2023 YılıHGKVekaletname

Kamulaştırmasız el atma- Kamulaştırma- Elektrik dağıtımı- Seri dava- Vekalet ücreti

Davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı elektrik dağıtım şirketi ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma olarak açılan davalarda ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğu- Yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşıldığından seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği-

Taraflar arasındaki tapu kaydındaki şerhin terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dava konusuz kaldığından vekâlet ücreti yönünden yeniden hüküm tesis edilip esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkiline ait taşınmaz üzerine davalının istemiyle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesi çerçevesinde satılamaz şerhi konulduğunu, bu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek şerhin terkinine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taşınmaz üzerindeki şerhin kaldırıldığını, şerhin terkini için öncelikle müvekkiline başvuru yapılmadan dava yolunun tercih edildiği gözetildiğinde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini, aksi kabul edilecek olursa Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin (AAÜT) 22 nci maddesi çerçevesinde seri davalara ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Adıyaman 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.09.2020 tarihli ve 2020/271 Esas, 2020/927 Karar sayılı kararı ile; davalının talebi olmadan Tapu Müdürlüğünün sehven yaptığı hataya binaen şerhin konulduğunun anlaşıldığı, bu hususta herhangi bir dahli yahut işlemi bulunmadığından davalının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın pasif husumet (sıfat) yokluğu nedeniyle reddine, 3.400,00 TL vekâlet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.12.2021 tarihli ve 2021/437 Esas, 2021/3721 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de dosya kapsamından şerhin davalının talebi üzerine konulduğu ancak yargılama sırasında ön inceleme tutanağı imzalanmadan önce şerhin terkin edildiğinin anlaşıldığı, Mahkemece dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilerek AAÜT’nin 6 ncı maddesi uyarınca karar tarihindeki tarife ücretinin yarısı oranındaki 1.700,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmesi gerekirken yanlış gerekçeyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ancak yapılan bu yanlışlığın yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve 1.700,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak; Dairemize aynı bölgeden intikal eden ve eldeki dava dosyası ile aynı nitelikte olduğu anlaşılan dosyalar birlikte gözetildiğinde karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 22. maddesi uyarınca uyuşmazlığın seri dava niteliğinde olduğu kabul edilerek davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti hakkında bu kapsamda değerlendirme yapılması gerekirken yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; ilk karar gerekçesinin yanında, seri davanın ihtiyari dava arkadaşlığının bir türü olduğu, somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57/1 inci maddesi anlamında ihtiyari dava arkadaşlığının varlığından bahsedilemeyeceği, zira dava konusu taşınmazlar ve maliklerinin her davada farklı olduğu, davaların yalnızca konu olarak benzerlik taşıdığı, benzer uyuşmazlıklarda seri dava bulunmadığı kabul edilerek verilen kararların Özel Dairece onandığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; somut olayda aynı iddiaya dayalı olarak açılan davalar yönünden ihtiyari dava arkadaşlığının bulunduğunu ve bu nedenle AAÜT’nin 22 nci maddesi çerçevesinde seri davalara ilişkin vekâlet ücreti takdir edilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı elektrik dağıtım şirketinin talebi ile aynı bölgedeki pek çok taşınmaz üzerinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesi çerçevesinde şerh oluşturulduğu anlaşılan olayda her bir malikin taşınmazları üzerindeki şerhin kaldırılmasını ayrı ayrı açılan davalar ile talep etmesinin AAÜT’nin 22 nci maddesi anlamında seri dava olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57, 58 inci maddeleri.

2. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 8, 22 nci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Kelime olarak “seri”, “herhangi bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, dizi” ve “hızlı, çabuk” olmak üzere iki anlam ifade etmektedir (http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK).

2. Hukuk yargılamasında, davalar arasında ilişki ya da bağlantıyı ifa ettiği noktada “seri” kelimesinin sözlükteki ilk anlamıyla kullanıldığı açıktır.

