KonkordatoYargıtay Kararları

Konkordato talebinin kesin yetki nedeniyle reddi halinde ihtiyati tedbirlerin durumu

Konkordato talebi üzerine, HMK. 114/1-ç ve 115/2 uyarınca, “kesin yetki dava şartı yokluğu” nedeniyle “davanın usulden reddine” karar verilmesi durumunda, mahkemece, HMK. 20.’de belirtilen sürede talep olması hâlinde, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ve İİK. 287 gereği konkordatoya yönelik alınan tedbir kararlarının re’sen kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği- Konkordato uyuşmazlıklarında mahkemelerin yetkisi kanun koyucu tarafından kesin yetki olarak belirlenmiş olmasına rağmen, yetkisiz mahkemenin bu durumunu gözeterek vermemesi gereken ihtiyati tedbirleri kaldırmamasının, yetkisizlik kararına karşı kanun yollarına başvurulması halinde süreci uzatacağı, alacaklıları mağdur edeceği ve borçluya kanunun tanıdığı sürelerin çok üzerinde bir hukukî koruma sağlayacağı-

BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ HUKUK DAİRELERİ’NİN ESİN NİTELİKTEKİ KARARLARI ARASINDAKİ UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİNE YÖNELİK KARAR
I. BAŞVURU
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun 25.06.2021 tarih 2021/15 sayılı kararında, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Dairesi kararları arasında, konkordato talebi üzerine kesin yetki kuralı nedeniyle yetkisizlik kararı verilmesinden sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 20’inci maddesi gereğince dosyanın talep aranmaksızın re’sen yetkili olduğu belirtilen mahkemeye gönderilip gönderilemeyeceği ve yetkisiz mahkemece verilen konkordato tedbirlerinin durumu konusunda uyuşmazlık bulunduğu belirtilerek Dairemize uyuşmazlığın giderilmesi istemiyle başvuru yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Dairelerinin kararları arasında uyuşmazlığın mevcut olduğu ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleriyle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun’un 35’inci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, Başkanlar Kurulunca gerekçeleriyle birlikte başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.
II. UYUŞMAZLIK VE UYUŞMAZLIK İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAM, YASAL DÜZENLEMELER VE GEREKÇE
Uyuşmazlığın tam olarak çözüme kavuşturulması için öncelikle konu ile ilgili temel kavramlar olan çekişmesiz yargı işi ve konkordato talebi ile kesin yetki kuralları gereğince mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi halinde yapılacak işlemlerin açıklanması gerekmektedir.
Konkordatonun hukukî niteliği ve tanımına ilişkin doktrinde farklı görüşler olmakla birlikte, İsviçre Federal Mahkemesi, İsviçre doktrini ve Türk hukukunda ağırlıklı olarak savunulduğu üzere, konkordato iflasa nazaran hafifletilmiş bir cebri icra prosedürü olup, tek başına bir maddi hukuk kurumu veya bir usul hukuku sözleşmesinden ziyade kollektif bir cebri icra hukuku müessesesidir (Altay, Sümer/Eskiocak, Ali; Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5. Bası, İstanbul, 2019, s. 15 vd).
2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nda konkordatonun bir tanımı verilmemekle birlikte, Kanun’un “Konkordato Talebi” başlıklı 285’inci maddesinde; “borçlarını vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir.” hükmü yer almaktadır. Gerek bu yasal düzenleme, gerekse de konkordatonun tüm özelliklerini mümkün olduğunca kapsayan bir tanımla, ”herhangi bir borçlunun veya borçlunun iflasını isteyebilecek alacaklıların ödeme projesinin alacaklıların iflastan daha verimli pay almaları ve borçlunun işletmesinin devamı ile istihdam olanaklarının korunması amacıyla, konkordatoya tâbi alacaklıların belirli bir çoğunluğu tarafından kabulü ve mahkemenin onayı ile gerçekleşen ve borçlunun, borçlarının bir kesiminden kurtulmasını veya ödeme şeklinin değişmesini sağlayan iflâsa nazaran yumuşatılmış, alacaklıların eşit olarak tatminine yönelik kollektif bir cebri icra kurumu” olarak konkordatoyu tanımlamak mümkündür.
Konkordato, yasada bir dava olarak belirtilmediği gibi, bir geçici hukuki koruma kurumu da değildir. Kuşkusuz konkordato talebi sırasında İİK’nın 287’nci maddesi gereğince geçici mühlet kararıyla birlikte komiser tayini, İİK’nın 307’nci maddesi gereğince rehinli malların muhafaza ve satışı ile finansal kiralama konusu malların iadesinin ertelenmesi, İİK’nın 298’inci maddesi gereğince borçlunun mevcudunun defterinin tutulması ve malların kıymetlerinin takdir edilmesi gibi muhafaza tedbirleri yanında, geçici ve kesin mühlet kararıyla birlikte icra takiplerinin ertelenmesi, borçlunun tasarruf yetkisinin sınırlandırılması ve yapacağı işlemlerin komiser ve mahkeme onayına tâbi tutulması gibi çeşitli geçici hukuki koruma tedbirleri de alınabilmektedir. Dolayısıyla konkordato talebi içeriğinde salt geçici hukuki korumalar bulunmayıp, muhafaza tedbirleri de yer almaktadır.
Ayrıca geçici hukuki koruma kararları, niteliği itibariyle nihai hukuki koruma sağlayan nihaî karar kavramına girmemektedir. Geçici hukuk koruma kararlarının temel özelliklerinden olan yaklaşık ispatın aranması, geçici hukuki koruma kararlarının değiştirilip, ortadan kaldırılabilmesi nihaî kararlardan ziyade ara karar niteliğinde olmasının sonucudur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 21.02.2014 tarih, 2013/1 esas ve karar sayılı içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere, geçici hukuki korumalar nihaî karar niteliğinde olmamasına karşılık önemi dolayısıyla ve hak arama özgürlüğü kapsamında bu kararlara karşı kanun yolu açılmıştır. Geçici hukukî koruma kararlarının maddi hukuk bakımından herhangi bir sonuç doğurmaması, geçici nitelikte olması ve dava niteliğinde bulunmaması gibi temel özellikleri bakımından, konkordato talebi, geçici hukuki korumalardan ayrılmaktadır. Bu kapsamda konkordato talebinin reddi ile birlikte iflâsa karar verilmesi veya konkordatonun tasdikine karar verilmesi, üçüncü kişileri de bağlayıcı nitelikte olan ve maddi hukuk bakımından da sonuç doğuran esasa ilişkin nihaî kararlardandır. Konkordato talebi, temel nitelikleri itibariyle yukarıda belirtilen geçici hukuki koruma kararlarından tamamen farklı ilke ve kurallara tabidir.
Çekişmesiz yargı işine ilişkin yasal düzenlemeler gözönünde bulundurulduğunda, kanun koyucu doğrudan bir çekişmesiz yargı işi tanımı yapmamakla birlikte, çekişmesiz yargıya ilişkin temel ilkeleri ortaya koyarak, HMK’nın 382’nci maddesinde ”çekişmesiz yargı, hukukun mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya gelen işlerin uygulanmasıdır. a-ilgiller arasında uyuşmazlık olmayan haller b-ilgililerin ileri sürebileceği bir hakkın bulunmadığı haller c-hâkimin resen harekete geçtiği haller” olmak üzere üç ölçüt koyduktan sonra, aynı madde de çekişmesiz yargı işlerini tek tek sayma yolunu tercih etmiştir. Bu kapsamda 6100 Sayılı HMK’nın 382/2-f-6’ncı bendinde “Konkordato Mühleti Verilmesi ve Komiser Atanması”, 7’nci bendinde ise, “Konkordatonun Tasdiki,” icra ve iflâs hukukundaki çekişmesiz yargı işleri arasında sayılmıştır.
Öğreti ve uygulamada her ne kadar konkordato talebinin mahkemeye sunulmasında davalı olarak herhangi bir kimse gösterilmemekle birlikte, talep üzerine verilen geçici mühlet kararının ilanından sonra, İİK’nun 288/2’nci maddesine göre, alacaklıların 7 gün içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını ileri sürerek, konkordato talebinin reddini istemeleri hâlinde, bu talebin çekişmesiz yargı işinden çıkıp, çekişmeli yargı işine bir başka ifade ile davaya dönüştüğü savunulmakta ise de; konkordato talebinin reddini isteyen alacaklılar, klasik dava teorisine göre, davalı ya da aslî müdahil olarak değerlendirilemeyeceğinden yasanın tâbiriyle bu kişilerin hukuki durumu, davalı olmayıp, “itiraz eden alacaklı” konumundadır. Bu kişilerin istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunması, konkordato kurumunun mâhiyetinden kaynaklanmakta olup, alacaklıların davalı olarak ya da müdahil olarak kabulü de yasal düzenlemelere uygun değildir.
Diğer yandan çekişmesiz yargı işleri bakımından öngörülen, HMK’nın 383’üncü maddesindeki “görevli mahkeme” 384’üncü maddedeki “yetkili mahkeme,” 387’nci maddesinde düzenleme altına alınan kararlara karşı başvurulacak kanun yolları bakımından, konkordato talebi, çekişmesiz yargı işlerinden farklı kendine özgü düzenlemeler de içermektedir. Dolayısıyla konkordato talebine tam olarak çekişmesiz yargı işine ait tüm kuralların uygulanma olanağı da yukarıda açıklandığı üzere bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir hukukî kuruma uygulanacak kuralların belirlenmesinde o hukukî kurumun kendine özgü niteliğininin gözönünde bulundurulması ve bu hukukî kuruma uygulanacak tüm kurallar bütünün birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Bu nedenle, HMK’nun 385’inci maddesindeki çekişmesiz yargı işlerinde, tıpkı davalarda olduğu gibi, aksine hüküm bulunmayan hallerde çekişmeli yargı işine ait kurallar kıyasen uygulanmaktadır. Konkordato talebinde, çekişmesiz yargı işine ait uygulanacak kurallar, konkordato kurumunun hukukî niteliğine uygun olan ve yasada düzenlenen konkordato tasdik koşullarının emredici olarak düzenlenmesi nedeniyle re’sen araştırma ilkesi ve konkordato talebinin inelenmesi sırasında diğer bir külli cebri icra yöntemi olan iflâsta olduğu gibi basit yargılama usulünün uygulanmasıdır. Bu nedenle kanun koyucu çekişmesiz yargı işleri bakımından sadece yukarıda sayılan konularda farklı düzenleme öngördüğünden sair bütün konularda, çekişmeli yargı için öngörülen kurallar çekişmesiz yargı bakımından da niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanacaktır. (Pekcanıtez, Hakan; Pekcanıtez -Usul, Medeni Usul Hukuku, 3. Cilt, 15. Bası. s. 2147). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20’nci maddesindeki düzenlemeye göre “Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik ve yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir.” hükmü yer almaktadır. Bu maddede düzenlenen dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi kararının verilmesi zorunlu olup, talep sadece yargılamanın belirsiz ve sürüncemede kalmaması bakımından öngörülmüştür. Bir başka ifade ile gönderme kararı verilmediği sürece ilgilinin dosyanın gönderilmesini talep etmesinin bir anlamı olmayacaktır. Zira gönderme kararı verilmeyen bir halde talep de hukukî bir sonuç doğurmayacaktır. Bu konuda talep aranması, yargılamaya hâkim olan ilkelerden, HMK’nın 24’ncü maddesindeki “Tasarruf İlkesi” ve 26’ıncı maddesindeki “Taleple Bağlılık İlkesi” ile yakından ilgilidir. HMK’nın 24’üncü maddesine göre; ”hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz”, yine aynı maddenin 2’nci fıkrasında belirtildiği üzere, “kanunda açıkça belirtilmediği sürece hiçkimse kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz” tasarruf ilkesinin temel unsurlarıdır. Bunun yanında, yargılamaya hâkim olan bu ilkeler niteliğine uygun düştüğü ölçüde, çekişmesiz yargı işinde de uygulanmalıdır. Bu açıdan çekişmesiz yargı işinde, HMK’nun 24’ncü maddesindeki tasarruf ilkesi ve 26’ncı maddesindeki taleple bağlılık ilkesi geçerli olup, bu konuda tek farklılık yukarıda açıklandığı üzere konkordato tasdik koşulları, yasa tarafından emredici olarak düzenlendiğinden ve tasdik kararı üçüncü kişileri de ilgilendirdiğinden re’sen araştırma kuralı uygulanmasıdır. Bu kuralı HMK’da düzenlenen ve talebin niteliğine aykırı diğer kurallara teşmil etmek yasal düzenlemelere aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu kararında belirtildiği üzere konkordato talebi üzerine kesin yetki kuraları gereğince talebin ileri sürüldüğü mahkemenin yetkisizlik nedeniyle davayı usulden reddetmesi halinde, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi bakımından HMK’nın 24 ve 26’ncı maddelerindeki ilkeler de gözetilerek, HMK’nın 20’inci maddesindeki yasal düzenleme açısından çekişmesiz yargı işleri bakımından aksine bir hüküm öngörülmediği gibi konkordato talebinin hukuk niteliği de gözönünde bulundurulduğunda, kesin yetki kuralı nedeniyle davanın usulden reddi kararıyla birlikte dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye talep halinde gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Bir başka uyuşmazlık konusu da, mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, konkordato tedbirlerinin kaldırılmasına karar verilip verilemeyeceğidir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere konkordato talebi, klasik anlamda bir dava olmayıp, İİK’nın 285 ve 286’ncı maddelerine göre, gerekli belgeler, görevli ve yetkili mahkemeye eksiksiz olarak sunulmadan İİK’nın 287’nci maddesindeki geçici mühlet kararı verilerek yasada öngörülen muhafaza tedbirleri ve geçici hukuki koruma tedbirlerinin alınması mümkün değildir. Bu konuda karar vermeye yetkili ve görevli mahkeme, İİK’nın 285’inci maddesine göre iflâsa tâbi olan borçlu için İİK’nın 154’üncü maddesinin 1’inci ve 2’inci fıkralarında yazılı yerdeki (borçlunun muamele merkezi), iflâsa tâbi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir. Bu düzenleme, HMK’nın 390/1’inci maddesindeki ihtiyati tedbir hakkında, ancak, asıl davanın görüldüğü mahkemede karar verileceğine ilişkin düzenleme ile paralel bir düzenlemedir.
Yukarıda işaret edildiği gibi konkordato talebi üzerine kesin yetki kuralı nedeniyle yetkisiz mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararları da âkim kalmaktadır. Bu açıdan mahkemenin kesin yetki kuralı nedeniyle davanın usulden reddi kararıyla birlikte ara kararla verdiği ihtiyati tedbir kararlarını da kendiliğinden kaldırması gerekir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 22.01.2013 tarih, 2012/13597 Esas, 2013/688 Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 25.09.2013 tarih, 2012/12283 Esas, 2013/16587 Karar sayılı ilamları). İhtiyati tedbir kararının görevli ve yetkili mahkemece verileceği yasanın emredici hükmü olduğundan kendisini yetkisiz olarak kabul eden mahkemenin ihtiyati tedbir kararını da kaldırması gerekir. Aksi halde kamu düzenine ilişkin olarak belirlenen görev ve yetki kurallarının dolanılması ile yetkisiz ve görevsiz mahkemeden geçici hukuki koruma alınmak suretiyle hakkın kötüye kullanılmasının önü açılmış olacaktır. Diğer yandan konkordato talebinin incelenmesi aşamasında yasada çok kısa süreler belirlenmiş olup, yetkisiz mahkemede dava açıldıktan sonra tedbir kararı alınması suretiyle konkordato talebi incelemesinin sadece borçlunun insiyatifine bırakılması ve borçlunun geçici hukuki koruma kararı ardına sığınmak suretiyle alacaklıların haklarını ihlal etme ihtimaline yol açacaktır. Kesin yetki kuralına rağmen yetkisizlik kararı veren mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararlarının devam etmesi, yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olarak belirlendiğinden hukukî güvenlik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Görev ve kesin yetki kurallarının söz konusu olduğu hallerde tarafların verdiği dilekçe, ikrar, feragat, sulh, kabul gibi maddi hukuk bakımından sonuç doğuran işlemler kural olarak geçerli olmasına karşılık görevsiz ve yetkisiz mahkemede yapılan usul işlemleri kural olarak geçersizdir. Görevli ve yetkili mahkemede tekrar yapılması gerekir. (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku Cilt 1, 15. Bası, s. 251 – 252). Konkordato talebi niteliği itibariyle yukarıda yer verilen maddi hukuk bakımından da sonuç doğuran işlemlere uygun olmadığından kural olarak yetkisiz mahkemede yapılan işlemlerin geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, konkordato talebi sırasında alınacak muhafaza tedbirleri, yapılacak ilan ve bildirimler, komiser tayini, borclunun faaliyetlerine nezaret, mallarının defterlerinin tutulması gibi tüm işlemler, borçlunun muamele merkezinde bir başka ifade ile yetkili mahkemenin yargı çerçevesinde yapılabilecek işlerdir.
Ayrıca konkordato talebinin incelenmesi aşamasında kanun koyucu, çok kısa ve kesin süreler öngörmüştür. Kanun koyucunun amacı konkordato sürecini bir an önce sonuçlandırmaktır. Konkordato uyuşmazlıklarında mahkemelerin yetkisi kanun koyucu tarafından kesin yetki olarak belirlenmiş olmasına rağmen yetkisiz mahkemenin bu durumunu gözeterek vermemesi gereken ihtiyati tedbirleri kaldırmaması, yetkisizlik kararına karşı kanun yollarına başvurulması halinde süreci uzatacak, alacaklıları mağdur edecek, borçluya kanunun tanıdığı sürelerin çok üzerinde bir hukukî koruma sağlayacaktır. Bu durumun kanun koyucunun konkordato sürecindeki amacına uygun olmadığı açıktır.
Bu nedenlerle, kesin yetki nedeniyle davanın usulden reddi kararıyla birlikte alınan konkordato tedbirlerinin de kaldırılması gerekmektedir. Zira kararın tebliği, kesinleşmesi, yetkili mahkemeye gönderilmesi, talepte bulunmanın geciktirilmesi gibi usulî işlemlerin alacağı zamanın, konkordato talebinde yasa ile belirlenen kesin süreleri bertaraf edeceğinin gözönünde bulundurulması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle konkordato talebi üzerine, HMK’nın 114/1-ç ve 115/2’nci maddeleri gereği, kesin yetki dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi durumunda, mahkemece, HMK’nın 20’nci maddesinde belirtilen sürede talep olması hâlinde, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ve İİK’nın 287’inci maddesi gereği konkordatoya yönelik alınan tedbir kararlarının re’sen kaldırılmasına karar verilmesi gerekli olup, bölge adliye mahkemesi hukuk daireleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir.
III. SONUÇ: Konkordato talebi üzerine, HMK’nın 114/1-ç ve 115’inci maddeleri gereğince, kesin yetki dava şartı yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi durumunda mahkemece;
1 – HMK’nın 20’nci maddesinde belirtilen sürede talep olması hâlinde, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi,
2- İİK’nın 287’nci maddesi gereği alınan konkordatoya yönelik tedbir kararlarının re’sen kaldırılmasına karar verilmesi gerekli olup, bölge adliye mahkemesi hukuk daireleri arasındaki UYUŞMAZLIĞIN BU ŞEKİLDE GİDERİLMESİNE, 24.11.2021 gününde oybirliği ile 5235 sayılı Kanun’un 35/4’üncü maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi.
6. HD. 24.11.2021 T. E: 4808, K: 1790
Back to top button