2021 YılıHGKTasarrufun İptali

Muvazaa nedeniyle senedin ve takibin hükümsüzlüğü

Hukuk Genel Kurulu         2017/499 E.  ,  2021/1234 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “muvazaa nedeniyle senedin ve takibin hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı borçlu … Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine Hatay 1. İcra Müdürlüğünün 2003/1709 sayılı dosyasında başlattığı icra takibi doğrultusunda Samandağ İcra Müdürlüğüne haciz talimatı aldığını, Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/86 talimat dosyasında 04.06.2003 tarihinde haciz uygulanan davalıya ait malların muhafaza altına alınarak yediemine teslim edildiğini, malların muhafaza altına alınmasından sonra Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı dosyasında müvekkiline satış günü tebliğ edildiğini, 18.07.2003 tarihli ikinci satışta ihalenin en çok pey süren muvazaalı alacaklı davalı …’ın vekili ve oğlu olan Av. …’ın üzerinde kaldığını, icra müdürlüğünün davacının hacze iştirak taleplerini …’ın dosyadaki haczinin önce olduğu gerekçesi ile kabul etmediğini, davalılar arasında gerçekte herhangi bir alacak-borç ilişkisi bulunmadığını ve 2003/103 sayılı icra dosyasının muvazaaya dayandığını, takibin sebebi bonoya eski vade tarihi konulmasında icraya daha az harç ödeme amacının gözetildiğini, takipteki faiz oranı ve istenme şekli yasal olmadığı hâlde borçlunun bu durumu itirazsız kabul etmesinin muvazaa ilişkisini gösterdiğini, senede dayalı takipte kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi yerine ilamsız genel haciz yolu seçilerek senedin icraya teslim edilmediğini ve böylece damga pulu masraflarından kurtulmanın amaçlandığını, senedin vadesi 10.05.2000 tarihli olarak düzenlenmesine rağmen, davalı şirketin müvekkiline yüklü miktarda borçlandığı 2003 yılı başlarında 18.02.2003 tarihinde takibe konulmasının ve borçlunun icra tehdidi ile karşılaşacağını beklediği tarihe yakın bir zamanda 05.03.2003 tarihinde de haciz uygulanmasının danışıklı işlemin göstergesi olduğunu, ödeme emrinin davalı şirketin sekreteri ve şirket yetkilisinin eşi Serpil Sel’e tebliğ edildiğini, Serpil Sel’in anlaşmalı olduğunu bildiği bu dosyanın tebligatını aldığını, ancak müvekkilinin alacaklı olduğu Hatay 1. İcra Müdürlüğünün 2003/1709 sayılı dosyasında gönderilen ödeme emri tebligatını almayarak iade ettiğini, davalılar arasında düzenlenen senedin mülga BK’nın 18. maddesine göre batıl olup aralarındaki ilişkinin müvekkiline karşı hükümsüz olduğunu, bononun tek başına davalılar arasındaki alacak-borç ilişkisinin kanıtı olamayacağını ileri sürerek davalılar arasında düzenlenen takip konusu 10.02.2000 tanzim ve 10.05.2000 vade tarihli, 45.000TL bedelli senedin ve bu senede dayanılarak Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin, takipte yapılan haciz ve satış işlemlerinin muvazaa (danışıklık) nedeniyle butlanına (kesin hükümsüzlüğüne) karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5.1. Davalı (bono alacaklısı) … vekili cevap dilekçesinde; davacının, müvekkilinin de borçlusu olan diğer davalı şirket aleyhine başlattığı icra takiplerinden sonuç alamayınca haksız olarak bu davayı açtığını, kurgusal bir olay örgüsü ve varsayımlara dayalı muvazaa iddiasının ve senedin batıl olduğunun ispatlanması gerektiğini, bu yönde hiçbir delil sunulamadığını, davalının genel haciz yoluna başvurmak şeklindeki seçimlik hakkını kullanmasının iyi niyetle borcunun ödenmesini bekleyerek borçlu şirketin işlerinin kötüleştiğinin ve alacağına kavuşmakta zorluk yaşanacağının farkına vardıktan sonra icra takibi başlatmasının muvazaa iddiasının delili olamayacağını, yıllarca yurt dışında çalışan müvekkilinden diğer davalı şirket yetkililerinin borç istediğini, müvekkilinin de icra takibine konu senet karşılığında borç para verdiğini, haksız açılan bu davadan dolayı doğmuş ve doğacak zararlar karşılığı tazminat haklarının saklı tutulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı (senedin borçlusu) … Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ticaret sicilinde kayıtlı adresine gönderilen dava dilekçesi ekli tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine davalı şirkete aynı ticaret sicil kaydındaki adresinde Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebligat yapılmış, ancak davalı şirket davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamıştır.
Mahkeme Kararı:
6. Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2005 tarihli ve 2003/399 E., 2005/582 K. sayılı kararı ile; İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan 07.09.2004 tarihli raporda dava konusu senet üzerinde yazılı 10.02.2000 tanzim tarihi ile diğer yazılar arasında farklı evsafta kalemle yazıldıklarını gösteren bulgu saptanmadığı, yazıların ve rakamların ayırt edici özellikler arz etmediğinden aynı el ürünü olup olmadıkları hususunda kesin bir saptamaya gidilemediğinin bildirildiği; Bağ-Kur İl Müdürlüğünün 04.11.2004 tarihli yazısında …’ın 03.11.2004 tarihi itibariyle 17.150,23TL borcu olduğunun belirtildiği; Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı dosyasında bono alacaklısı …’ın kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapması gerekirken ilamsız takiplere yönelik örnek 49 marifeti ile icra takibi başlattığı, ödeme emrinin şirket çalışanı Serpil Sel’e 07.02.2003 tarihinde tebliğ edildiği, daha sonra haciz ve muhafaza işlemlerinin yapıldığı, ancak Hatay 1. İcra Müdürlüğünün 2003/1709 sayılı dosyasında 07.05.2003 tarihinde yapılan hacizde Serpil Sel’in işyerinin borçlu … Plastik ile ilişkisinin olmadığını beyan ettiği, gönderilen tebligatı da 22.05.2003 tarihinde almayarak iade ettiği, … ile … Plastik…Ltd. Şti. arasında muvazaalı şekilde yüksek bir meblağı içeren geçmişe yönelik vade konularak başka alacaklılardan mal kaçırmak için senet tanzim edildiğinin bu şekilde sübut bulduğu, borçlu … Plastik Ltd. Şti.’nin ticarî defterleri üzerinde inceleme yapılmak üzere keşfe karar verildiği ve borçlu şirkete bu konuda defterlerini bilirkişiye teslim etmesi için davetiye çıkartıldığı, ancak borçlu şirketin ticarî defterlerini teslim etmediği, bu durumda mahkemede borçlu şirketin dava konusu senedi ticarî defterlerine kaydetmediği yönünde kanaat oluştuğu, senedin miktarının 45.000TL olup yüksek meblağlı olduğu, bu miktardaki bir senedin ticarî defterlere kaydedilmesinin mecburi olduğu, borçlu şirketin defterlerini teslim etmemesinin de aleyhine delil teşkil ettiği, davalılar arasında muvazaalı şekilde senet düzenlendiğinin sübuta erdiği, muvazaalı alacak borç ilişkisi tahsis edilerek üçüncü şahısların alacaklarının engellenmesi durumunda sıra derece kararının iptal edileceği, Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı dosyasında da sıra derece kararı yapılmadığından sadece taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespitine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı takip dosyasında icraya konulan alacaklısı …, borçlusu … Plastik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. olan ve her iki taraf arasında 10.02.2000 keşide ve 10.05.2000 vade tarihli, 45.000TL bedelle düzenlenen kambiyo senedinin başka alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı bir şekilde düzenlendiğinin tespitine, Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 numaralı takip dosyasında sıra derece kararı düzenlenmediğinden davacının takibin iptali yönündeki talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 22.09.2008 tarihli ve 2008/4491 E., 2008/5508 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, İİK’nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılmış olup, tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Davada, 10.02.2000 tanzim ve 11.05.2000 vade tarihli 45.000,00 YTL bedelli bononun alacaklılardan mal kaçırmak maksadıyla muvazalı olarak düzenlediği iddia edilerek bononun hükümsüzlüğüne ve bu bonoya dayanılarak yapılan icra takibinin iptaline karar verilmesi istenmiş, mahkemece dava kısmen kabul edilerek bononun hükümsüzlüğüne, icra takibinin iptaline yönelik istemin ise reddine karar verilmiştir. Karar davacı ile davalı … vekillerince temyiz edilmektedir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir.
2-Davalı Salahı’ın diğer temyiz itirazlarına gelince;
İİK’nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında, tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için borcun tasarruftan önce doğması şart olup, borcun doğumundan sonraki tasarruflar iptal davasına konu edilebilir.
Somut olayda: Davacının başlattığı icra takibinin dayanağını 31.08.2003 tarihli çek oluşturmaktadır. Borcun bu çekin bankaya ibraz edildiği 01.04.2003 tarihinde kural olarak doğduğunun kabulü gerekir. Ancak takip konusu çekin üzerinde yazıldığı tarihten önce düzenlendiği çekin daha önce bankaya ibraz edilmesinden anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıya çeke dayalı alacağının daha önce doğduğuna dair iddiası varsa bununla ilgili delillerinin ibraz ettirilmesi ve alacak daha önce doğmuş ise şimdiki gibi, aksi takdirde davanın reddine karar verilmelidir. Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle davanın kabulü doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.03.2011 tarihli ve 2010/497 E., 2011/120 K. sayılı kararı ile; davanın davacı üçüncü kişinin zarara uğratılması amacı ile davalılardan birinin alacaklı, diğerinin borçlu sıfatı ile aralarında düzenledikleri bononun muvazaalı olduğunun tespitine yönelik olduğu, davalı … tarafından diğer davalı … Plastik Şirketi aleyhine dava konusu senet alacağı için Samandağ İcra Müdürlüğünün 2003/103 sayılı dosyasında 18.02.2003 tarihinde alacaklısına imtiyazlı haklar tanıyan “kambiyo senetlerine mahsus” ödeme emri yerine alacaklısına daha az haklar tanıyan “ilamsız takiplerde ödeme emri” düzenlenerek icra takibi başlatıldığı, takipte borca ve faize itiraz edenin olmadığı, 05.03.2003 tarihinde borçlu şirket müdürünün de hazır olduğu bir saatte haciz işlemi yapıldığı ve malların borçluya yediemin olarak teslim edildiği, takdir edilen kıymete ve hacze itirazın olmadığı, 18.07.2003 tarihli ihalede …’ın alacağına mahsuben malları teslim aldığı; davalı …’ın ticaret sicilinde ya da esnaf odasında kaydının bulunmadığı, yaptırılan zabıta araştırması ile de “kayınbabasına ait bahçede çalıştığı, sabit bir gelirinin olmadığı, aylık ve yıllık gelirinin belli olmadığı, gayrimenkulünün bulunmadığının” anlaşıldığı, 03.11.2004 tarihi itibari ile Bağ-Kur’a 17.150,23TL borçlu olduğu, diğer davalı şirketin verilen süreye rağmen ticarî defterlerini sunmadığı ve bonoda belirtilen 45.000TL alacağın kaynağının ne olduğunun anlaşılamadığı, davalılar arasında her zaman düzenlenmesi mümkün olan bononun, tek başına alacak borç ilişkisinin kanıtı olamayacağı, dava konusu senedin üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacı ile muvazaalı olarak düzenlendiği, muvazaalı bir işlemin hangi tarihte yapıldığının bir önemi bulunmadığından bozma konusu yapılan “borcun tasarruftan önce doğup doğmadığının yani davacının başlattığı icra takibinin dayanağı 31.08.2003 tarihli çeke dayalı alacağının daha önce doğup doğmadığının” araştırılmasının bu davanın çözümüne katkı sağlamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2012 tarihli ve 2012/15-506 E., 2012/370 K. sayılı kararı ile;
“…Somut olayda da aslolan gerekçeli kararda (doğrusu kısa kararda), yukarıda belirtilen şekilde 6100 s. HMK 297. maddesine uygun bir hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca “ısrar edilmesine” denilmekle yetinilmiş, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmemiştir.
O itibarla mahkemece …nun 297. maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle direnme kararı usulden bozulmuştur.
12. Samandağ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.09.2013 tarihli ve 2013/226 E., 2013/16 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun usul bozmasına uyularak önceki karardaki gerekçeler aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı …’ın alacaklı, diğer davalı … Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin borçlu olduğu 10.02.2000 tanzim ve 10.05.2000 vade tarihli 45.000TL bedelli bononun ve bu bonoya dayanılarak yapılan icra takibinin muvazaa nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemiyle açılan davanın, ister mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 18. maddesine, isterse İİK’nın 277 ve devamı maddelerine göre açılsın “Borcun tasarruftan önce doğup doğmadığı” davanın ön şartı olup, mahkemece bu yönde bir araştırma yapılıp yapılmadığı, bu kapsamda davacının davalı şirket aleyhine başlattığı icra takibinin dayanağı 31.08.2003 tarihli çeke dayalı alacağının daha önce doğduğuna dair iddiasının araştırılmasına ve buna yönelik delillerini ibraz etmesi için imkân tanınmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 18. maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı iptal davaları ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 277 vd. maddelerinde yer alan tasarrufun iptali davaları ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
16. Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK’nın) 18. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesi) maddesinde;

“Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.
Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.” hükmü ile genel muvazaa düzenlenmiştir.
17. Bilindiği üzere “tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına” muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere de muvazaalı işlemler denilir. Bir başka söyleyişle muvazaa “açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri hâlde, tarafların kastettikleri durumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hâli (7.10.1953 tarihli ve 8/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı), tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmalarıdır” şeklinde tanımlanabilir.
18. Muvazaalı bir hukukî işlemden bahsedebilmek için; tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, üçüncü kişileri aldatmak (muvazaa) niyeti, taraflar arasında gizli işlemi yaratan muvazaa sözleşmesi bulunmalıdır. Muvazaaya dayalı iptal davasının konusunu, borçlunun alacaklıları aleyhine malvarlığını azaltıcı nitelikte yaptığı her türlü işlem oluşturabilir. Eş söyleyişle icraî işlemler gibi ihmali işlemler de iptal davasına konu olabilir. Üçüncü kişileri zarara uğratmak kastıyla soyut bir borç kurgusu oluşturularak taşınmaz üzerinde kişisel hak şerhinin kurulması ya da sırf üçüncü kişileri zarara uğratmak amacıyla şartları kalmamış bir kişisel hakkın ortadan kaldırılmaması da iptal davasına konu edilebilir.
19. Yüzeysel olarak bakıldığında, iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de, bu benzerlik her iki tür davanın güttüğü amaçtan öteye gitmemektedir. Muvazaa davası, yani yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan dava ile tasarrufun iptali davası amaçları bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da gerçekte nitelikleri, koşulları, doğurduğu sonuçlar bakımından birbirinden farklıdırlar. Tasarrufun iptali davası, borçlunun tasarruf işlemlerinden zarar gören ve elinde aciz belgesi bulunan alacaklılar tarafından açılabilir. Ne var ki, tasarrufun iptali davası, borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf işlemlerinin davacı bakımından hükümsüz olduğunu tespit ettirmek için açıldığı hâlde, muvazaa davasında borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğunun tespiti istenir. Yani yapılan işlemin geçersizliği ileri sürülür.
20. Mülga Borçlar Kanunu’nun (BK’nın) 18. maddesinde düzenlenen genel muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak bir işlemin iptal edilmesini, hukuksal yararı bulunan her ilgili talep edebilir.
21. Tasarrufun iptali davası, aynî nitelikte olmayıp kişisel (şahsî) bir dava olduğu hâlde, muvazaa davası aynî nitelikte bir davadır. Muvazaanın kanıtlanması hâlinde dava konusu mal, borçlunun mal varlığından hiç çıkmamış hâle gelir. Muvazaa iddiası, zamanaşımına bağlı olmadan ileri sürülebildiği hâlde, iptal davasının tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren en geç hak düşürücü süre olan beş yıl içinde açılması gerekir (İİK m.284). İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı olarak açılmış iptal davasının amacı, alacaklının davaya konu mal üzerinde, cebri icra yolu ile alacağı miktarla sınırlı olarak hakkını almasını sağlamaktır. İİK’nın 277. ve izleyen maddelerindeki iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere göre muvazaaya dayalı olarak iptal davası açmasına engel değildir.
22. Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar, muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir. Başka bir ifade ile muvazaalı akitlerde, görülen akit değil tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit tarafları bağlayıcı olduğu hâlde, İİK’nın 277 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen tasarruflar özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle, alacaklının gerçek alacak ve ayrıntılarına yetecek miktardaki tasarrufun iptaline, bunun dışında kalan kısmı geçerliliğini koruyacağından, olduğu gibi bırakılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Kanun koyucu bu özelliği gözeterek “iptal davasının sübutu davaya konu teşkil eden mal üzerinde icra kovuşturması yapılabileceğini, davanın konusu taşınmaz mal olduğu takdirde ise, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmeksizin taşınmazın haciz ve satışının istenebileceğini” öngörmüştür (İİK. m.283).
23. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2011 tarihli ve 2011/4-149 E., 2011/346 K.; 02.04.2014 tarihli ve 2013/4-1016 E., 2014/436 K.; 17.01.2019 tarihli ve 2017/17-2051 E., 2019/19 K.; 13.10.2020 tarihli ve 2017/17-2759 E., 2020/745 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
24. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın mülga BK’nın 18. maddesi gereğince muvazaaya dayalı iptal davası olarak kabulü ile İİK’nın 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi durumunda farklılıklar bulunmakta ise de; her iki davada da borcun tasarruftan önce doğması davanın ön şartı olup, mahkemece tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılıp yapılmadığının başka bir anlatımla davacı şirketin, davalı … Plastik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. aleyhine başlattığı icra takibinin dayanağı 31.08.2003 tarihli çeke dayalı alacağın tasarruftan önce doğduğuna dair iddiası olup olmadığının araştırılması ve buna yönelik varsa delillerinin ibraz ettirilmesi ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, dava şartı olan borcun doğum tarihine ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
25. Diğer taraftan dava tarihi 08.09.2003 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 12.08.2013 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bononun taraflar arasında her zaman düzenlenebileceği, borcun doğum tarihinin tasarruftan önce ya da sonra olduğunun araştırılmasına gerek olmadığı ve davanın mülga BK’nın 18. maddesine göre muvazaaya dayalı iptal davası olarak açıldığı, mahkemenin bu doğrultuda yaptığı incelemenin doğru olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği şeklinde iki farklı görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu