Hukuk Genel Kurulu 2017/374 E. , 2017/2015 K.
Taraflar arasındaki “haczin kaldırılması” istemli şikâyet yargılaması sonunda İstanbul 4. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin reddine dair verilen 27.03.2014 gün ve 2014/124 E., 2014/233 K. sayılı kararının temyizen incelenmesinin şikâyetçi üçüncü kişi …Akaryakıt Temizlik Hizm. Taşımacılık, Spor, İnşaat, San. ve Tic. AŞ. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 13.11.2014 gün ve 2014/20294 E., 2014/27194 K. sayılı kararı ile:
“… Alacaklı … tarafından borçlular …. İnşaat Turizm ve Tic. Ltd. Şti ve Türkecan Miras hakkında yapılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte, şikâyetçi üçüncü kişi …Akaryakıt Tem.Hiz.Taş…A.Ş’nin taşınmazı üzerine konulan haczin kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikâyetin reddine karar verildiği görülmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’nun 07.04.2004 tarih ve 2004/12-210 E. 2004/208 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için, haciz tarihinde borçlunun adına kayıtlı olması zorunludur. Bir başka deyişle; haciz tarihinde takipte taraf (borçlu) olmayan 3. kişi adına kayıtlı olan taşınmazın borçlunun borcu için haczi mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda, taşınmazı üçüncü kişinin satın almasından sonra, taşınmaz borçlunun borcu nedeniyle yenileme haczi şeklinde de olsa haczedilemez.
Somut olayda borçlu …. İnşaat Turizm ve Tic. Ltd. Şti adına kayıtlı taşınmaza 07.08.2012 tarihinde haciz konulduğu, taşınmazın 24.12.2012 tarihinde şikâyetçi tarafından hacizli olarak satın alındığı, borçlu vekilinin başvurusu üzerine icra müdürlüğünce 17.01.2013 tarihinde haczin kaldırıldığı, alacaklı vekilinin talebi ile 17.12.2013 tarihinde tekrar haciz konulduğu, şikâyetçinin söz konusu haczin kaldırılmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
O hâlde mahkemece, şikâyet konusu haciz tarihi itibariyle taşınmazın borçlu adına kayıtlı olmadığı, takipte taraf olmayan şikâyetçiye ait taşınmazın borçlunun borcu için haczine yasal olanak bulunmadığı gözetilerek şikâyetin kabulüne karar verilmesi gerekir iken yazılı şekilde reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, şikâyetçi üçüncü kişiye ait taşınmaz üzerine konulan haczin şikâyet yolu ile kaldırılması istemine ilişkindir.
Şikâyetçi üçüncü kişi vekili dava konusu taşınmazı, üzerindeki haciz şerhiyle birlikte 24.12.2012 günü satın aldıklarını; daha sonra 07.01.2013 günü haczin kaldırıldığını ancak alacaklının talebi üzerine taşınmazın kaydına 18.12.2013 günü tekrar haciz şerhi konulduğunu, bu tarih itibariyle taşınmazın müvekkilinin mülkiyetinde olduğunu ve borçluya ait olmayan taşınmaz üzerine haciz konulamayacağını ileri sürerek haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Şikâyet olunan alacaklı vekili, borçlu hakkında girişilen icra takibinde gönderilen ödeme emrinin tebliği ve kesinleşmesinden sonra taşınmaz üzerine haciz konulduğunu, şikâyetçi üçüncü kişinin bu aşamada taşınmazı hacizli olarak satın aldığını, borçlunun şikâyeti ile ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltildiğini ve hacizlerin fekkedildiğini, yaptıkları temyiz itirazı üzerine anılan kararın bozulduğunu; bu aşamada fekkedilen hacizlerin geçmişe yönelik olarak tekrar konulması yönünde talepte bulunduklarını ancak bu talebin de icra müdürünce reddedildiğini, kararın iptali için icra mahkemesine yaptıkları başvurunun da reddedildiğini fakat Yargıtay’ın bu kararı da bozduğunu, oluşan duruma göre haczin hukuka uygun biçimde konulduğunu bildirerek şikâyetin reddini savunmuştur.
İcra mahkemesince takibin kesinleştiği düşüncesiyle taşınmaz üzerine 07.08.2012 günü haciz konulduktan sonra şikâyetçinin bu taşınmazı 24.12.2012 tarihinde satın aldığı, borçlu tarafından yapılan gecikmiş itirazın başka bir icra mahkemesince kabulü ile haczin 07.01.2013 günü kaldırıldığı ancak bu kararın Yargıtay’ca bozulduğu; bozma sonrasında şikâyet olunan-alacaklının eski tarihli haciz konulması yönündeki talebin icra müdürünce reddedildiği, buna yönelik şikâyetin diğer icra mahkemesince reddine ilişkin kararın da Yargıtay’ca bozulduğu ve bu hâliyle şikâyet olunan-alacaklının 11.06.2013 günlü talebi çerçevesinde taşınmazın kaydına haczin kaldırıldığı tarih itibariyle tekrar haciz konulması gerektiği, bu çerçevede oluşturulan 31.01.2014 günlü kararın yasaya uygun olduğu gerekçesiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.
Şikâyetçi-üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel icra mahkemesince aynı gerekçe ile önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme kararı şikâyetçi-üçüncü kişi vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından, satın aldığı sırada hacizli olduğunu bilen üçüncü şahıs adına kayıtlı taşınmaz kaydında, tebliğ tarihinin düzeltilmesine yönelik şikâyet üzerine verilen icra mahkemesi kararı ile taşınmaz kaydındaki haczin kaldırıldığı tarih itibariyle yeni haciz konulması talebinin icra memurunca reddine ilişkin kararın kaldırılması istemli şikâyet sonucunda verilen ret kararının Yargıtay’ca bozulmasının, şikâyet olunan-alacaklı lehine hak doğurup doğurmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak borcun, borçlu tarafından edime uygun biçimde ifa edilmesi gerekir (TBK.m.83). Borcun borçlu tarafından rıza ile ifa edilmemesi hâlinde ifa, Devletin cebri icra organları tarafından sağlanır. Bu aşamada girişilecek icra takibi üzerine borçluya ait mal varlığı unsurlarına haciz konulması ve hacizli varlıkların satışı ile elde edilecek tutarın alacaklıya ödenmesi söz konusu olur. Normal şartlarda borçluya ait olmayan para, mal ve hakların haczi mümkün değildir.
Somut olayda, şikâyet olunan alacaklı … tarafından, şikâyet dışı borçlular …. İnşaat Turizm ve Tic. Ltd. Şti. ile Türkecan Miras aleyhine “iş yerine yapılan masrafların tahsili” amacıyla İstanbul 24. İcra Dairesinin 2012/13829 (yenileme üzerine: 2013/2155) sayılı takip dosyası üzerinden 13.07.2012 günü 7 Örnek genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatılmış, ödeme emri her iki borçluya 17.07.2012 günü tebliğ edilmiştir. Yasal ödeme süresi olan yedi günlük sürenin itirazsız geçirilmesi üzerine, takibin kesinleştiği düşüncesiyle borçlu şirkete ait Beyoğlu Pirimehmetpaşa Mah., 2985 ada, 7 parsel üzerinde bulunan 11 numaralı bağımsız bölüm üzerine 07.08.2012 günü haciz konulmuştur.
Borçlular tarafından ödeme emrinin usulüne uygun biçimde tebliğ edilmediği ileri sürülerek hem takibe itiraz edilmiş hem de tebliğ tarihinin düzeltilmesi amacıyla 07.09.2012 günü (alacaklı … hasım gösterilerek) İstanbul 1. İcra Mahkemesine müracaat edilmiştir. Bu aşamada taşınmaz 24.12.2012 günü, hacizli olarak şikâyetçi şirkete satılmıştır. Yapılan yargılama sonunda İstanbul 1. İcra Mahkemesinin 14.1.2013 gün ve 2012/858 E., 2013/7 K. sayılı kararı ile ödeme emri tebliğ tarihi 06.09.2012 olarak düzeltilmiştir.
Düzeltilmiş tebliğ tarihine göre itirazın süresinde olduğu ve takibin itirazla durduğu dikkate alınarak haczin kaldırılması istenmiş ve icra dairesinin 17.01.2013 günlü kararı ile taşınmaz üzerindeki haciz kaldırılmıştır.
Alacaklının temyiz itirazı üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 06.05.2013 gün ve 2013/8692 E., 2013/17204 K. kararı ile tebligatın Tebligat Kanununun 21’inci maddesinin birinci fıkrasında gösterilen usule uygun olduğu belirtilerek icra mahkemesi kararı bozulmuştur.
Bozma kararı üzerine alacaklı vekili 11.06.2013 günlü başvurusuyla “kaldırılmış olan hacizlerin geriye yönelik tesisine karar verilmesini” istemiş, bu talebi icra dairesinin aynı günlü kararı ile reddedilmiştir. Alacaklı … vekili bu kez ret kararının iptali için icra mahkemesine başvurmuştur. Şikâyeti inceleyen İstanbul 7. İcra Mahkemesi 01.07.2013 gün ve 2013/586 E., 2013/532 K. sayılı kararı ile; diğer şikâyet sonunda verilen ret kararının Yargıtay’ca bozulması üzerine, İcra ve İflas Kanununun 40’ıncı maddesi uyarınca takibin olduğu yerde durduğu ve bozma kararı sonrasında verilmiş bir karar olmadığından, geçmiş tarihli haciz talebinin reddine ilişkin icra müdürlüğü kararının yerinde olduğu gerekçesiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince (04.11.2013 gün ve 2013/25975 E., 2013/34436 K.) ilama dayanmayan takip bakımından İcra ve İflas Kanununun 40’ıncı maddesinin uygulanmayacağı ve takibin duracağına ilişkin gerekçenin yerinde olmadığı, tebliğ tarihinin düzeltilmesine ilişkin şikâyet üzerine verilen icra mahkemesi kararının bozulması ile alacaklının icra takip işlemlerine devam etmesine bir engel kalmadığı ve 11.06.2013 tarihli talep tarihi itibariyle İcra ve İflas Kanununun 78’inci maddesi uyarınca haciz işlemi uygulanmasına bir engel bulunmadığı vurgulanarak bozma kararı verilmiştir.
Bozma kararı üzerine icra dairesinin 18.12.2013 günlü ve “… taşınmaz kayıtlarına 06.08.2012 tarihi itibari ile haciz konulmasına, taşınmazlar hacizli olarak devredilmiş ise malik değişikliği hâlinde dahi aynı haczin 06.08.2012 tarihli olarak tatbikine…” şeklindeki kararı üzerine taşınmazın tapu kaydına haciz şerhi işlenmiş; malik (üçüncü kişi) …Akaryakıt, Temizlik Hizm., Taşımacılık, Spor, İnşaat, San. ve Tic. AŞ. vekili 30.01.2014 günlü talebi ile haczin fekkini istemiştir. İcra dairesince bu talebin reddi üzerine eldeki şikâyet icra mahkemesine arz edilmiştir.
Süreç dikkate alındığında şikâyetçi taşınmaz maliki üçüncü kişi konumundaki …Akaryakıt, Temizlik Hizm., Taşımacılık, Spor, İnşaat, San. ve Tic. AŞ.’nin taşınmazı üzerindeki haciz şerhi ile satın aldığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Hacizli taşınmazı satın alan kimsenin, icra takibi sırasında bu haczin paraya çevrilmesi ihtimali ile karşı karşıya kalacağını öngörmesi gerekir.
Gerek ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesine ilişkin İstanbul 1. İcra Mahkemesi kararı ve gerek önceki tarihli haciz konulamayacağına ilişkin icra müdürü kararının yerinde olduğuna ilişkin İstanbul 7. İcra Mahkemesi kararının Yargıtay’ca bozulması üzerine ilk haczin konulduğu tarih olan 07.08.2012 günü itibariyle takibin kesinleşmiş olduğu ve sözü edilen haczin geçerli bulunduğu hukuken sabit olmuştur. Bu gerçekliğe rağmen, haczin kaldırılması ve tekrar konulamayacağına ilişkin icra dairesi işlemlerinin hatalı olduğu da hukuken tartışmasız hâldedir. Başından beri geçerli olduğu anlaşılan haczin kaldırılmasında alacaklıya atfedilecek bir kusur da bulunmamaktadır. Yargıtay kararları ile hatalı olduğu anlaşılan icra dairesinin işlemleri ile buna bağlı olarak oluşturulan icra mahkemelerinin kararları ve söz konusu taşınmazın üçüncü şahıs tarafından hacizli olarak satın alındığı göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir kusuru bulunmayan alacaklının hukuki durumunu olumsuz biçimde etkilemiş, haklarını kaybetmesine neden olmuştur.
Gelinen noktada bu hataların giderilmesi, ancak alacaklının yanlış işlemlerden önceki hukuki durumu ne hâlde ise o hâle getirilmek suretiyle mümkündür. Nitekim İcra ve İflas Kanununun 40’ıncı maddesi bozma üzerine icranın tamamen veya kısmen eski hâline iade olunacağı hükmünü amirdir. Anılan düzenlemeye göre ilk derece mahkemesi kararının üst derece mahkeme tarafından kaldırılması ya da bozulması hâlinde icra muameleleri olduğu yerde durur, eğer kararın verilmesi ile kaldırılması ya da bozulması aşamasında ilam hükmü icra edilmiş ve sonrasında borcun hiç veya o tutarda olmadığı, kesin bir ilam hükmü ile anlaşılırsa icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur (İİK m.40/II). Bu düzenleme genel mahkemelerce alacağın esasına ilişkin olarak verilen kararları kapsadığı gibi icra mahkemesi kararlarını da kapsar (Uyar, T.: İcra ve İflas Kanunu Şerhi, C.I, Manisa 1974, s.469). Somut olayda İcra ve İflas Kanununun 40’ıncı maddesi şartları gerçekleştiğinden 07.08.2012 günlü haczin ihya edilerek tapu sicilinin bu şekilde düzeltilmesi gerekir.
Bu işlemin yapılmaması, bir diğer deyişle haczin sonraki tarih esas alınarak konulması hâlinde alacaklının, ilk haciz tarihinde takyidatta bulunmayan hacizlerin ve ipoteklerin altına düşeceği ve bunun da yasaya aykırı biçimde kaldırılan haciz karşısında önemli bir hak kaybı olacağı tartışmasızdır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında eski tarihli haciz konulamayacağı, icra mahkemesi kararlarının infazı için kesinleşmesinin gerekmediği ve kararın bozulmasının geriye etkili sonuç doğurmayacağı, tapu sicili mevzuatı bakımından da geçmiş tarihli gün ve yevmiye numarası verilebilmesinin mümkün olmadığı; alacaklının talebi ile zaten 18.12.2013 günlü haciz şerhinin işlendiği ve taşınmazı hacizli olarak satın alan yeni malikin haczin kaldırılmasından sonra da borçtan sorumlu tutulmaya devam edilemeyeceği, alacaklının hak kaybının icra hukuku tekniği içinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülmüşse de bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
Bu durumda borçluya ait olmayan bir taşınmazın kural olarak haczedilemeyeceği ancak taşınmazı hacizli olarak satın alan kimsenin haczin hukuki sonuçlarına katlanması gerektiği, somut olay bakımından gecikmiş itirazın kabulüne ilişkin icra mahkemesi kararı ile taşınmaz kaydındaki haczin kaldırıldığı tarih itibariyle yeni haciz konulması talebinin icra memurunca reddine ilişkin kararın kaldırılması istemli şikâyet sonucunda verilen ret kararının Yargıtay’ca bozulmasının şikâyet olunan-alacaklı lehine hak doğuracağı sonucuna varılmış ve taşınmaz maliki üçüncü kişi konumundaki şikâyetçi …Akaryakıt, Temizlik Hizm., Taşımacılık, Spor, İnşaat, San. ve Tic. AŞ. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle şikâyetçi …Akaryakıt, Temizlik Hizm., Taşımacılık, Spor, İnşaat, San. ve Tic. AŞ. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (8,20 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, İcra ve İflas Kanununun 366’ncı maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
I- Yüksek Hukuk Genel Kurulunca, hacizli olarak satın alınmasından sonra haczin hukuki bir hata ile fekki üzerine (artık üçüncü kişinin mülkiyetinde bulunan) taşınmazın, takip borçlusu önceki malikin borcu için haczedilebileceğine, üstelik bu haczin “ihya” suretiyle ve önceki tarihle konulacağına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere haciz borçlunun mal, hak ve alacakları üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlayan ve bunların satışı suretiyle elde edilecek meblağın alacaklının alacağının ödenmesine özgülenmesini sağlayan, özellikle icra müdürünün haciz iradesi ile oluşmakla birlikte bir muhafaza tedbirini de içeren icrai bir işlemdir. Haciz, borcunu zamanında ve hiç ya da gereği gibi ifa etmeyen borçlu hakkında girişilen cebri icra takibinin önemli ve etkili bir aşamasıdır. Haciz ancak icra müdürünün bu yöndeki bir irade açıklaması ile kurulur; kıymetin takdir edilmesi ve muhafaza suretiyle borçlunun tasarruf yetkisinin kısıtlanması da haczin gerekleri arasındadır.
Sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakıldığında, icra mahkemesi kararlan derhal icra olunur; bunların icrası için kesinleşmesi beklenmez. Bu kararın hatalı olduğunun sonradan Yargıtay bozması ile ortaya çıkması halinde, iptal edilen işlem eski tarih itibariyle ve kendiliğinden geçerli hale gelmez. Bu işlemin ilgilisinin talebi üzerine icra müdürlüğünce tekrarlanması gerekir ve işlem tarihi olarak artık bu yeni tarih dikkate alınır.
Bu ilkelerden hareketle öncelikle belirtilmelidir ki taşınmaz hacizleri ancak icra müdürünün bu yöndeki kararını izhar etmesi ve haciz şerhinin tapuya yazılması ile gerçekleşir. Tapu kaydına düşülen şerh ile haciz üçüncü kişilerin bilgilendirilmesini ve özellikle malikten tapu sicili üzerinde şahsi ya da ayni bir hak iktisap etmeyi düşünen kimselerin, malikin tasarruf yetkisinin kısıtlı olduğunu öngörmesini sağlar.
Somut olayda borçlu-malik taşınmazını hacizli olarak şikâyetçi-üçüncü kişiye satıp devretmiş, sonrasında icra mahkemesince tebligat usulsüzlüğünden söz edilerek tebliğ tarihinin değiştirilmesi ve vaki itiraz nedeniyle takibin kesinleşmediğinin anlaşılması üzerine haciz şerhi silinmiştir. Bu kararın hatalı olduğu Dairemiz bozma kararı ile anlaşılınca alacaklı 11/06/2013 günlü başvurusuyla “kaldırılmış olan hacizlerin geriye yönelik tesisine karar verilmesini” istemiştir. Böyle bir başvurunun kabul edilmesi hukuken mümkün değildir zira hatalı olsa bile icra mahkemesi kararı ile haciz kaldırılmış, bir diğer ifade ile o hacze ilişkin icra müdürü iradesi hukuki varlığını yitirmiştir. Bu durumda yapılacak tek şey başvuru tarihi olan 11/06/2013 günü itibariyte^yeni bir haciz tesis edilmesidir.
Nitekim icra dairesi geriye yönelik haciz talebini reddetmiş, icra mahkemesi de bu konuda önüne getirilen şikâyette “geriye yönelik haciz istenemeyeceği” gerekçesiyle bu red kararının doğru olduğunu belirterek red kararı vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine Dairemizce “…bozmadan sonra alacaklının icra takip işlemlerine devam etmesine ve 11/06/2013 tarihli talep tarihi itibariyle İİK’nun 78. maddesi uyarınca haciz işlemi uygulanmasına artık bir engel bulunmamaktadır…” denilerek karar bozulmuştur. Dairemiz kararında geçmişe yönelik haciz isteminin reddinin isabetli bulunduğu fakat bunun, alacaklı talebinin tamamen reddi sebebi yapılmak yerine, alacaklının 11/06/2013 günlü talebi çerçevesinde ve 11/06/2013 günü itibariyle haciz konulması şeklinde anlaşılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bozma üzerine taşınmaz üzerine 18/12/2013 günlü haciz şerhi konulmuştur.
Yeri gelmişken hemen belirtmek gerekir ki, icra hukuku özel hukukun bir dalı olmaktan ziyade, kamu hukuku vasfı ağır basan; devletin cebri güç kullanma yetkisinin açıkça görüldüğü ve özellikle Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulan birçok temel hak ve özgürlüğün devlet eliyle kısıtlanabildiği bir hukuk alanıdır. İcra hukukunda talep karşısında sınırlı itiraz hakları; kısa başvuru, itiraz ve şikâyet süreleri getirilmiş ve bu suretle oluşabilecek hak ihlallerine de göz yumulmuştur. Aksi takdirde icra hukukunun amacına ulaşmasına olanak bulunmamaktadır. Nitekim yasal süresi içinde iddia ileri sürülmemişse pekala üçüncü kişiye ait bir mal, istihkak prosedürünün işletilmemesi nedeniyle borçlununmuş gibi satılabilmektedir (İİK m.96-99).
Ne var ki icra işlemlerinin kural olarak maddi hukuktan doğan hakları ortadan kaldırmaması ve icra mahkemesi kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemesi suretiyle bu ihlaller, kısmen giderilebilir hale getirilmiştir.
İlkeleri ve maddi vakıayı bu şekilde özetledikten sonra, Yüksek Genel Kurulca verilen karara yönelik görüşlerimi aşağıda paylaşacağım:
II- İcra ve İflâs Kanunu sistematiğinde bir icra işleminin (ki somut olayda bu hacizdir) ihya edilmesi, bir diğer ifade ile eski tarihle tekrar yapılması mümkün değildir. Bir işlem şu veya bu şekilde yapılmamış, ihmal edilmiş, geciktirilerek yapılmış ya da yapılmakla birlikte ortadan kaldırılmışsa artık bu ihmalden ya da önceki işlemden söz edilerek eski tarihli işlem yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Aksinin düşünülmesi önemli hukuki sorunlara yol açacaktır. Mesela talep edilmesine rağmen konulmayan veya somut olaydaki gibi hataen kaldırılan hacizden sonra bir başka haciz veya ipotek tesis edilmesi üzerine, önceki tarihle haciz konulması diğer hak sahiplerinin hukukunu önemli ölçüde etkileyecektir. Özellikle tapudaki görünüme güvenerek ayni hak iktisap eden üçüncü kişiler (TMK m.1023) bakımından, eski tarihle konulan haciz ciddi bir hukuka aykırılık kaynağı sayılacaktır. Bu değerlendirme yöntemi tapu siciline güven esasını ortadan kaldıran bir sonuç doğuracaktır.
Yüksek Genel Kurulun eski tarihle haciz konulmasına, bir diğer ifade ile eski haczin ihyasına ilişkin kararı da bu türde bir soruna yol açacak niteliktedir. Yerel icra mahkemesinin kararı onanmakla belki de süreç içinde birkaç kez el değiştiren taşınmazın, yaşananlardan hiç haberi olmayan bir üçüncü kişi elinde haczine izin verilmiştir. Ya da şikâyetçi-üçüncü kişi elinde kalmakla birlikte taşınmaz üzerine bir ipotek tesis edilmiş olması ihtimalinde, takip tutarının 2012 yılı itibariyle 571.546,70 TL. olduğu da düşünüldüğünde, ipotek alacaklısının hakları ihlal edilmiş durumdadır.
Nitekim sıra cetveline itiraz üzerine verilen kararları temyizen inceleyen 19. ve 23. Hukuk Dairelerinin uygulamaları da bu yöndedir. Her iki daire de geçmişe yönelik haciz konulmasına cevaz vermemekte; “haczin devamına” şeklindeki talepleri, talep tarihi itibariyle konulmuş yeni haciz olarak değerlendirmektedir. (19. HD., 24/06/2009 gün, 2009/5068-6185 EK; 28/04/2010 gün, 2010/803- 5161 EK; ayrıca 23. HD., 25/05/2015 gün, 2015/6843-3901 EK; 02/07/2015 gün, 9542-5202 EK.)
Doktrinde de bu husus tartışmasız kabul edilmektedir (bkz. Deynekli, A./Kısa, S.: Hacizde ve İflasta Sıra Cetveli, 3.b., Turhan yay., Ankara 2005, s.139).
Eski ve yeni tarihler arasında ortaya çıkan takyidatlar alacaklının hukuki durumunu etkiliyorsa alacaklı borçlunun diğer mallarını haczettirerek bu eksikliği giderebilir. Malın başkaları tarafından haczedilmesi alacaklının alacak tutarını azaltıcı bir etkiye sahip değildir. Alacağa geç kavuşma ihtimali ise zaten faizle korunmuştur.
İcra hukuku alacaklı ve borçlu arasındaki “menfaat-fedakârlık – kayıp” dengesini kurmaya çalışan bir hukuk dalıdır. Böyle bir durumda alacaklıyı korumak adına üçüncü kişiden fedakârlık beklenmesi icra hukukunun bu ilkesi ile de uyumsuzdur.
III- Taşınmazın hacizli olarak satın alınmış olması yeni malike belirli bir sorumluluk yükler. Ancak bu sorumluluk haczin mevcudiyeti süresi ile sınırlıdır. Haczin satış istenmemesi nedeniyle düşmesi, rızaen terkin ettirilmesi ya da somut olayda olduğu gibi mahkeme kararı ile kaldırılması halinde yeni malikin haczi bildiği faraziyesinden yola çıkılarak ilânihaye borçlunun borcundan sorumlu tutulması kabul edilemez. Yeni malikin haczi bildiği gerçeği ne kadar önemli ise, somut olay bakımından haczin de bir mahkeme kararı ile kaldırıldığı o kadar önemlidir. Yeni malik taşınmazı haciz yükü ile almakla birlikte bir mahkeme kararına dayalı olarak bu haczin kaldırıldığı ve artık tapudan fekkedildiğini bilmektedir. İcra dairesi ve icra mahkemesinin bir hatası varsa bunun sorumlusu yeni malik olmamalıdır. Mahkeme kararı ile kaldırılmış bir haczin, tekrar ve eski tarihle konulması, malike nasıl izah edilebilir?
Yukarıda da belirttiğim gibi icra hukuku borçlar hukukundan farklı bir alandır ve alacaklı, borçlu, icra müdürü ve üçüncü kişiler arasında sözleşmesel ya da kusura dayalı bir sorumluluk ilişkisi kurmaz. İcra müdürünün hatalı davranışı ile ortaya çıkan hak kaybı, üçüncü kişinin hakkının elinden alınması suretiyle giderilmez.
IV- Yüksek Genel Kurulun bu kararı ile zaten yasa ile tanınmış bir yol olan “tasarrufun iptali” yolu anlamsız bırakılmıştır. Eğer borçlu taşınmazını iptale tâbi bir tasarrufla üçüncü kişiye devretmişse alacaklının izleyeceği yol, eski tarihli haciz konulmasını istemek değil; taşınmazın mal kaçırmak maksadıyla devredildiği ve/veya yeni malik üçüncü kişinin borçlunun aciz halinde olduğunu bilerek bu taşınmazı satın aldığı iddiasıyla tasarrufun iptali davası ikame etmektir (İİK m.277 vd.).
Taşınmaz üzerine eski tarihle haciz konulmasına karar verilmesi suretiyle alacaklı tasarrufun iptali davası açmak külfetinden kurtarılmış, ne var ki borçlu ve yeni malik üçüncü kişi bu davada ileri sürebilecekleri savunma imkânlarından mahrum bırakılmıştır. Üstelik tasarrufun iptali davası genel mahkemede görülürken, eski tarihli haciz konulmasına ilişkin icra mahkemesi kararı yeterli sayılmıştır.
V- Eski tarihli haciz uygulaması tapu işlemleri bakımından da mümkün görünmemektedir. Zira tapu sicil müdürlükleri işlemlerini gün ve yevmiye numarası esasına göre yapmaktadırlar. Onama suretiyle yerel icra mahkemesi kararının infazı da tapu sicil mevzuatı çerçevesinde gerçekleştirilemeyecektir.
Nitekim tescilsiz iktisap hallerinde dahi taşınmaz mülkiyeti daha evvel geçse bile işlem ancak genel mahkemeden alınan ilamın tapu siciline işlenmesi suretiyle kazanılmaktadır. Mülkiyet geçirmek gibi mutlak bir hak dahi kazanıldığı tarih itibariyle değil, tescil tarihi itibariyle ileri sürülebilir iken sübjektif bir hak dahi teşkil etmeyen haczin eski tarihle konulması hukuki insicama da uymamaktadır.
Mesela muvazaaya dayalı bir tapu iptali ve tescil davasının kabulü halinde, gerçek hak sahibi lehine tescil yapılırken, muvazaalı işlem tarihi mi esas alınmaktadır? Bu soruya verilecek cevap “hayır, karar tarihi dikkate alınır” olacaktır. Oysa işlem başından beri geçersizdir fakat tapuda eski tarihli işlem yapılması mümkün olmadığından, hukuka uygun çözüm ancak karar tarihinin dikkate alınması suretiyle bulunmuştur. Kaldı ki yargılama sırasında ihtiyati tedbir kararı alınmamış ve taşınmaz da devredilmişse tescil de mümkün olmamaktadır.
VI- Somut olay bakımından yerel icra mahkemesinin gerekçesinde yer alan, Hukuk Genel Kurulunun da benimsediği icranın iadesi (İİK m.40) müessesesinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Bilindiği gibi ilamların icrası için kesinleşmesine gerek yoktur (istisnaen HMK m.367/2). Bir alacak davası sonunda bir ilam alınarak icraya konulmuş ve fakat takibin ilerleyen safhalarında (ki bu aşamada tehir-i icra kararı alınmamışsa mahcuzlar satılmış ve bedelleri alacaklıya ödenmiş olabilir) mahkeme kararı Yargıtay’ca bozulmuşsa icra muameleleri olduğu yerde durur ve borçlu davalının o kadar borcu olmadığı anlaşılırsa icranın iadesi, bir diğer ifade ile ondan alınan ya da haczedilerek satılan mallarından elde edilen paraların geri verilmesi gerekir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde düzenlenen durumla eldeki olayın ilgisi bulunmamaktadır. Haczin kaldırılmasına ilişkin icra mahkemesi kararının bozulması ile icranın iadesi niteliğinde olmak üzere haczin de eski tarihle tesisine karar verilemez. Zira icra mahkemesi kararı alacağı gösteren bir ilam mahiyetinde değildir.
VII- Bir an için bu yolun yani haczin ihyası suretiyle ve eski tarihle tekrar konulması durumunun mümkün olduğu düşünüldüğünde kararın onanması verine, bu süreç içinde taşınmazın el değiştirip değiştirmediği ve taşınmaz üzerine haciz va da ipotek konulup konulmadığının incelenmesi ve eğer bunlar varsa şikayetin bunların hak sahiplerine yöneltilmesi (dâhil-i dava edilmesi) gerektiğinden söz edilerek bozma kararı verilmeliydi.
VIII- Sonuç olarak, yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım ilkeler, vakıalar ve somut olaya özgü ayrıntılar bir arada değerlendirildiğinde Hukuk Genel Kurulunda oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyor, yerel icra mahkemesi kararının bozulması gerektiği yönündeki görüşümü tekrarlıyorum.