3. Seri dava, medeni yargılama hukuku ve idari yargılama hukuku uygulamasıyla ortaya çıkan, usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesi ve çelişkili karar verilmesinin önlenmesi amacına hizmet eden ve gelişmekte olan bir kurumdur. Bilhassa iş hukuku kaynaklı bazı uyuşmazlıklarda, bunun dışında tüketici hukuku, şirketler hukuku, haksız rekabet hukuku, tazminat hukuku gibi diğer özel hukuk kaynaklı bazı uyuşmazlıklarda seri dava uygulaması ile karşılaşılmaktadır.

4. Bu denli geniş bir alana temas etmesine rağmen hukukumuzda seri davalara ilişkin olarak kapsayıcı düzenleme bulunmamaktadır. Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda gerekse Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda, aynı veya benzer dava konusu ya da aynı veya benzer dava sebebine dayanarak, aynı davalıya karşı çok sayıda dava açılması durumunda, nasıl hareket edilmesi gerektiği yönünde herhangi bir hüküm mevcut olmadığından pozitif hukukta yer alan bu boşluğu yargı makamları, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1 inci maddesi çerçevesinde hukuk yaratarak doldurmuş, içtihatlarla kavramın içeriğini şekillendirmiştir.

5. Seri dava uygulaması yalnızca Yargıtay içtihatlarına konu olmamış, idari yargılama hukukunda da, medeni yargılama hukukundaki seri dava uygulamasıyla tam olarak örtüşmemekle birlikte, idari yargının kendisine has özellikleri çerçevesinde bu kavram tartışılmıştır. Nitekim Danıştay, 28.02.1975 tarihli, 1971/13 Esas, 1975/8 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararında davalar arasındaki bağlantıdan yola çıkarak seri davaları “benzer veya aynı tip davalar” şeklinde tanımlamıştır.

6. İçtihatların tek başına konuyla ilgili tereddütleri ortadan kaldırmaması üzerine bu alanda bir düzenleme yapılması ihtiyacı duyulmuş ve 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 21 inci maddesi ile ilk defa seri dava kavramı, böyle bir durumda vekâlet ücretinin ne olması gerektiğine ilişkin bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.

7. Bahsi geçen 2014 yılı Tarifesi’nde, seri davalar hakkında her bir dava için, ayrı ayrı tam vekâlet ücretine hükmedileceği belirtilmiş ise de bu durumun bazen hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurması nedeniyle bundan sonraki yıllara ait tüm tarifelerde ücret seri dosyaların sayılarına bağlı olarak değişecek oranda (kademeli şekilde) düzenlenmiş ve belli bir sayıyı aşan seri davalar açısından tam vekâlet ücreti uygulamasından vazgeçilmiştir.

7. Bahsi geçen 2014 yılı Tarifesi’nde, seri davalar hakkında her bir dava için, ayrı ayrı tam vekâlet ücretine hükmedileceği belirtilmiş ise de bu durumun bazen hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurması nedeniyle bundan sonraki yıllara ait tüm tarifelerde ücret seri dosyaların sayılarına bağlı olarak değişecek oranda (kademeli şekilde) düzenlenmiş ve belli bir sayıyı aşan seri davalar açısından tam vekâlet ücreti uygulamasından vazgeçilmiştir.

8. Direnmeye konu uyuşmazlıkta ise, ilk bölge adliye mahkemesi kararı tarihi itibarıyla 2021 yılı Asgari Ücret Tarifesi yürürlüktedir. Bu Tarife’nin 21 inci maddesinde “(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan Tarife esas alınır” düzenlemesine yer verilmiş, devamında “Seri davalarda ücret” başlıklı 22 nci maddede ise “İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü olan seri davalar ister ayrı dava konusu yapılsın ister bir davada birleştirilsin toplamda on dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam avukatlık ücretine, toplamda elli dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin % 50’si oranında avukatlık ücretine, toplamda yüz dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin % 40’ı oranında avukatlık ücretine, toplamda yüzden fazla açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin % 25’i oranında avukatlık ücretine hükmedilir. Duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya ilişkin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerekir” denilmiştir.

9. Bu hüküm 2023 yılı Tarifesi’nde de aynen yer almaktayken 11.04.2023 tarihli ve 32160 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklikle maddenin; “İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü olan seri davalar ister ayrı dava konusu yapılsın ister bir davada birleştirilsin toplamda on dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam avukatlık ücretine, toplamda elli dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk on dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %50’si oranında avukatlık ücretine, toplamda yüz dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk elli dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %40’ı oranında avukatlık ücretine, toplamda yüzden fazla açılan seri davalarda ilk yüz dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %25’i oranında avukatlık ücretine hükmedilir. Duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya ilişkin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerekir” şeklini aldığı anlaşılmaktadır.

10. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dışında seri dava kavramına yer veren bir başka düzenleme ise Bölge Adliye Mahkemesi Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik’tir. Adı geçen Yönetmeliğin, bilirkişilerin görevlendirme sınırlarını düzenleyen 13 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Birden fazla davacı tarafından aynı davalıya karşı veya aynı davacı tarafından birden fazla davalıya karşı açılan konusu aynı olan davalar seri dava sayılır” denilmek suretiyle seri davanın; konu aynılığı ile davacı çokluğu-davalı tekliği ya da davacı tekliği-davalı çokluğu esaslarına göre belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

11. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde seri davadan bahsedilirken bu kurum “İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü” olarak nitelendirildiğine göre gelinen aşamada ihtiyari dava arkadaşlığı kavramına kısaca değinilmesi yerinde olacaktır.

12. Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı, karşılığını “dava arkadaşlığı” kurumunda bulmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2023 tarihli, 2022/10-994 Esas, 2023/142 Karar sayılı kararı).

13. Dava arkadaşlığı, birlikte dava açılmasının (dava yığılmasının) bir türüdür. Davacının davalıya karşı birden fazla talebini aynı davada talep etmesi objektif dava yığılması olarak adlandırılırken, dava arkadaşlığı subjektif dava yığılması yani davacı veya davalı (veya her iki) tarafta birden fazla kişinin bulunması hâline ilişkindir ve zorunlu (mecburi) olabileceği gibi isteğe bağlı (ihtiyari) şekilde de doğabilir (Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2021, C.III, s. 3284).

14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59 uncu maddesinde düzenlenen zorunlu dava arkadaşlığı maddi hukuka göre bir hakkın birden çok kişi tarafından birlikte kullanılması ya da birden çok kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tümü hakkında bir hüküm verilmesi gereken durumu ifade eder (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. I, s. 261). Bu durum; dava konusu olan hakkın birden fazla kişi arasında ortak olması ve bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesinin gerekliliği gibi maddi bir zorunluluktan kaynaklanabileceği gibi, böyle bir maddi zorunluluk olmamasına rağmen kanun koyucunun gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen şart kıldığı şeklî bir zorunluluktan da kaynaklanabilir.

15. Bu şekilde bir zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamasına rağmen davanın tarafında/taraflarında birden fazla kişinin yer alması mümkündür ve bu durum ihtiyari dava arkadaşlığı olarak adlandırılır.

16. İhtiyari dava arkadaşlığının görünümleri HMK’nın 57 nci maddesinde “(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması” şeklinde düzenlenmiştir.

17. Maddenin (c) bendinde düzenlenen hâl, uygulamada en çok karşılaşılan, sıklıkla tereddüt yaratan ihtiyari dava arkadaşlığı türüdür ve Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın da kaynağıdır.

18. Kanun koyucu mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 43 üncü maddesindeki düzenlemede, sadece aynı sebepten doğan davalar bakımından ihtiyari dava arkadaşlığı hükümlerinin uygulanacağını belirtmekle yetinmiştir. Ne var ki doktrinde ve Yargıtay uygulamasında aynı sebep kavramı geniş yorumlanmış ve benzer sebeplerden doğan davalar bakımından da ihtiyari dava arkadaşlığının mümkün olduğu kabul edilmiştir. Bu yönelimi göz ardı etmeyen kanun koyucu 6100 sayılı Kanun’da bu kez davanın temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin benzer olmasını esas alan 57 nci madde düzenlemesiyle ihtiyari dava arkadaşlığı oluşturabilecek sebepleri daha geniş ifade etmiştir.

19. Davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebeplerin aynı olması şeklindeki bir “bağlantı” bir yandan ihtiyari dava arkadaşlığının temelini oluştururken bir yandan da HMK’nın 166 ncı maddesinde düzenlenen “davaların birleştirilmesi” ihtimalini beraberinde getirecektir. Üstelik kanun koyucu maddenin dördüncü fıkrasında “Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır” şeklindeki düzenlemeyle bu konuda kanuni bir karine yaratmıştır.

20. Gerek ihtiyari dava arkadaşlığı gerekse davaların birleştirilmesi kurumları, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması amacına ve bu suretle usul ekonomisi ve adil yargılanma ilkelerine hizmet eder. Üstelik bu yolla çelişkili kararların önüne geçilerek mahkeme kararlarına olan güven sağlamlaşır.

21. Ne var ki usul hukukumuzda egemen olan tasarruf ilkesi gereği, zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olmaması kaydıyla taraflar, aralarında bağlantı bulunan davaları ayrı ayrı yahut birlikte açmakta serbesttir. Üstelik davaların birleştirilerek görülmesi, bilhassa taraf sayısının fazlalığı gibi bazı durumlarda kanunun konuluş amacına hizmet etmeyebilecektir.

22. Bu suretle birbirleriyle bağlantılı davalar ayrı ayrı yargılamalarda çözümlenebileceği gibi birleştirilseler dahi ihtiyari dava arkadaşlığında davaların birbirinden bağımsızlığı (HMK, md. 58) ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur” şeklindeki 8 inci madde düzenlemesi nedeniyle her bir dava için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedileceği konusunda tereddüt bulunmamalıdır.

23. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 22 nci maddesinde de, ayrı ayrı dava açma özgürlüğü ve bunun tek başına bir hakkın kötüye kullanılması mahiyeti taşımadığı gözetilirken diğer taraftan da vekilin çoğunlukla aynı şekilde kaleme alınmış dava/cevap/kanun yolu başvuru dilekçeleri üzerinden, yargılamalar sırasında da tek bir beyan yahut usuli işlemle tüm dosyalara sirayet eder şekilde hareket edebilmesinden doğan emek ve zaman tasarrufu dikkate alınmış, bu şekilde hak ve nesafet dengesi korunarak hükmedilecek vekâlet ücretleri yönünden hem vekilin hem de vekâlet ücreti yüklenilen karşı tarafın durumu adilane bir çözüme kavuşturulmak istenmiştir.

24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; dosya kapsamından davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı elektrik dağıtım şirketi ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma uyuşmazlıklarının mevcut olduğu, bu süreçte taşınmazlar üzerine davalının talebi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesine dayanılarak şerh konulduğu, ilgili hak sahiplerinin vekilleri aracılığıyla ayrı ayrı davalar açtığı ve bu davaların tamamında hukuka aykırı olduğu iddiasıyla söz konusu işlemin iptalinin talep edildiği, yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Yüzlerce hak sahibi tarafından aynı davalıya açılan tüm bu davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebep birebir aynıdır.

25. Bu durumda, açılan davalarda HMK’nın 57 nci maddesinin (c) bendi anlamında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceğinden takip edilen seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği açıktır.

26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekillinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 inci maddesi gereği dosyanın direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.06.2023 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.

HGK. 07.06.2023 T. E: 5-35, K: 596

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu