2023 YılıHGK

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince ticaret sicilinden terkin edilen şirketin ihyası için alacaklı tarafından açılan eldeki davada şirketin ihyasına karar verilmesi durumunda anılan şirkete tasfiye memuru atanmasının gerekli olup olmadığı ve ayrıca talep konusu dosya ile sınırlı olmak üzere ihya kararı verilip verilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
E: 2023/11-338, K: 3 – 24.01.2024 T.

Taraflar arasındaki limited şirketin ek tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne davacı taraf lehine vekâlet ücretine ve davalı aleyhine yargılama giderine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda resen bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; ihyası talep edilen Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi aleyhine Kurum zararının tahsili için Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2018/244 Esas sayılı dosyası ile dava açtıklarını, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğünce 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) Geçici 7 nci maddesi gereğince şirketin 13.01.2014 tarihinde ticaret sicilinden resen terkin edildiğinin bildirildiğini, bu nedenle Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesince şirketin ihyası için dava açmak üzere müvekkiline yetki verildiğini ileri sürerek dava dışı Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi’nin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 13.03.2019 tarihli ve 2019/26 Esas, 2019/111 Karar sayılı kararı ile; davacı dava dışı şirkete karşı açmış olduğu Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/244 Esas sayılı dosyasında verilen ara karar gereğince dava dışı Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi’ni ihya ettirmek üzere süre verildiği ve davacının dava dışı şirketin ihyasında hukuki menfaati olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile dava dışı Mehmet Yardım İnşaat Otomotiv Emlak Dayanaklı Tüketim Malları Pazarlama San. ve Tic. Limited Şirketi’nin ticaret sicilinden terkinine ilişkin kaydın silinmesine ve şirketin ihyasına, davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü davada yasal hasım olmasından dolayı yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.06.2020 tarihli ve 2019/678 Esas, 2020/479 Karar sayılı kararı ile; davalı Ticaret Sicil Müdürlüğünce, ihyası istenen şirketin tescil ve ilan edilmiş adresinde bulunmaması sebebi ile silinme hususu Kanun’da tadadi olarak sayılan hâllerden olmadığından yapılan terkin işleminin usul ve yasaya aykırı olduğu, davalının 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinde öngörülen usul ve şartlar gerçekleşmeden ihyası istenen şirketi ticaret sicilinden resen terkin etmekle eldeki davanın açılmasına sebebiyet verdiği gözetilerek davalının yargılama giderleri ve harçtan sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b.2 maddesi gereğince davacının talebi ile ilgili yeniden hüküm kurularak davanın kabulüne, dava dışı Mehmet Yardım İnşaat Otomotiv Emlak Dayanıklı Tüketim Malları Pazarlama San. ve Tic. Limited Şirketi’nin ticaret sicilinden terkinine ilişkin kaydın silinmesine ve şirketin ihyasına, davacı davada kendisini vekil sıfatı ile temsil ettirdiğinden 3.400,00 TLvekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“…1-İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2-Dava, TTK’nun Geçiçi 7. maddesi uyarınca ticaret sicilinden terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulü ile şirket tüzel kişiliğinin ihyasına karar verilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 547/2. maddesi “Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiyesi için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.” hükmünü haiz olup, mahkemece, şirketin ihyasına karar verilmesinin yanı sıra 6102 sayılı TTK’nın 547/2. maddesi uyarınca tasfiye memuru atanması ile tescil ve ilanı gerektiğinin gözetilmemesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle re’sen bozulması gerekmiştir.

3-Davacı tarafça, TTK’nın Geçici 7. maddesi uyarınca ticaret sicil müdürlüğünden terkin edilen şirketin, Cihanbeyli Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 2018/244 esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamlı icra takibinin neticelendirilmesi ile sınırlı olmak üzere ihyası için talepte bulunulmasına rağmen, mahkemece bu dosyaya hasren ihya kararı verilmemiş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de re’sen bozulması gerekmiştir,…”

gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilâveten; dava dışı şirket hakkında açılmış dava varken terkin işlemi yapılmasının 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesine aykırı olduğu, esasen tasfiye de yapılmadığından ve yapılacak tasfiye işlemi de Kanun’a uygun olmayacağından yalnızca taraf teşkilinin sağlanması bakımından ihya kararı verilmesiyle yetinilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı, şirket tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silinmesi işleminin usulüne uygun olarak yapıldığını, öte yandan davacının ihya talebi şirketin aktif ticarete dönmesi amaçlı olmayıp, devam eden davada usulüne uygun taraf teşkilinin sağlanması amaçlı olduğunu, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar vermekle birlikte ek tasfiyenin tamamlanması için tasfiye memuru ataması gerektiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince ticaret sicilinden terkin edilen şirketin ihyası için alacaklı tarafından açılan eldeki davada şirketin ihyasına karar verilmesi durumunda anılan şirkete tasfiye memuru atanmasının gerekli olup olmadığı ve ayrıca talep konusu dosya ile sınırlı olmak üzere ihya kararı verilip verilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6102 sayılı Kanun’un 547 ve Geçici 7 nci maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 588 inci maddesi gereğince limited şirket ticaret siciline tescille tüzel kişilik kazanır. Bu bağlamda tescil kurucu nitelikte olup sicil kaydının varlığı, tüzel kişilik ve ticaret şirketi statüsü için zorunludur. Ticaret siciline kayıt tüzel kişilik kazanılması için kurucu nitelikte olmakla beraber bu kaydın yapılmaması sadece üçüncü kişilere karşı tüzel kişiliğin, dolayısıyla ticaret şirketi statüsünün kazanılıp kazanılmadığı konusunda önem taşır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 620/2 nci maddesi gereğince bir şirket, Ticaret Kanunu’nda tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise adi şirket sayılır.

3. Ticaret siciline kayıtla birlikte tüzel kişilik kazanıldıktan sonra şirket mal varlığının sahibi şirket tüzel kişiliği olur; ancak ticaret sicilinden kaydının silinmesi, mal varlığının kendiliğinden ortaklara geçmesi sonucunu doğurmaz. Başka bir deyişle tüzel kişiliğin sona ermesiyle mal varlığının doğrudan ortaklara aktarılmasını sağlayan bir mirasçılık düzeni bulunmamaktadır. Ortaklar, ancak tasfiye sonucunda kalan şirket mal varlığının dağıtımı veya devri ile mal varlığı üzerinde mülkiyet hakkını kazanabilir. Dolayısıyla ticaret sicilinden şirketin kaydının silinmesi ile ortaklar, adi şirket olarak şirketinin devamı şeklinde hukuki ilişkileri sürdüremez, bir davada davacı ve davalı olamaz ve doğrudan faaliyette bulunamaz. Bu nedenle tüzel kişilik ve şirket ortadan kaldırılmadan önce şirket mal varlığının dağıtıldığı ve hukuki ilişkilerinin sonlandırıldığı tasfiye işlemlerinin yapılması gerekir.

4. Bir ticaret şirketi infisah veya fesih hâlinde sona erer. İnfisah, kanunda veya esas sözleşmede öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile ayrıca bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın şirketin kendiliğinden sona ermesini ifade ederken; fesih ise kanun veya esas sözleşmede yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin karar şeklinde somutlaşan irade ile sona erdirilmesidir. 6102 sayılı Kanun’un 643 üncü maddesi gereğince sona eren limited şirketin tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.

5. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 533 üncü maddesi gereğince sona eren anonim şirket, tasfiye hâline gelir; tasfiye hâlindeki şirket pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Tasfiye ise anonim şirketin malvarlığının nakde dönüştürülmesi, alacakların tahsil edilip borçların ödenmesi ve varsa kalanın kural olarak ortaklara dağıtılmasını ifade eder. Bu işlemlerin kesin olarak sonuçlandırılmasıyla tasfiye tamamlanır. Tasfiye işlerinin tamamlanması için zorunlu olduğundan, sona eren şirketin tüzel kişiliği ve hak ehliyeti tasfiye sürecinde de devam eder. Ancak tasfiye işlerinin tamamlanması, ticaret siciline kayıtla tüzel kişilik kazanan anonim/limited şirketin ortadan kalkması için gerekli olsa da yeterli değildir. Başka bir deyişle anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi için 6102 sayılı Kanun’un 545/1 inci maddesi gereğince tasfiyenin tamamlanmasından sonra tasfiye memurları, şeklen var olan durumun ortadan kalkması amacıyla ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesini talep etmesi ve bu istemin kabul edilerek silinmenin tescil edilmesi gerekmektedir. Tasfiye tamamlanmasına rağmen tasfiye memurları bu yükümlülüklerini yerine getirmezse müdürler, ortaklar ya da üçüncü kişiler ticaret sicil müdürüne başvurarak 6102 sayılı Kanun’un 33/1 inci maddesi gereğince tescile davet yetkisini kullanmasını ve bu yolla şirketin ticaret sicilinden silinmesini isteyebilir. Ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesiyle birlikte anonim şirketin tüzel kişiliği ortadan kalkar, şirket hukuki varlığını ve hak ehliyetini kaybeder (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 192).

6. Görüldüğü üzere bir anonim şirketin sona ermesiyle hukuki varlığının tamamen ortadan kalkmasını ifade eden tüzel kişiliğinin sona ermesi birbirinden tamamen farklı durumlardır. Sona ererek tasfiye hâline gelen ve tasfiye işlemleri eksiksiz bir şekilde tamamlanan şirketin tüzel kişiliğinin sona erebilmesi için ayrıca ticaret sicilinden de silinmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinden bahsedebilmemiz için hem tasfiye işlemlerinin eksiksiz olarak tamamlanması hem de hukuk güvenliğinin sağlanması açısından ticaret sicilinden silinmesi ve bu iki durumun birlikte gerçekleşmesi gerekir. Dolayısıyla mal varlığı olmayan veya tasfiyesi eksiksiz tamamlanan bir anonim şirket ticaret sicilinden terkin edilmemişse tüzel kişi olarak varlığını devam ettirir (Asuman Yılmaz, Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim ve Limited Şirketlerde Ek Tasfiye, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2016, C. XXXII, S. 2, s. 154).

7. Bu itibarla anonim şirkete ait alacağın veya borcun varlığı ya da mal varlığı ile ilgili olmasa da taraf sıfatını gerektiren devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olduğu hâllerde ticaret sicilinden silinme şirketin gerçekten ve kesin olarak ortadan kalkmış olması sonucunu doğurmaz; bu hukuki ilişkilerin sonlandırılabilmesi için şirketin tüzel kişiliğinin devamının sağlanması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu döneminde ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin, daha sonra tasfiyesinin eksik yapıldığının anlaşılması ya da taraf sıfatını gerektiren devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olması hâlinde, bu şirketin ek tasfiyesinin mümkün olduğu ve ek tasfiyeye karar verilerek geçici olarak tescil edilebileceği öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi. 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesiyle “ek tasfiye” özellikle düzenlenmiş; anonim şirketin tasfiye işlemleri tamamlanıp ticaret sicilinden terkin edilmesinden sonra tasfiyenin eksiksiz bir şekilde gerçekleştirilmediğinin ve dolayısıyla ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde son tasfiye memurları,  yönetim kurulu  üyeleri, pay sahipleri veya alacaklıların şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret  mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri; mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar vereceği ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettireceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi ile ek tasfiye işlemleri tamamlanıncaya kadar, ticaret sicilinden silinmiş olan şirketin mahkeme kararı ile sicile yeniden tescil ettirilmesi açıkça öngörülmüştür. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi, bir anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi için hem tasfiye işlemlerinin eksiksiz olarak tamamlanmasının hem de ticaret sicilinden silinmesinin birlikte gerçekleşmesi gerektiğini göstermektedir.

