı Kanun’un 127 nci maddesi uyarınca satış ilanının bir suretinin borçluya tebliğ edilmesi zorunludur. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir. Aynı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci fıkrası ile 57 nci maddesinin birinci fıkrasına göre icra işlerinde tebligat 7201 sayılı Kanun ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre yapılır.

3. Tebliğ çıkaran merci, tebliğ işlemini PTT veya memur vasıtasıyla ya da istisnai hâllerde doğrudan doğruya (vasıtasız) gerçekleştirir. Tebliğ PTT vasıtası ile yapılmış olsa bile tebliğ işlemi PTT’nin değil tebliği çıkaran merciin işlemidir. Zira PTT (veya memur) tebliğ işlemini tebliği çıkaran merci adına yapar. İcra tebliğleri, PTT veya memur vasıtasıyla icra dairesi adına yapıldığından icra dairesinin işlemlerindendir. İcra tebliğine ilişkin şikâyet hakkı borçluya ait olup, icra müdürünce doğrudan doğruya göz önünde tutularak geçersiz sayılamaz. Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2015 tarihli ve 2015/12-1881 Esas, 2015/2705 Karar ile 16.03.2021 tarihli ve 2017/12-360 Esas, 2021/264 Karar sayılı kararlarında 2004 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi ile icra dairesinin işlem ve kararlarının değiştirilmesi ya da iptali şikâyet yoluyla başvuru hâlinde icra mahkemesi kararı ile olanaklı kılındığı, dolayısı ile icra müdürlüğünün verdiği karardan kendiliğinden dönerek karar vermesinin mümkün olmadığı benimsenmiştir.

4. 2004 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinde kanun koyucu, icra dairesinin işlemlerine karşı şikâyet yolunu öngördüğünden, icra dairesi yaptığı hatalı işlemlerini kendisi düzeltemez. İcra müdürlüğünün kararlarının değiştirilmesi ya da iptali şikâyet yoluyla icra mahkemesinin kararıyla mümkündür. Tebliğin usulsüz olduğu açıkça şikâyet konusu yapılmadığı takdirde icra mahkemesince resen dikkate alınamaz. İcra tebliği usulsüz olsa bile tebliğ muhatabı şikâyet yoluyla ileri sürmedikçe icra mahkemesi tebliğin usulüne uygun yapılıp yapılmadığını resen inceleyemez. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2021 tarihli ve 2017/12-2789 Esas, 2021/1487 Karar, 21.12.2021 tarihli ve 2018/12-255 Esas, 2021/1724 Karar ile 22.02.2023 tarihli ve 2021/12-91 Esas, 2023/105 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

5. Tebligatın muhatabı, tebliğ yapılan şahıs olduğundan tebligatın yapılmadığı veya usulsüzlüğü de sadece muhatap tarafından ileri sürülebilir. Örneğin borçlu genel haciz yolu ile ilâmsız takipte ödeme emrinin usulsüz olduğunu şikâyet yoluyla icra mahkemesinde ileri sürebilir. Ödeme emri, icra dairesinin bir icra takip işlemi olduğu gibi, ödeme emrinin tebliği de icra dairesinin bir icra işlemidir. İcra işlemlerine karşı şikâyet yoluyla icra mahkemesine başvurulabilecektir. İcra dairesinin ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğüne karar verme yetkisi yoktur (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara, 2018, s.596-598).

6. Usulsüz tebliğin geçerli hâle gelebilmesi için muhatabın usulsüz tebliği öğrenmiş olduğunu beyan (ikrar) etmesi gerekir. Muhatabın usulsüz tebliği öğrendiği bu tarih, tebliğ tarihi sayılır. Muhatap (örneğin borçlu ödeme emrine itiraz ederken) tebligatın usulsüz olduğunu bildirmemişse icra mahkemesi, tebligatın usulüne uygun olup olmadığını kendiliğinden (resen) inceleyemez (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s.138).

7. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.

8. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır. 02.03.2015 tarihli ve 5235 sayılı Kanun’a paralel olarak 2004 sayılı Kanun’un temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yapılmıştır. İstinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 5311 sayılı Kanun ile 2004 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7 nci madde uyarınca 5311 sayılı Kanun hükümleri bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.

9. İcra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulması ve incelenmesi 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesi ile değişik 363 üncü maddesinde düzenlenmiştir. 5311 sayılı Kanun ile değişik 363 üncü maddesinin birinci fıkrasında değişiklik yapılmadan önceki düzenlemeden farklı olarak istinaf yoluna başvurulamayacak icra mahkemesinin verdiği karar sayılmıştır. Böylelikle kural olarak icra mahkemesinin verdiği tüm kararlarına karşı istinaf yolunun açık olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte 5311 sayılı Kanun ile değişik 363 üncü maddeye göre istinaf yoluna başvurulabilecek kararlara karşı ayrıca miktar veya değer bakımında bir sınırlama getirilmiştir.

10. 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci fıkrası “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri … Türk lirasını geçen nihaî kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.” hükmünü, aynı maddenin ikinci fıkrası ise “Yukarıda belirtilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır…” hükmünü içermektedir. 2004 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin birinci fıkrası ise “İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre yapılır ve onbeş gün içinde karara bağlanır.” şeklindedir. 6100 sayılı Kanun’un 447 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yapılan yollamalar, 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.

11. Belirtilen bu hükümlere göre 2004 sayılı Kanun’da istinaf ve temyize ilişkin özel düzenlemeler yer almakta olup, özel düzenleme bulunmaması hâlinde 6100 sayılı Kanun’un istinaf ve temyize ilişkin hükümleri uygulanır.

12. 6100 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi uyarınca temyiz dilekçesinde “Temyiz sebepleri ve gerekçesinin” bulunması gerekir. Ancak aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince temyiz dilekçesinin, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla temyiz olunan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde, diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp temyiz incelemesi yapılır.

13. Temyiz sebepleri ise Kanun’un 371 inci maddesinde sayılmış olup, aynı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.

14. Satış ilanı tebligatının usulsüzlüğü nedeniyle ihalenin feshini isteme hakkı, sadece kendisine usulüne uygun tebligat yapılmayan ilgilisine ait olup, ihalenin feshini isteyen şikâyetçinin, kendisine ya da vekiline yapılan tebligatın usulsüz olduğunu ayrıca ve açıkça ileri sürmediği sürece bu husus kamu düzeninden olmadığından resen fesih nedeni olarak incelenemez.

15. Somut olayda; şikâyetçi borçlu aleyhine İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2019/1562 Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinde icra müdürlüğünün talimatı üzerine İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2019/357 Talimat sayılı dosyasında borçlu adına kayıtlı taşınmazın ihale edilmesi üzerine, şikâyetçi borçlu vekilinin ihalenin feshi istemiyle icra mahkemesine yasal süresinde verdiği şikâyet dilekçesinde satış ilanının müvekkiline usulsüz tebliğ ediliğini ileri sürmüştür. İcra mahkemesince borçluya satış ilanının usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmiştir. Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince satış ilanı tebliğinin usulüne uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir. Karar borçlu vekilince temyiz edilmiş olup, borçlu vekilinin 11.08.2021 tarihli temyiz dilekçesinde müvekkiline yapılan satış ilanı tebliğinin usulsüz olduğu ayrıca ve açıkça ileri sürülmediği hâlde Özel Dairece bu husus bozma sebebi yapılmıştır.

16. O hâlde borçluya yapılan satış ilanı tebliğinin usulsüzlüğü kamu düzeniyle ilgili olmadığı gibi, resen dikkate alınacak hususlar kapsamında da bulunmadığından bu hususun Özel Daire tarafından bozma konusu yapılması mümkün değildir.

17. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

11.10.2023 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi

HGK. 11.10.2023 T. E: 2022/12-708, K: 915

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu