Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hüküm davacı ve davalılar Z. ve Kerem vekillerince temyiz edilmiş, davacı vekilince de duruşma talep edilmiş olmakla duruşma için tayin edilen 02.02.2016 Salı günü davacı vekili Av. … ile davalılar Z. ve Kerem vekili Av. … geldiler. Diğer davalı tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf vekilleri dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu Z.’nın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazdaki 9484/71631 hisseyi 25.7.2011 tarihinde davalı Kerem’a, 9484/71631 hisseyi de aynı tarihte davalı F.’ya sattığını, taşınmazın halen borçlu ve ailesi tarafından kullanıldığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu Z. vekili, aciz belgesi sunulmadığını, takip konusu borcun Konya 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/181 Esas sayılı dosyasındaki sulh sözleşmesi gereği 250.000 TL olduğunu, dava konusu taşınmazların anılan borcun ödenmesi aracıyla satıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Kerem, dava konusu hisseyi iyiniyetle aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı F. vekili, dava konusu taşınmazın 23.6.2010 tarihli adi sözleşme ile 164.000 TL bedelle alındığını, satış bedelinin 60.000 TL’sinin sözleşme sınasında nakit kalan 104.000 TL’nin banka ile ödendiğini, tasarrufun borçtan önce yapıldığını, aboneliklerin 22.7.2010 tarihinden beri müvekkili adına olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre borçlular hakkında düzenlenmiş aciz belgesi sunulmadığı, dava dışı takip borçlusu S. adına kayıtlı taşınmazlar ile hisseder olduğu çok sayıda taşınmaz bulunduğu, adı geçen borçlunun muris babasından kalan intikal eden malların ortaklığının giderilmesi suretiyle satışı yönünden davacının talepte bulunduğu, icra dosyasından alınan yazı cevabı uyarınca takip borçluluların aciz içinde bulunmadıklarının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir.Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır. İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir.
İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekir.
Somut olayda, borçluların aciz halinde olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemiştir.
Dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde, davacının alacağının 2011/7560 sayılı takip dosyası yönünden 23.6.2011 tarihli protokol gereği düzenlenen 23.6.2011 tanzim, 25.7.2011 vadeli 325.000 TL senetle doğduğu, borçlular hakkındaki takibin kesinleştiği, alacağın gerçek olduğu, davanın süresinde açıldığı, iptali istenen tasarrufların takip konusu borçtan sonra yapıldığı,icra dosyası kapsamından dava konusu tasarrufun tarafı olan borçlu Z.’ın, adına kayıtlı taşınmaz, araç, banka mevduatı bulunmadığı 24.8.2011 tarihli haciz tutanağından borçlunun evinde haczi kabil mal bulunmadığı anlaşıldığından 24.8.2011 tarihli haciz tutanağının İİK’nun 105 maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, dolayısıyla dava önkoşullarının gerçekleştiği kabul edilerek dava konusu tasarrufların yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereğince İİK’nun 278,279,280,283/2 madde gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi yani davanın esasına girilerek mevcut delillerin değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken dava dışı takip borçlusu S.’ın mevcut malvarlığı nedeniyle borçluların aciz halinde olmadığının kabulü isabetli görülmemiştir. Aciz halinin varlığı tasarrufun tarafı olan borçlu yönünden değerlendirilmelidir. Kaldı ki, dava konusu tasarrufun tarafı olmayan dava dışı borçlu S. adına kayıtlı taşınmazlardan iki adeti icra yoluyla satılmış olup davacıya bu satışlar nedeniyle 64.745 TL ödendiği, izale-i şuyu davasına konusu hacizli onbir taşınmazdaki adı geçen borçlunun hisse değerinin ise 11.033 TL olduğu, 10.2.2014 tarihi itibarıyla takip konusu borcun 439.917,25 TL’ye ulaştığı anlaşıldığından borçlu S.’ın dahi aciz halinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalılara verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalılara geri verilmesine 2.2.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
17. HD. 02.02.2016 T. E: 2014/6202, K: 1181