8. Bununla birlikte 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi ile münfesih olmasına veya sayılmasına karşın tasfiye edilmeyerek ticaret sicili kayıtlarından terkin edilmeyen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyelerine ve sicilden terkinine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Anılan madde ile münfesih olan veya sayılan şirketler için hızlı bir tasfiyeyle veya bazı hâllerde tasfiyesiz olarak ticaret sicilinden silinmenin öngörüldüğü, 01.07.2015 tarihine kadar uygulanma olanağı bulacak olağanüstü bir süreç düzenlenmiştir. 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi, geçici bir süre yürürlükte kalacak olmasının yanında, genel hükümlere istisna getiren usul ve esasları bakımından da olağanüstü nitelik taşımaktadır. Zira bu şirketlerin ticaret sicilinden silinerek tüzel kişiliğini kaybetmesi hususunda mevcut hukuki düzenden esaslı şekilde farklı bir durum söz konusudur. Her şeyden önce düzenleme, şirketin tüzel kişiliğini ve hukuki varlığını kaybetmesi hususunda hâkim olan ilkelerden ayrılmıştır. Öyle ki yukarıda açıklandığı üzere şirketin tüzel kişiliğini kaybetmesi için geçerli bir sona erme nedenine bağlı olarak eksiksiz bir tasfiyeyle ticaret sicilinden silinmesi gerekirken; 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında şirketin malvarlığının veya bazı borçlarının bulunmasının ticaret sicilinden silinmeye engel teşkil etmeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır (6102 sayılı Kanun Geçici md. 7/4-b, 7/12-b ve 7/15). Madde kapsamında tasfiye ve ticaret sicilinden silinmeye engel olacağı öngörülen tek husus, kapsama giren şirketin davacı veya davalı sıfatıyla devam eden bir davasının bulunmasıdır (6102 sayılı Kanun Geçici md. 7/2).

9. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesi gereğince belirli koşulların varlığı hâlinde şirketler, ilgili mevzuattaki tasfiye usullerine uyulmaksızın hızlı bir şekilde ticaret sicilinden terkin edilebilecektirler. Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince 24.06.1995 tarihli ve 559 sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (559 sayılı KHK) gereğince, sermayelerini anılan Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tutarlara çıkarmamış anonim şirketler ile limited şirketler, 6102 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce veya 01.07.2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketler, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre herhangi bir nedenle dağılmış olan kooperatifler, sebebi ne olursa olsun aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları yapılamayan anonim şirketler ile kooperatifler ve 6102 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoları veya son ve kati bilançosu genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamayan şirket ve kooperatifler ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince terkin edilir.

10. Öte yandan 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesine dayalı olarak hazırlanan Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ (Münfesih Şirketler Tebliği) ile anılan maddede olmamasına rağmen maddenin kapsamı genişletilerek Bakanlığın başvurusu üzerine mahkemelerce feshine karar verilen, ancak tasfiye memuru atanmamış olan anonim ve limited şirketler ile adreslerinin ve durumlarının tespit edilememesi nedeniyle ilgili odadaki üyelik kaydı silinerek, ticaret sicil kaydı silinmek üzere ticaret sicil müdürlüklerine bildirilen anonim veya limited şirketler ile kooperatifler de sayılanlara dâhil edilmiştir (Münfesih Şirketler Tebliği md. 5/1-b ve 5/1-d). Bu kapsamda şirketin malvarlığının dağıtılmamış olması, alacakların tahsil edilmemesi yahut borçların ödenmemesi gibi tasfiyeye ilişkin hususlar, şirketin yukarıda anılan geçici madde kapsamında resen terkinine engel teşkil etmez (6102 sayılı Kanun Geçici md. 7/12). 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin onbeşinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen şirketin ortaya çıkabilecek malvarlığı, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal eder; ancak Hazine şirketin borçlarından sorumlu olmaz.

11. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirketlere anılan madde hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Buna göre davacı sıfatıyla açılmış bir davası bulunan yahut aleyhine açılan bir davada davalı sıfatıyla yer alan şirket hakkında anılan geçici madde kapsamında resen terkin işlemi yapılamaz. Anılan fıkranın uygulanması için şirketin davacı veya davalı sıfatıyla yer aldığı davaların, şirketin terkin tarihinden önce açılmış ve derdest nitelikte olmaları zorunludur. Bu çerçevede 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci madde kapsamında terkini amaçlanan şirketin taraf olarak yer aldığı bir davanın bulunmasına rağmen yapılacak resen terkin işlemi, aynı maddeye aykırılık teşkil edecek olup hukuka uygun bir terkin olarak nitelendirilemez. Ancak şartların varlığının tespiti sonrasında 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinde öngörülen usul yerine getirilerek ticaret sicilinden resen terkin edilen şirketin terkin tarihinden sonra aleyhine bir dava açılmasına dayanılarak şirket hakkında ifa edilen resen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu söylenemez. Başka bir deyişle anılan geçici madde dâhilinde resen terkin için gerekli tüm şartları ihtiva eden bir şirketin ticaret sicilinden terkini sonrasında aleyhine bir dava açılması, anılan geçici madde kapsamında ifa edilen terkin işlemini usulsüz hâle getirmez.

12. 6102 sayılıTürk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesi kapsamında gerçekleştirilecek olan terkin işlemi için gerekli olan prosedür ise aynı maddenin dördüncü fıkrasında detaylı olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda ticaret sicil müdürlükleri, 01.07.2015 tarihine kadar münfesih olan veya sayılan şirketleri belirleyerek aynı maddede gösterilen şekilde yapılacak ihtar ve ilanlarla bu şirketler tasfiyeleri için bu maddede öngörülen şekilde gerekli hususları yerine getirmeye veya sermayelerini 559 sayılı KHK’ya göre asgari sermaye tutarına çıkarmamış olma dışındaki hâller için münfesih olma nedenini ortadan kaldırmaya davet etmekle ve bazı hâllerde şirketleri tasfiye yapılmaksızın ticaret sicilinden resen silmekle yetkili ve yükümlü kılınmıştır. Anılan madde kapsamında münfesih olan veya sayılan şirketin tespitinden sonra aynı madde kapsamında işlem yapılabilmesi ise, maddede belirtilen usule uygun şekilde ihtar ve ilanın yapılmış olmasını gerektirmektedir (6102 sayılı Kanun Geçici md. 7/4-a). Bunun için tespit edilen şirketlerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve ticaret sicil kayıtlarına göre şirketi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar gönderilmesi, ihtarın ulaşmadığı durumlarda da tebligat yerine geçmesi için Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanın yapılması öngörülmüştür. Ayrıca anılan ilan, bildirici niteliği haiz olarak ilgili ticaret ve sanayi odası veya ticaret, sanayi ya da deniz ticaret odasının internet sitesinde aynen yayımlanmalıdır. Münfesih sayılan şirketin niteliği ve münfesih sayılma sebebine göre anılan geçici madde kapsamında izlenecek olan prosedüre aykırı şekilde gerçekleştirilen terkin işlemi usul ve yasaya aykırı olarak kabul edilerek iptal edilebilecektir.

13. Ticaret sicil müdürlüğünce belirtilen usuller dairesinde gerçekleştirilen ihtar ve ilanlar karşısında muhatapların kayıtsız kalması, 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi kapsamı dışındaki münfesih şirketlerin, faaliyetlerine devam etme isteğinde bulunmaları hâlinde münfesih olma nedenlerini ortadan kaldıran işlemleri yaparak buna ilişkin ispat edici belgeleri bildirmemeleri, geçici madde kapsamındaki şirketlerin de ortaklarından, yönetici veya denetçilerden ya da müdürlerinden tebliğ tarihinden itibaren iki ay içinde tasfiye memurunu bildirilmemeleri hâlinde münfesih sayılan şirket, aynı maddenin ikinci fıkrası anlamında derdest bir davada taraf olarak yer almıyorsa ticaret sicilinden resen terkin edilir. Bu husus aynı zamanda 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddenin onbirinci fıkrasında “Dördüncü fıkra uyarınca yapılan ihtar ve ilana rağmen, süresi içinde cevap vermeyen veya tasfiye memurunu bildirmeyen yahut durumunu kanuna uygun hâle getirmeyen veya faaliyette bulunduğunu adres ve kanıtlarıyla birlikte bildirmeyen şirket ve kooperatiflerin unvanı ticaret sicilinden resen silinir. Resen unvanı silinen şirket ve kooperatifler, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ilgili odanın internet sitesinde ilan edilir” şeklinde ifade edilmiştir.

14. 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin onbeşinci fıkrasının son cümlesi; “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak (…) mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Bu cümlede yer alan “silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve 2023/33 Esas, 2023/117 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Buna göre şirketin, 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında ilgili ticaret sicil müdürlüğünce gerçekleştirilen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu ve terkin işleminin anılan maddede işaret edilen usul ve esaslara aykırı şekilde gerçekleştirildiği, şirket alacaklıları yahut hukuki menfaati bulunanlarca haklı sebeplere dayanılarak dava yoluyla ileri sürülebilir.

15. Esasen bu tür sebeplere dayalı olarak açılan davada şirketin ihyasını talep eden davacı, ticaret sicil müdürlüğünce münfesih kabul edilerek terkin edilen şirketin varlığını devam ettirdiğini veya resen terkin sürecinin hukuka aykırı olarak işletildiğini ileri sürerek bir nevi gerçekleştirilen terkin işleminin iptalini istemekte olup davanın kabulü hâlinde verilecek olan ihya kararı da şirketin terkin işleminin iptali niteliğinde olacaktır. Buradan hareketle hukuka aykırı terkin işlemi nedeniyle 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin onbeşinci fıkrasına dayalı olarak açılan dava sonrasında verilecek ihya kararı, 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi anlamında ek tasfiye olarak nitelendirilemez. Zira hukuka aykırı şekilde anılan geçici madde kapsamında terkin edilen şirketin ihyasında amaç, eksik kalmış tasfiye işlemlerinin tamamlanarak şirketin tekrar ticaret sicilinden silinmesinden ziyade hukuka aykırı terkin işleminin iptaliyle şirketin usulsüz terkin öncesindeki hukuki statüsüne kavuşturulmasıdır. Böyle bir karar sonrasında ihyasına karar verilen şirket, herhangi bir şekilde tasfiye aşamasına girmeksizin hukuken varlık kazanır.

16. Hemen belirtilmelidir ki; 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin onbeşinci fıkrasının son cümlesi gereğince şirketin ihyası kapsamında hukuka aykırı terkin işleminin iptalini talep edebilecek olanlar haklı sebeplere dayanmak şartıyla şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlardır. Burada dava açabilecek kişilerin dar yorumlanması gerekir; bu kapsamda hukuki menfaati bulunanlardan kasıt şirketin ihyasını talep etmekte hukuki yararı bulunan şirketin pay sahipleri, yöneticileri veya tasfiye memurlarıdır. Ayrıca maddede geçen alacaklıların da bu davayı açabilmeleri için şirketin ihyası kapsamında sicilden terkin işleminin iptalinde hukuki yararının bulunması gerekir. Başka bir deyişle haklı sebepleri bulunan alacaklının amacına 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesinde düzenlenen “ek tasfiye” ile ulaşması mümkün değilse o zaman 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında terkin işleminin hukuka uygun olarak yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerekir. Zira Kanun’un amacı gözetildiğinde anılan geçici madde kapsamında terkin işleminin iptal edilmemesinde bu şirketin pay sahipleri, yöneticileri veya tasfiye memurlarının menfaatleri de bulunmaktadır. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında terkin edilen şirketlerde her alacaklının talebinde 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında terkin işleminin hukuka uygun olarak yapılıp yapılmadığının incelenmesi menfaatler dengesi bakımından şirketin pay sahipleri, yöneticileri veya tasfiye memurları lehine olan durumun da bozulması anlamına gelebilecektir.

17. Yukarıda da bahsedildiği üzere ek tasfiye, şirketin tasfiyesinin tamamlanıp kapanarak şirketin ticaret sicilinden terkini sonrası başkaca tasfiye tedbirlerinin alınmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde başvurulabilecek bir tedbirdir (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt II, Ankara 2011, s. 1814). Şirket ticaret sicilinden terkin edildikten sonra tasfiye işlemlerinin eksik yahut kanuna aykırı yapıldığının anlaşılması, şirkete ait tasfiye aşamasında değerlendirilmemiş mal varlığı değerlerinin bulunması, organlara karşı sorumluluk davası açılması, şirkete karşı açılmış dava veya icra takibinin bulunması gibi şirketin hukuken temsilinin gerektiği durumlarda ek tasfiyeye gidilebilmesi mümkündür. Bu kapsamda 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince bir şirket hızlı bir tasfiyeyle veya bazı hâllerde tasfiyesiz olarak ticaret sicilinden silinmiş olsa da 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince ek tasfiyesine karar verilmesi mümkündür. Hatta davacı 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince yapılan işlemin usulsüz olduğunu ileri sürerek şirketin ihyasını talep etse de dava açmadaki amacına 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince verilecek ek tasfiye ile ulaşabilecekse 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince yapılan işlemin usulsüz olup olmadığının tespit edilmesinde ve şirketin ihyası kapsamında terkin işleminin iptaline karar verilmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Böyle bir durumda mahkemece, 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince yapılan işlemlerin kamu düzeniyle ilgili olmadığı hususu da gözetilerek davacı tarafından şirketin ihyası talep edilmiş olsa dahi şartlar oluşmuş ise 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince şirketin ek tasfiyesine karar verilmelidir.

18. Öte yandan ek tasfiye nedenleri Kanun’da da sınırlı sayıda belirlenmediğinden yukarıda belirtilenler yanında somut hakka dayanan tüm talepler, şirketin ek tasfiye sürecine girmesi bakımından geçerlidir. Bu kapsamda herhangi bir ticaret şirketinin davada taraf olabilmesi, taraf ve dava ehliyetinin varlığına bağlı olduğundan bir şekilde sicilden terkin edilmiş bir şirket ile ilgili veya onun aleyhinde bu gibi ihtiyacın doğması hâlinde şirket hakkında 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi çerçevesinde ek tasfiye prosedürünün tamamlanması gerekir. Bu tür bir ihtiyaçla ek tasfiye aşamasına döndürülen şirketin ek tasfiyesi, açılan dava ile ortaya çıkan hukuki ihtilafın giderilmesi amacıyla sınırlı olacaktır.

19. Herhangi bir nedene dayalı olarak şirketin ihyasına veya ek tasfiyesine ilişkin açılan davada mahkemece, şartların oluşması hâlinde dava konusu şirketin 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince ek tasfiyesine karar verilmesi durumunda aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince, taraflarca talep edilmese dahi, tasfiye memuru atanarak tescil ve ilanına karar verilmelidir. Ayrıca ek tasfiye kararının davaya konu dosya ile sınırlı olarak verilmesi gerekir. Zira ek tasfiye, niteliği itibariyle geçici bir önlem olup yapılması ihmâl edilen tasfiye işlemlerinin tamamlanmasına kadar devam edecektir (Tekinalp, s. 207). Dolayısıyla ek tasfiye geçici bir önlem olduğundan ve herhâlde bu şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesi gerektiğinden dosya kapsamındaki tasfiye işleminin tamamlanmasının ardından tasfiye memuru tarafından şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesi için gerekli işlemler yapılacaktır.

20. Sonuç olarak; 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında ticaret sicil müdürlüğünce resen terkin edilen bir şirketin aynı maddenin onbeşinci fıkrası kapsamında ihyasına yönelik olarak açılan davada, öncelikle menfaatler dengesi gözetilerek davacının amacına 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi kapsamında ek tasfiye ile ulaşabileceği tespit edilirse 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında yapılan terkin işleminin hukuka uygun olup olmadığı araştırılmadan şartları varsa dosya kapsamıyla sınırlı olarak şirketin ek tasfiyesine karar verilecek ve ek tasfiye işlemlerini yürütmesi için tasfiye memuru atanacaktır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2023 tarihli ve 2023/11-340 Esas, 2023/1236 Karar sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

21. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili ihyası talep edilen dava dışı şirket Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi aleyhine davacı Kurum zararının tahsili için Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2018/244 Esas sayılı dosyası ile rücuen tazminat dava açtıklarını, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğünce anılan şirketin dava tarihinden önce 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi kapsamında resen sicilden terkin edildiğinin anlaşıldığını ileri sürerek anılan şirketin taraf teşkili ve alacağının tahsili amacıyla ihyasını talep etmiştir. Dosya kapsamından ihyası istenen şirketin 13.01.2014 tarihinde 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince resen ticaret sicil kaydının silindiği, silinme nedeni olarak ihyası istenen şirketin oda kaydından resen terkin edilmesinin gösterildiği anlaşılmaktadır.

22. Her ne kadar direnme kararında tasfiye işlemlerinin kamu düzeniyle ilgili olduğu belirtilmiş ise de 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince yapılan işlemlerin kamu düzeniyle bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla ihyası istenen şirket 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince resen terkin edilmiş ve davacı tarafından anılan geçici madde kapsamında şirketin ihyası talep edilmiş ise de yukarıda da bahsedildiği üzere menfaatler dengesi bakımından davacı, taraf teşkili ve alacağının tahsili amacına 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince ek tasfiye kararı ile de ulaşabilecektir.

23. O hâlde bölge adliye mahkemesince dava konusu şirketin 6102 sayılı Kanun’un 547 nci maddesi gereğince dosya kapsamı ile sınırlı olmak üzere ek tasfiyesine karar verilmesi ve tasfiye işlemlerinin yapılması için bir tasfiye memuru atanması gerekirken ihyası istenen şirketin 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince terkin işleminin hukuka uygun olup olmadığı araştırılarak terkin işleminin hukuka uygun olmadığından bahisle terkin işleminin iptali niteliğindeki şirketin ihyasına karar verilmesi doğru olmamıştır.

24. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; ihyası istenen şirketin 31.03.2010 tarihinde oda kaydından resen terkin ettirilmesi sebebi ile 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesi gereğince resen ticaret sicil kaydının silindiği ve bu maddenin on birinci fıkrası gereğince tasfiyeden ziyade resen silme durumunun bulunduğu, silme işleminin idari bir işlem niteliğinde olduğu, burada ticaret sicilindeki yanlış kaydın düzeltilmesinin amaçlandığı, dava dışı şirketin tasfiye işlemine tabi tutulmasının gerekli olmadığı, aksi takdirde 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7 nci maddesinin işlevsiz kaldığı, bu nedenle direnme kararının genişletilmiş bu gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

25. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

24.01.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu