2019 YılıHGKİşlem Şikayetiİstihkak Davaları

Şikayet Ve İstihkak Davası Terditli Olarak Açılabilir

Hukuk Genel Kurulu         2017/1917 E.  ,  2019/1332 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Ankara 11. İcra (Hukuk) Mahkemesince istemin reddine dair verilen 11.04.2013 tarihli ve 2013/97 E., 2013/332 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 21.06.2013 tarihli ve 2013/10147 E., 2013/9742 K. sayılı kararında;
“…HMK’nun 94. maddesi hükmü gereğince hakimin yargılama sırasında yapılması gereken işler için taraflara kesin süre vermesi mümkün ise de buna ilişkin ara kararında, yapılması gereken işlerin neler olduğunun bir bir açıkça belirtilmesi, tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, süreye uyulmamasının doğuracağı sonuçların açıklanması ve tarafların uyarılması ve ayrıca önel verilen tarafların yapması gereken hususların onların bizzat yerine getirebileceği bir iş veya işlem olması gerekir.
Somut olayda alacaklı vekili menkul haczi sırasında, üçüncü kişinin istihkak iddiası üzerine icra dairesince haczin İİK’nun 99. maddesine göre tatbiki ve kendilerine istihkak davası açmaları için süre verilmesi işleminin şikayet olarak kabulü ile işlemin iptalini, aksi halde istihkak iddiasının reddi davası olarak görülmesi istemli dava açmış, Mahkemece şikayet ile davanın aynı dosya üzerinden görülemeyeceğinden bahisle, davacıya 26.03.2013 tarihli celse ara kararıyla açıklamada bulunması için iki haftalık kesin süre verilmiş, istihkak olarak devam ettiği takdirde aynı sürede peşin harç olarak yargılama giderlerinin ikmal etmesi karar altına alınmıştır. Alacaklı vekilinin davasını terditli açtığı beyanı üzerine, dava şikayet olarak nitelendirilip, İcra Müdürü’nün dosya kapsamına göre haciz işlemini İİK’nun 99. maddesine göre yapmasında bir usulsüzlük olmadığından bahisle şikayetin reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin kesin süreye ilişkin ara kararı yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye uygun yapılmadığından kesin süre hükmünü doğurmamıştır. Ayrıca HMK’nun 111. maddesine göre şikayetin ve istihkak davasının terditli açılmış olması incelenip sonuçlandırılmasına engel değildir.
Bu nedenlerle Mahkemenin şikayetin reddine ilişkin kararında bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, Mahkemece istihkak iddiasının reddi talebi yönünden harcının tamamlatılarak istihkak dava prosedürü içinde deliller toplanıp incelenmeden yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan inceleme sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, icra memurunun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 99. maddesine göre alacaklı vekiline dava açması için süre verilmesine ilişkin 22.01.2013 tarihli işleminin iptali, bu şikâyetin reddi hâlinde davanın istihkak davası olarak kabul edilerek üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddine ilişkindir.
Alacaklı vekili; müvekkili tarafından başlatılan icra takibinde 22.01.2013 tarihinde yapılan haciz işleminde hazır bulunan üçüncü kişi vekilinin, işyerinin borçlu şirketle ilgili olmadığını beyan etmesi üzerine icra memurunun (10.000TL değerinde) bir kısım menkulleri haczettiğini ve İİK’nın 99. maddesine göre istihkak davası açmak üzere kendilerine süre verdiğini, işyeri muvaazalı olarak üçüncü kişiye devredildiğinden icra memurunun İİK’nın 99. maddesine göre işlem yapmasının hatalı olduğunu ileri sürerek öncelikle şikâyetin kabulü ile 22.01.2013 tarihli “…İİK’nın 99. maddesine göre istihkak davası açmak üzere alacaklı vekiline 7 gün süre verilmesine…” dair kararın kaldırılarak haczin devamına, şikâyetin reddi hâlinde davanın istihkak davası olarak kabul edilerek üçüncü kişi vekilinin istihkak iddiasının reddine, mahcuzların hâlen borçlu şirkete ait olduğuna ve haczin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Üçüncü kişi vekili; davacı her ne kadar terditli talepte bulunmuş ise de, şikâyet ve istihkak davasının yargılama usulünün birbirinden farklı olduğunu, terditli talebe konu edilmelerinin veya birlikte görülmelerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, istihkak davası nispi harca tabi olması delillerin ibraz ve toplanma usulleri, duruşmalı olarak hüküm kurulması zarureti ve somut olayda davacının şikâyete dair öncelikli talebinin dikkate alınması hâlinde bu husustaki yargılamanın ayrı yapılması gerektiğinden davanın usulüne uygun olmadığını, öncelikle her iki talebin tefrik edilmesi gerektiğini, şikâyet ve istihkak davasının birbirinden tamamen ayrı konulara hizmet eden, birbirinin alternatifi olamayacak iki yargılama türü olduğundan davacının bu talebinin öncelikle usulden reddi gerektiğini, dava dilekçesinde müddeabihin de gösterilmediğini, istihkak bir dava olduğundan nisbi harç yatırılması ve usulen bir davanın açılmış varsayılabilmesi için de öncelikle harçlarının yatırılması gerektiğini, ayrıca davacının iddialarının da yerinde olmadığını savunarak davaların tefriki ile usul ve yasal dayanaktan yoksun her iki talep yönünden de davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İcra Mahkemesince; Yargıtayın müstekâr içtihatlarına göre şikâyetin dava olmayıp özel bir düzenleme olduğu, istihkakın ise genel anlamda bir dava olup, istisnalar dışında dava ve şikâyetin birlikte görülmesinin mümkün olmadığı, istihkak davasının harcının ikmal edilmesi ve hasımlı olarak açılması gerektiği, şikâyette maktu harcın yeterli olup hasmın gösterilmemesinin veya yanlış gösterilmesinin davanın reddini gerektirmediği, şikâyetin doğru hasma mahkemece yöneltileceği, iki hâlde temyiz inceleme mercileri de değişeceğinden davacının davaya devam iradesinin sorulduğu ve şikâyet olarak davaya devam edildiği, icra takip dosyasının incelenmesinde dava dışı borçlu aleyhine yapılan takipte borçluya ait adrese hacze gidilip 14.12.2012 tarihinde haciz yapılmadan dönüldüğü, 22.01.2013 tarihinde tekrar hacze gidildiğinde üçüncü kişi şirket yetkilisinin istihkak iddiasında bulunduğu, alacaklının ısrarıyla haciz yapılıp İİK’nın 99. maddesine göre istihkak davası açmak üzere davacıya süre verildiği, davanın süresinde açıldığı, borçlu haciz mahallinde bulunmadığından icra müdürünün haciz yapıp alacaklıya İİK’nın 99. maddesi gereği süre vermesinin doğru olduğu, diğer iddiaların işyeri devri, alacaklıdan mal kaçırma vs. açılacak istihkak davasında dinlenebileceği, bu nedenlerle müdürlük işleminin iptali veya düzeltilmesini gerektiren bir husus bulunmadığı gerekçesiyle davanın (şikâyetin) reddine karar verilmiştir.
Alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 111. maddesine göre şikâyet ve istihkak davasının terditli açılıp açılamayacağı, burada varılacak sonuca göre mahkemenin 26.03.2013 tarihli kesin süreye ilişkin ara kararının HMK’nın 94. maddesine uygun olup olmadığı, mahkemece istihkak iddiasının reddi talebi yönünden harcın tamamlatılarak istihkak davası prosedürü çerçevesinde inceleme yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken İİK’nın 99. maddesinde belirtildiği üzere, bir malı üçüncü kişinin elinde haczeden ve üçüncü kişinin istihkak iddiasını haciz tutanağına yazan icra müdürü, alacaklıya (üçüncü kişi aleyhine) icra mahkemesinde istihkak davası açması için, yedi günlük bir süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesinde istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı, anılan maddedeki koşulların oluşmadığı bu nedenle istihkak davası açması için üçüncü kişiye süre verilmesi iddiasında ise İİK’nın 16 ve 17. maddeleri gereğince icra müdürünün bu kararının düzeltilmesi için yasal 7 günlük sürede icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilir. Bu hâlde, (süresinde yapılan) şikâyet üzerine, icra mahkemesi, icra müdürünün işleminin İİK’nın 99. maddesinin 2. cümlesine göre yerinde olup olmadığını denetler, istihkak iddiasının esası hakkında bir inceleme yapmaz. İlgililerin istihkak iddiası aşamasında iddiayı kimin yapacağı, kimin iddiaya itiraz etmek durumunda kalacağı ve ayrıca istihkak davasında taraf rollerinin nasıl teşekkül edeceği belirleneceğinden alacaklının şikâyette hukuki menfaati vardır.
Diğer yandan, icra müdürü tarafından kendisine süre verilen alacaklı bu 7 günlük hak düşürücü süre içinde İİK’nın 99. maddesine göre icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Yasal 7 günlük sürede istihkak davası açılmadığı hâlde alacaklı, üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul etmiş sayılır ve haciz kalkar.
Şikâyet yoluna başvurulmuş olması istihkak davası açma süresini etkilemez, yani bu süreyi durdurmaz. Bu nedenle söz konusu tehlikeyi önlemek için şikâyet yoluna başvuran tarafın aynı zamanda süresi içinde istihkak davası açması kendi menfaatine olacaktır. Hem şikâyet yoluna başvurulması hem de aynı zamanda istihkak davası açılmasına kanunen bir engel bulunmamaktadır (Aslan, K.: Hacizde İstihkak Davası, Ankara 2005, s. 269).
Yeri gelmişken şikâyetin ve istihkak davasının niteliği ve inceleme usulü üzerinde durulmasında yarar vardır.
Şikâyet, icra ve iflas dairelerinin icra ve iflas hukukuna aykırı işlemlerinin iptalini ve düzeltilmesini sağlamak için kabul edilmiş bir kanun yoludur. Bu anlamda olmak üzere icra müdürünün malın kimin elinde haczedilmiş sayılacağı işlemi, icra hukukuna ilişkin bir işlem niteliğinde olduğundan bu işlemin iptali veya düzeltilmesi için başvurulacak yol da şikâyet yoludur (Aslan, 267). Şikâyet bir dava olmadığı hâlde incelemesi İİK’nın 18. maddesi uyarınca HMK’da düzenlenmiş olan basit yargılama usulüne göre yapılır. İİK’nın 18. maddesine göre icra mahkemesi kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli 1 sayılı tarifenin A-I/1 uyarınca, şikâyet yoluyla icra mahkemesine yapılan başvuruda maktu başvurma harcı ile maktu karar ve ilam harcı alınır.
Haczedilen bir mal üzerinde, (alacaklı ve borçlu dışındaki) bir üçüncü kişinin mülkiyet veya diğer bir ayni hak sahibi olduğunun ileri sürülmesine istihkak iddiası denir ( Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 543). İstihkak davasında davacı İİK’nın 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin aksini her türlü delille ispatlayabilir. İİK’nın 97. maddesine göre istihkak davasına basit yargılama usulüne göre bakılır ve hâkim tarafların gösterecekleri bütün delilleri serbestçe takdir eder. İcra mahkemesi, istihkak davası hakkındaki incelemesini duruşmalı olarak yapmak zorundadır.
Uyuşmazlığın çözümü için terditli davanın açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda olmayan, ancak Yargıtay içtihatlarıyla “kademeli dava” olarak adlandırılan ve HMK’da terditli dava olarak yerini alıp Kanun’un 111. maddesinde düzenlenen biçimde de terditli dava açılabilir. Terditli davalarda aynı davalıya karşı birden fazla talep, arasında bir aslilik-ferilik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava dilekçesinde ileri sürülebilir. Ancak bu talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. Terditli olarak ileri sürülen taleplerde, hâkimin öncelikle asli talebi incelemesi ve asli talep bakımından bir karar verilmesi gerekir. Ferî talep asıl talebe bağlı olarak ileri sürüldüğünden asıl talebin esastan reddine karar verilmedikçe, ferî talep incelenemez. Mahkemece asıl talep hakkında inceleme yapılarak, yerinde görülmesi hâlinde de ferî talebin incelenmesine gerek kalmaz. Terditli dava, ferî talebin ayrı bir dava konusu yapılması hâline oranla çok daha kolay, basit ve ucuzdur.
“Medeni Usul Hukukunda Terdit İlişkileri” nin bilhassa terditli dava yığılmasının önemi, masraf ve zamandan tasarruf sağlamak suretiyle usul ekonomisine hizmet etmesinde görülür. Terditli davanın açılmasıyla, ileri sürülen taleplerin hepsi hakkında zamanaşımının kesilmesi suretiyle hak sahibi korunur (Muşul, T.: Medeni Usul Hukukunda Terdit İlişkileri, İstanbul 1984, s. 5-6).
Terditli talep yığılmasının geçerli sayılması için genellikle asıl ve yardımcı talebin hukuki veya iktisadi bakımdan aynı veya benzer bir gayeye yöneltilmiş olması; yahut her iki talebin esas itibariyle aynı vakıa karışımına dayanması ve aynı gayeyi takip etmesi aranmaktadır (Muşul, s. 72).
Eldeki uyuşmazlık, terditli olarak icra memurunun işleminin iptaline ilişkin şikâyetin reddi hâlinde istemin istihkak davası olarak kabul edilerek üçüncü kişi vekilinin istihkak iddiasının reddine ilişkindir. Mahkemece 26.03.2013 tarihli duruşmada; “…davacı vekiline, açtığı bu davayı ikisi arasında usul farkı bulunduğundan şikâyet olarak mı yoksa istihkak davası olarak mı devam ettiği konusunda açıklamada bulunması için iki haftalık kesin süre verilmesine, istihkak olarak devam ettiği taktirde aynı sürede peşin harç olarak yargılama giderlerini ikmal etmesine…” dair ara karar oluşturulduğu, davacı (alacaklı) vekilinin 01.04.2013 tarihli beyan dilekçesinde asli talebinin icra müdürlüğü işlemini şikâyet olduğu, bu talebin reddi hâlinde aynı dosyada istihkak davasının kabulünü talep ettiği, peşin harcın nispi harç olarak tamamlanmadığı görülmektedir. Alacaklının bu talepleri üçüncü kişiye (aynı davalıya) karşı, aynı vakıaya dayanmaktadır. Öncelikle alacaklı vekilinin asli talep olarak bildirdiği şikâyetin incelenmesi, şikâyetin reddi hâlinde bu kez istihkak iddiasının incelenmesi gerekmektedir. Aksinin kabulü, aynı süre içerisinde şikâyet başvurusu ve istihkak davası açmak zorunda olan alacaklının hukuki yararının çiğnenmesi sonucunu doğuracağı gibi, ayrı ayrı açılmış olmaları hâlinde istihkak davası şikâyetin sonucunu bekleyeceğinden usul ekonomisi ilkesi ile de bağdaşmayacaktır. Alacaklının taleplerinin yasal dayanağı İİK’nın 99. maddesi olup, yerel mahkemenin gerekçesinde belirtildiği üzere işyeri devri, alacaklıdan mal kaçırma vs. iddialarının şikâyette değil, açılacak istihkak davasında dinlenebileceğinden alacaklının terditli olarak ileri sürdüğü talepler arasında bu anlamda da hukuki bir bağlantı bulunmaktadır. Alacaklının taleplerinin aynı amaca hizmet etmesi iki ayrı talebin bulunmadığı anlamına gelmez. Yukarıda açıklandığı gibi alacaklı icra memurunun işlemine karşı şikâyette bulunabileceği gibi istihkak davası da açabilir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde düzenlendiği üzere hukuk daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Bu nedenledir ki şikâyet ve istihkak davasının temyiz yolu ile Yargıtayın farklı dairelerinde incelenecek olması bu taleplerin mahkemece terditli olarak incelenmesine engel değildir. Örneğin benzer bir durum davaların birleştirilmesi hâlinde de ortaya çıkabileceğinden, HMK’nın 166. maddesinin 5. fıkrasında istinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da birleştirilebileceği düzenlenmiştir.
Bu durumda, şikâyet ve istihkakın 6100 sayılı HMK’nın 111. maddesine göre terditli olarak açılmasında yasaya aykırı bir durum yoktur.
Gelinen aşamada, somut olayda mahkemece şikâyetin reddine karar verildiği ve Özel Dairenin bozma kararında mahkemenin şikâyetin reddine ilişkin kararında bir isabetsizlik bulunmadığı belirtildiğine göre, alacaklının terditli olarak ileri sürdüğü istihkak davasının incelenmesi gerekmektedir.
Önemle belirtmek gerekir ki; somut olayda aynı dava (şikâyet) dilekçesinde terditli olarak ileri sürülen şikâyet ve istihkak davası yasal 7 günlük sürede açılmıştır. Alacaklı, yasal süresinde istihkak davası açmakla üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul etmediğini belirlemiş haczin kalkmasını geçici olarak engellemiştir. Alacaklının şikâyetinin reddine karar verilmesi hâlinde sadece istihkak davası açma külfetinin alacaklıya düştüğü sonucuna varılmış olur. Şikâyetin reddi kararı ile haciz kalkmamış olduğundan, şikâyetin reddi istihkak davasının esasının incelenmesine engel değildir. İstihkak davası da aynı gayeye (haczin haklılığının ispatı yolu ile) yönelik, aynı vakıadan (haciz işlemi) hareketle, aynı taraflar arasında, aynı mahkemede (icra mahkemesinde) basit yargılama usulü ile incelenecektir. Ancak istihkak davasında İİK’daki atıf nedeniyle genel hükümlere göre yapılan yargılama ile haczin esasının haklılığı terditli olarak açılan davada tartışılıp sonuçlandırılabilecektir. Alacaklının asli talep olarak bildirdiği şikâyet kabul edilse idi alacaklının istihkak davası açma yükümlülüğü ortadan kalkacağı için terditli olarak ileri sürülen istihkak davasının görülmesine gerek kalmayacaktı. Bu durum yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği üzere usul ekonomisine uygun bir hâldir.
İstihkak davası İİK’nın 97. maddesine göre genel hükümlere tabi olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesine göre (1) sayılı tarifedeki nispi esas üzerinden harca tabidir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için üzerinde durulması gereken bir diğer konu da harca tabi davalarda dava açılırken alınacak harca ilişkindir.
Davanın açılmasına esas teşkil eden harç, başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcıdır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesine göre nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır. Kural olarak yargı harçlarının davanın açıldığı sırada ödenmesi gerekir. Harcı ödenmeyen dava dilekçesinin kabul edilip, mahkeme esas defterine kaydının yapılması hâlinde anılan Kanunun 30 ve 32. maddeleri gereğince ödenmesi gereken harç miktarının belirlenerek uygun bir sürede ödenmesi talep edilmelidir.
Yerel mahkemece davacıya (alacaklıya) 26.03.2013 tarihli duruşmada harcın ikmal edilmesine ilişkin HMK’nın 94. maddesine göre kesin süre verilmiş ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.10.2001 tarihli ve 2001/14-940 E., 2001/709 K.; 13.10.2010 tarihli ve 2010/17-510 E., 2010/485 K.; 28.03.2012 tarihli ve 2012/19-55 E., 2012/249 K. ve 13.03.2015 tarihli ve 2013/9-1824 E., 2015/1030 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, kesin süreye ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olayda mahkemenin 26.03.2013 tarihli duruşmada verdiği kesin süre verildiği şekil ve aşama itibari ile usulüne uygun olmadığından, kesin süre hükmünü doğurmamış olup, alacaklı vekili tarafından harç tamamlanarak, mahkemece istihkak davasının esası incelenebilir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, alacaklı vekilinin iki ayrı talebi bulunmadığı, istihkak davasında ispat yükünün kime düşeceği hususunda bir uyuşmazlık bulunduğu, şikâyet ve davanın birlikte görülmesinin 6100 sayılı HMK’nın 111. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.12.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık HMK’nın 111 maddesine göre şikayet ve istihkak davasının terditli olarak açılıp açılmayacağı ile ilgilidir.
Şikayetçi alacaklı vekili, 22.1.2013 tarihli haciz işleminde hazır bulunan üçüncü kişi vekilinin istihkak iddiasında bulunması üzerine İİK’nın 99 maddesi uyarınca kendine istihkak davası açmak üzere süre verildiğini, 22.1.2013 tarihli icra kararının iptal edilmesini bu şikayetlerinin reddi hâlinde davacının istihkak davası olarak kabul edilerek üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddine, mahcuzların hâlen borçlu şirkete ait olduğunu ve haczin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece 26.3.2013 tarihli duruşma tutanağında açılan davacılar arasında usul farkı olduğundan davaya şikayet olarak mı yoksa istihkak davası olarak mı devam ettiği konusunda açıklamada bulunması için üçüncü kişiye iki haftalık kesin süre verilmesine, davaya istihkak olarak devam ettiği takdirde aynı sürede peşin harç olarak yargılama giderlerini ikmal etmesine karar verilmiştir.
Bu talep üzerine alacaklı vekilinin 1.4.2013 tarihli mahkemeye verdiği dilekçede terditli dava açtığını, davanın doğru ve yerinde olduğunu, her iki dava arasında hem hukuki, hem de ekonomik bağlantı olduğunu, davada asli taleplerinin şikayet olduğunu, bu taleplerinin reddi hâlinde aynı dosyadan istihkak davasının kabul edilmesini beyan etmiştir.
Mahkemece şikayet ve istihkak davasının birlikte görülmesi mümkün olmadığı, davacının tercih hakkını şikayetten yana kullandığı, borçlunun haciz mahallinde bulunmaması nedeni ile icra müdürünün haciz yapıp İİK’nın 99. maddesi uyarınca alacaklıya istihkak davası açması için süre vermesinin yerinde olduğunu belirterek şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
Hükmün alacaklı vekilince temyizi üzerine özel dairece kesin süreye ilişkin ara kararının yasal düzenlemeye uygun olmadığından kesin sürenin hükmünü doğurmadığı, HMK’nın 111. maddesine göre şikayet ve istihkak davasının terditli olarak açılmasına, incelenip sonuçlandırılmasına engel olmadığı şikayetin reddine ilişkin bir kararda isabetsizlik olmamakta ise de mahkemece istihkak iddiasının reddi talebi yönünden harcın tamamlatılarak istihkak davası prosedürü içinde deliller toplanıp incelenmeden yazılı şekilde sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmaktadır.
Terditli davacının aynı davalıya karşı birden fazla talebini aralarında aslilik-ferilik ilişkisi kurmak yeni bir derecelendirme ilişkisi yaratmak sureti ile aynı dava dilekçesinde birlikte ileri sürülmesine denir (Tanrıver, Süha , Medeni Usul Hukuku ( I. Ankara 2016 s. 615).
Terditli davada ileri sürülen iki ayrı talep olup her talep ayrı bir dava konusunu oluşturabilir.
Şikayet ise icra (ve iflas) dairelerinin icra (ve iflas) hukukuna aykırı olan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesini sağlamak için kabul edilmiş bir başvuru yolu veya hukuki çaredir. Şikayet icra-iflas hukukunun düzenlediği kendine özgü bir yol olup bir dava değildir ( Arslan Ramazan/Yılmaz Ejder/Ayvaz Taşpınar Sema/Hanağası Emel: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2019 s. 76 ).
Şikayet icra müdürünün icra iflas hukuku ile ilgili hükümleri uygulamaması veya yanlış uygulaması nedenine dayanır.
Başka bir anlatımla şikayet maddi hukuka değil, takip hukukuna ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hâlinde söz konusu olur. Şikayet İİK’nın 16 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup şikayet dava olmadığı için şikayette davacı ve davalı değil, şikayet eden ve şikayet olunan vardır. Şikayet konusu işlem lehine olanların şikayette taraf (hasım) gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olması şikayetin usul bakımından reddini gerektirmeyip bu hâlde ilgililer taraf olarak şikayete dâhil edilir. Şikayete başvurmakta hukuki yararı olanların şikayet hakkı vardır.
İcra mahkemesinin şikayetin reddi hakkındaki kararından maktu karar ve ilam harcı alınır (Harçlar Kanunu (1) sayılı tarife, A, III, 2/a). Şikayetin kabul hakkındaki icra mahkemesi kararlarından karar ve ilam harcı alınmaz ( Harçlar Kanunu m. 13/d).
Şikayet üzerine mahkemece verilen ve kesinleşen karar sadece o takip yönünden kesin hüküm olur.
Şikayet incelemesi basit yargılama usulüne tabidir (İİK’nın 18/1: HMK m. 316-322). Ancak HMK 150. madde hükmü uygulanmaz. Başka bir anlatım ile her iki taraf duruşmaya gelmemiş olsa bile şikayeti inceleyip karar verir.
Borçlunun malları haciz edilirken, üçüncü kişiye ait mallar da borçlunun malı imiş gibi haczedilebilir. Bu hacze karşı malın borçluya değil üçüncü kişiye ait olduğu yönünde istihkak iddiası yapılabilir. İstihkak iddia edilen malların hacizden kurtarılması için açılan davaya istihkak davası denir. İstihkak davası istihkak eden üçüncü kişi lehine sonuçlanır ise o mal üzerindeki haciz kalkar, aksi hâlde mahcuz mal borçlunun sayılır ve alacaklı artık malın satılmasını talep edebilir.
İstihkak davası basit yargılama usulüne göre görülür. Şikayetten farklı olarak mutlaka duruşmalı yapılır. Teminat malı elinde bulunduran onun maliki sayıldığından üçüncü kişi bu karinenin aksini İİK’nın 97/9’daki usule göre ispatlaması gerekir. İstihkak davasında tarafların gösterecekleri bütün deliller icra mahkemesince serbestçe takdir edilir (İİK’nın 97, 17/c; HMK m. 198). Bu nedenle icra mahkemesinin verdiği karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturur(Arslan/Yılmaz, Ayvaz/Hanağası, s.296).
Malın borçlu elinde bulundurması veya borçlu ile birlikte üçüncü kişinin birlikte elde bulundurmaları hâlinde istihkak davasını istihkak iddia eden üçüncü kişi açmak zorundadır.
Buna karşılık hacizli malın üçüncü kişinin elinde olması hâlinde icra müdürü, üçüncü kişi aleyhine istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir.
Başka bir anlatımla istihkak davası (istihkak iddiasının reddi davası) açma yükü alacaklıya aittir.
Şu hâle göre haciz konusu malın borçlu elinde mi yoksa üçüncü kişi elinde mi haczedildiğine asıl icra dairesi karar verir. Bu kararın da mahcuzun borçlu elinde haczedildiğine karar verir ise, İİK m. 97 ve devamındaki usulu işletir. Bu hâlde istihkak davasını üçüncü kişinin icra mahkemesinin takibin ertelemesi veya devamı kararının (İİK m. 97/1-c) kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde açması gerekir. Aksi hâlde haciz koyduran alacaklıya karşı istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır.
İcra müdürü haczedilen malın üçüncü kişi elinde haczedildiğine karar verir ise İİK’nın 99/1 hükmü uyarınca istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir.
Bu kararın usul ve kanuna aykırı olduğu iddiasında bulunan alacaklı malların borçlu elinde haczedildiğini ileri sürerek kararın iptalini, haczin İİK 96 ve devamı maddelerine göre yapılmış sayılmasını icra mahkemesinden şikayet yolu ile somut olayda olduğu gibi talep edebilir.
İcra müdürünün haczin İİK 96 ve devamı veya İİK 99 maddesine göre yapılmış sayılmasına ilişkin kararı şikayet konusu olup üçüncü kişi veya alacaklı bu kararı şikayet konusu yapabilir. Bu şikayette mahcuz malın borçluya ait olup olmadığına yönelik maddi hukuk anlamında bir talep olmadığı için istihkak davası niteliğinde değildir. Bu nedenle bu şikayet ile istihkak davasının aynı dava dilekçesinde terditli dava şeklinde açılması mümkün değildir. HMK 111 maddesi birden fazla talep arasında asilik-ferilik ilişkisi olmasını şart koymuş olduğundan şikayet ve istihkak davası arasında böyle bir ilişki de bulunmamaktadır.
Terditli davada asıl istem kabul edilip hükme bağlanır ise ikmali (feri) istem üzerinde bir inceleme yapılması gerekmez. Oysa somut olayda şikayetin kabul edilmiş olması, istihkak iddiasına bir çözüm olmadığından üçüncü kişinin daha sonra istihkak davası açmasına engel değildir.
HMK’nın 111/2 fıkrası hükmüne göre mahkemece, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe fer’i talebini inceleyemez ve hükmü bağlayamaz.
Alacaklıya İİK’nın 99 maddesine göre istihkak iddiasının reddi konusunda dava açmak üzere yedi günlük süre verildiğinden bu süre içinde dava açmak zorundadır. Şikayet ve istihkak davasının terditli dava olarak kabulü alacaklıya tanınan bu hak düşürücü sürenin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. Alacaklı malın borçlu elinde haczedildiğini ileri sürüyor ve bu nedenle istihkak davası açmak isteniyor ise şikayetin reddi ile birlikte haciz ortadan kalkacak ve üçüncü kişi lehine hak doğacaktır.
Alacaklı şikayetten sonuç alamayacağını düşünüyor ise İİK 99 maddesi hükmüne göre süresi içinde istihkak davası açmak zorundadır. Şikayetin dava açma süresi ile ilgili hak düşürücü süreyi durdurucu bir etkisi yoktur. Örneğin, ilamsız icra takibinde borçlu kendisine gönderilen usulsüz ödeme emri tebligatını, öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi için icra mahkemesinde şikayette bulunur iken öğrenme tarihine göre süresi içinde icra müdürlüğünde takibe karşı itirazlarını bildirmek zorundadır. Aksi hâlde şikayet sonucu ödeme emri tebliğ tarihini öğrenme tarihi olarak düzeltilmesine icra mahkemesince karar verilirse bu kararın verildiği tarih itibariyle itiraz süresi geçmiş ise icra takibi durdurulamaz. Yargıtayın süreklilik arz eden içtihatları da bu yöndedir.
Yukarıda açılandığı üzere iki ayrı dava konusunu oluşturan talep olmadığından şikayet ve istihkak davasının terditli dava olarak birlikte görülmesi mümkün değildir. Yargıtayın şikayet olarak açılmış ancak haczin kaldırılması talebini de içeren taleplerde harcın tamamlanarak istihkak davası olarak görülmesi yönünde kararları var ise de somut olayda alacaklı duruşmada istihkak davası açtığını belirtmemiş, öncelikle şikayetin incelenmesini, şikayetin reddi hâlinde istihkak davası olarak davanın görülmesini istediğinden bu açık talep karşısında istemin istihkak davası olarak nitelemesi de mümkün değildir. Bu nedenlerle icra mahkemesinin şikayet ve istihkak davasının terditli dava olarak açılmayacağından, alacaklının öncelikli talebi olan şikayetin incelenerek karara bağlanması usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu